25.8.08

Asian Dub Foundation - Punkara (Phantom Sound & Vision, 2008)

Asian Dub Foundation, beni 1990'lardan 2000'lere taşıyan özel gruplardan biri. Jungle döneminde, 1993 yılında başlayan 6 kişilik grup bugüne kadar yüksek oranda dinlediklerimden. 2005'te çıkardıkları "Tank" albümünden beri bir çalışmaları olmadığından da hayal kırıklığına sürüklenmiştim. Hatta belirli bir süre dağıldıklarından bile şüphelendim. Artık kafamda öyle bir şüphe yok.

"Punkara" ilk olarak Japonya'da piyasaya sürüldü Nisan ayında. Avrupa'da ise bu yaz Asian Dub Foundation System olarak festivallerde verdikleri performanslardan birkaç canlı kayıt da içererek 23 Eylül'de piyasaya sürülecek. Ben ise Japonya versiyonunu inceledim haliyle.

"R.A.F.I." albümleriyle tanışmıştım 1998 yılında kendileriyle. Hemen arayı kapatıp önceki iki albümlerini de dinledim. Internetin artık Superonline yerine Kablonet'e geçtiği dönemdi yanılmıyorsam. Amazon da herhalde yeni kurulmuştu. Bize apayrı bir enerji veriyordu o dönemde ADF.

Albüm ilk dinlemede şöyle bir serin rüzgar gibi esiyor insanın yüzünde. Politik duruş aynı. Hala hastasıyız. Ama müzikal olarak nüanslar var. Bunları sevip sevemeyeceğimi tartmakla geçti ilk 3-4 dinleme seansı. Şimdi daha iyi bir fikir sahibiyim.

"Tank"'i ilk dinlemede sevmiştim. Bunu biraz daha zaman aldı. Ama artık çok fark göremiyorum kalite olarak aralarında. Öncelikle albümdeki yavaş parçalar da tam anlamıyla yavaş hüviyetinde değil. Biraz daha agresiflik hissediyorum. Belki de artık yavaş parça yapmıyorlardır. Bilemem. Ama hiçbiri tam yavaş gelmedi.

Hızlı parçalar ise gerek enerjileriyle, gerekse vurgularıyla çok başarılı. Sitar ve tablanın yeri her daim ayrı zaten grup için. Bunun yanında zılgıta varana kadar yeni eklemeler de bulunuyor parçaların içinde. "Superpower", "Burning Fence", "Speed Of Light" doğrudan beni içine çeken parçalar. "No Fun" biraz garipsediğim Punk yapısıyla benden bir iki adım uzakta duruyor ama kötü değil kesinlikle. Bunlar dışında eski tarzı andıran "Ease Up Ceasar", yine Punk esintili "S.O.C.A." da güzel çalışmalar.

MP3: Asian Dub Foundation - Superpower
MP3: Asian Dub Foundation - Burning Fence

Asian Dub Foundation'ın resmi sitesi
Asian Dub Foundation @ MySpace
Albümü satın almak için

23.8.08

Pivot - O Soundtrack My Heart (Warp, 2008)

Warp Records'dan ilk albümünü çıkaran Pivot huzurlarınızda. Avustralyalı (Kuruluşu itibariyle) bu üçlü geçen seneki "Battles"'dan sonra bu sene Warp'ın yeni keşif kontenjanından dünyaya uzanıyor. Laurenz Pike, Richard Pike kardeşlerin kurduğu grup İngiliz Dave Miller'ın katılımıyla bugünkü halini alıyor. Yeni keşif değil aslında ikisi de ama sonuçta ilk albümleri olduğundan bu kategoriye alınabiliyor. Bu arada Warp'ın Pivot'a 16 albümlük bir anlaşma önermiş olması da bu gruptaki potansiyeli bir nebze ortaya koysa gerek.

Albüm gitarın ses kesiti niyetiyle kullanımıyla bizi karşılıyor. Albümden çıkan ilk single "In The Blood"'da bu sıkça yer alıyor. Ancak bunun yanında basit bir gitar melodisi yine arka planda eşlik ediyor havayı yumuşatmak için. Vuruş altyapıları ise Warp olmasından kelli elektronik ve keskin, sert bir yapıda.

