26.9.08

Metallica - Death Magnetic (Warner, 2008)

Yaklaşık 9 yıllık bir gecikmeyle tanışmıştım 1990 yılında Metallica'yla bir abimin elime kasetlerini tutuşturmasıyla okul servisinde. Walkman'de Pink Floyd dinliyordum ve Onur abi "Onu sonra dinlersin, al bunu dinle" diye uzatmıştı "...And Justice For All"'un kasedini. Kasedi ertesi gün geri vermiştim çünkü o akşam Yeşilköy'de inip 4 albümün kasedini de almıştım. Vay be dediğimi bile hatırlıyorum. O noktadan itibaren ailemde de gözle görülen değişimler olmuştu. Bu değişimi anlamam ise Apocalyptica'nın Metallica'nın parçalarını 4 çelloyla yorumladığı ilk albümleriyle oldu. Annem odama gelip "Böylesi daha güzel olmuş" dedi ve çıktı geri. Şaşırmak buna denir.

Metallica'ya o gün de hayrandım, hala da hayranım. Değişim meğişim kime ne. 1990'dan bu yana ben ne kadar değiştim, adamlar da değişebilirdi. Sonuçta grup onların. Amma velakin insan elbette bu kadar beğendiği gruptan yine benzer tınıda şeyler duymak istiyor. Araya birkaç albüm ve bir hayli yıl koyduktan sonra kocayan Metallica bize "Alın da susun" dedikleri bir albüm verdiler. Şimdi kimi, "E niye bu kadar ara verdiniz o zaman o abuk şeyleri dinletirken" diyecek, kimi de "Yahu yeni Metallica daha yumuştu, güzeldi be" diyecek. Bitmez bu geyikler. Önemli olan sonuç.

Öncelikle Warner'a laflar hazırladım. Albümün Deluxe plak versiyonu 120 dolar mı olur kardeşim. Ayıp. Tamam limitli sayıda falan ama yok deve. R.E.M.'i 40 Euro'ya aldım. Biz de maaşlı adamız yani. Neyse.

Metallica Jason Newsted'in ayrılışından sonra 2. albümünü yayınlıyor. Arada kaynayan ama buna rağmen 30 ülkede 1 numaraya fırlayan "St. Anger"'dan sonra ilk dinlediğimde sarıldım bu albüme. 5 yıl geçmiş, Robert Trujillo gruba tam anlamıyla uyum sağlamıştı. Bunu geçen sene Rock Werchter'de "Sick Of It All" turnesi kapsamında rahatça görmüştüm her ne kadar "For Whom The Bell Tolls"'da Newsted'e oranla daha zayıf kaldıysa da.

Albüm geçmişe dönüşü işaret ediyor. Bunu artık söylemeye fazla gerek yok. İlk defa ben demiyorum. Sittin yerde incelendi bu ana kadar. Ancak tüm bunların Bob Rock olmadan yaşanması ilginç. Kimine göre prodüktör Bob Rock onları bu hale getirdi "Black" albümünden başlayarak.

Albüm hakkında en baştan olumsuz bir şey söyleyeceğim. "Unforgiven III". Sırf adı yüzünden ısınamadım parçaya. Hayır parçanın kendisi de öyle çok ahım şahım değil ama ismi daha da vahimleştiriyor durumu.

Gelelim albümün gerisine. Süper! "That Was Just Your Life"'tan başlayan Thrash Metal bazı noktalarda Robert Trujillo'nun da gazıyla Rage Against The Machine moduna bile giriyor "The End Of The Line"'ın girişinde olduğu gibi. Kirk Hammett'ın "St. Anger"'da ara verdiği süpersonik gitar sololarının da geri gelmiş olması albümü apayrı çekici yapmış. "Broken, Beat & Scarred"'da güneş gibi parlıyor her notası. Daha da etkileyicisi ise "All Nightmare Long"'da çıkıyor karşımıza.

James Hetfield'ın artık vokalist olarak muhteşem performanslarını bir yana koyarsak ritm gitarda güzel işlere imza atmış. Her adımını güçlü atmaya dikkat etmiş albüm boyunca. Nefes aldırmak istemediği bir hayli ortada. "Ölmedim, işte buradayım!" dercesine saldırıyor her imkanı olan noktada.

Bir söz de Lars Ulrich'e. Herkesin bildiği üzere kendine deliler gibi bakan, sürekli antreman yapan Ulrich albümün başından sonuna ritmi ayarlıyor ve hiç çekinmeden her yere imzasını atıyor.

Şöyleydi de böyleydi de. Metallica'yı seven zaten albümü dinleyecektir. Sevmeyen de bu saatten sonra eğer 10 yaşında değilse sevmez. Fazla lafa gerek yok. Dinleyin, beğenirseniz düşünmeden alın. Önümüzdeki hafta gidip alacağım plağını.

MP3: Metallica - The End Of The Line
MP3: Metallica - Broken, Beat & Scarred

Metallica'nın resmi sitesi
Metallica @ MySpace
Albümü satın almak için
Plağı satın almak için

1 yorum:

Adsız dedi ki...

harika dedin abi metallica yaşlandı ama ben burdayım hala ölmedim dercesine bi albüm seninde dediğin gibi alında susun dermiş gibi seviyorum metallicayı iyki varlar iyki albüm yapıyorlar.