Albüme adını veren parça "O Soundtrack My Heart" da keza şekilde çok da farklı olmayan bir yapıda. Ancak sonuca baktığınızda gayet değişik. Bir nebze farkı distortion'la giren gitar aniden ortamı Rage Against The Machine'e yaklaştırıyor. Daha sonra eski yapıya geri dönüş ve eli yüzü düzgün İstanbul beyefendisi modunda ilerleyiş.

Arkasından karşımıza Jean Michel Jarre 2008 modeli olan "Fool In Rain", AphexRock Twin misali "Sing You Sinners" geliyor. "Sweet Memory" başladığında ise zaman duruyor. Naif güzelliğiyle devam eden melodi sizi alıp götürüyor. Sonunda ufak bir sürpriz var ama o noktaya kadar kendinize gelemiyorsunuz.

Albümde vokal yok ama New Age klavye yapılarından tutun da üstün bir müzikal kompozisyona kadar her şey var. Genel anlamda popülerlikten uzak olmasından kelli geniş çapta başarıya ulaşamayabilir ama Autechre, Aphex Twin ve Jean Michel Jarre ile yetişen nesiller için dinlenmesi elzem bir kayıt olduğu kesin. Grubun üyelerinin bundan önce Prefuse73, Flanger, Jan Jelinek ve Burnt Friedman'la çalışmış olmaları bu ortaya çıkan sonucun da bir rastlantı olmadığının açık kanıtı olsa gerek.

MP3: Pivot - In The Blood
MP3: Pivot - Sweet Memory

Pivot'un resmi sitesi
Pivot @ MySpace
Albümü satın almak için

19.8.08

One Day As A Lion - One Day As A Lion (Anti, 2008)

Ülkemizde güzide Rage Against The Machine ile birlikte seyretme ve aşka gelme şansına varamadığımız isimlerden biri Zach De La Rocha. Daha önce RATM'in dağılma durumuna göre zaten yeni projelere ışık yakmıştı. Şimdi RATM birleşik ama yine de yeni projeler peşinde koşuyor kendisi.

Jon Theodore ile birlikte kurduğu "One Day As A Lion" projesiyle Anti'den ilk plaklarını çıkardılar. Elbette grup yine Zach De La Rocha'nın daha önce RATM'in sözlerinde de vurguladığı gibi belirli bir politik duruş temelinde. Bu projenin bir uyarı ve daha da öncelikli olarak verdikleri bir sözün karşılığı olduğunu belirtiyor. Grubun adı da "Bin yıl koyun gibi yaşayacağıma bir gün aslan gibi yaşamayı yeğlerim" sözünden geliyor.

Grupta Zach hem vokalde hem de klavyede yer alıyor. Jon ise bateride. Tabii bu RATM'in yapısından ziyadesiyle farklı. Gitar doğal yollardan elde edilmiyor ve Zach klavyeyle karşılıyor bu durumu. Bu noktada Tom Morello'nun eksikliği haddiden fazla hissediliyor. Ama bunun dışında çok ciddi bir fark yok. Yine distortion'lar, güçlü bateri yapısı ve mikrofonu eline aldığında ortalığı karıştırma gücüne sahip bir Zach De La Rocha vokali.

Gerek parçaların yapısı, gerekse Zach'in vokali daha agresif ve deyim yerindeyse militarist. Bunun sebebi RATM'in artık öyle ya da böyle genel bir dinleyici kitlesi olması ve insanların sadece belirli bir kısmının verilen mesajı alması. Bu noktada Tom Morello da benzeri bir şekilde geçen sene çıkardığı solo albümünde daha farklı bir çalışmayla yine öze dönüşe yol açmaya çalışmıştı. Sözlerini tam anlamıyla seyirciyle paylaşmak ve mesajlarını verebilmek istiyorlar. Mesaj iletme mecrası biraz sekteye uğradığında hemen araçta düzenlemeye gidiyorlar.

Plakta 5 parça var. "Wild International"'da savaş ve savaşın insanlar için anlamını sorgulamanın yanında, kendince Los Angeles'tan başlayacak bir savaş özlenimi var. Doğrudan damara saldırı bu. Müslümanlık ve Hristiyanlığı da hiç unutmadan işin içine katıyor ve her şeyin basit bir aldatmacadan ibaret olduğunu vurguluyor. "Ocean View" ise sistemin geneline karşı yoğun bir eleştiri bombardımanından sonra masumların da önyagılar sebebiyle damgalandığını vurguluyorlar. "Bir korku okyanusu onları parçalayacak yangını yaratacak."

"Last Letter" ise genel tanrı anlayışını baştan sonra yeriyor. Dünyada bu kadar haksızlık ve cinayetler varken bu yerme konusunda elinde birçok malzeme de var. Tanrının elini attığı yerlerde toplu mezarlardan başka bir şey yok diye vurgulamayı da ihmal etmiyor. Benzeri George Carlin'de de vardı bu bakış açısının. "If You Fear Dying" Venezüela'ya olan desteğiyle başlayıp Hristiyan Beyaz Amerikalı'ya nefretiyle devam ediyor. "Zaman yaklaşıyor, kırmızı güneşin doğduğu gibi. Ölümden korkuyorsanız zaten ölmüşsünüzdür." Son olarak grupla aynı ismi paylaşan parçaya geldiğimizde dünyanın genelindeki sorunlar için kendilerinin geleceklerini, aç kalan, çıplak ayaklı insanlar için savaşacaklarını söylüyor. "Güneş battıktan sonra şehrim fitil gibi ve bir gün diyeceğim ki aslanlar gibi yaşayalım".

Tabii bunca laftan sonra plağı Anti'den çıkartıp parayla satınca elbette ben de parçalardaki sözlerin bir yere kadar takipçisi olurum. Bu noktada albümünü sitesinden bedavaya indirmiş olsam da plağını ve CD'sini aldığım Radiohead'e daha saygı duyuyorum dengeli duruşlarından dolayı. Ha Zach De La Rocha albüm paralarıyla bir ordu hazırlıyorsa o zaman özür dilerim kendisinden. O zamana kadar görüşüm sabit.

MP3: One Day As A Lion - One Day As A Lion

One Day As A Lion'ın resmi sitesi
One Day As A Lion @ MySpace
Plağı satın almak için

17.8.08

Heaven And - Sweeter As The Years Roll By (Staubgold, 2008)

Birçok yetenekli ve kendini kanıtlamış elektronik müzik sanatçısının bir araya gelmesinden oluşan yeni bir grup Heaven And. Grubun iki üyesi Tony Buck ve Martin Siewert daha önceden Komfort 2000'in de üyeleriydiler. Steve Heather ve yetenekli basçı Zeitblom ile birleşince de ortaya Heaven And çıktı. Ayrıca bir güzellik de Einstürzende Neubauten'den tanıdığımız Alexander Hacke'nin de albümdeki 2 parçada vokalde yer alması.

Saygıdeğer Markus Detmer'in Staubgold'dan çıkan albüm aslında uzunca bir süredir elimde. Hatta dinledikten sonra Markus Detmer'e de teşekkürlerimi sundum ama albümü incelemek yoğun tempo arasında biraz gecikti.

Albüm minimalizm temelinde deneysellik sınırlarında. Buna ek olarak farklı müzik kökenlerinden vurmalı çalgılar da yer alıyor. Daha ikinci parça olan "Scarlet Woman"'da bu dikkat çekiyor marimba ile. Alexander Hacke'nin vokali de inanılmaz bir güzellik katıyor parçaya. Ondan önceki "As If A Star" ise kendi içinde apayrı devinimlere sahip. Krautrock ve Caz arasında gidip geliyor. "Bring Back Those Happy Days" bizim doğrudan füzyona döndüğümüzü işaret ediyor endüstriyel bir Caz ile. Nefesimi kesen bir gitar rifi var.

Albümün ilerleyen noktalarındaki "Parade", her bakımdan adına yakışır bir tablo çıkarıyor karşımıza. Baterinin Japon Kodo benzeri vuruşlarının yanında gitar rifleri ve ziller derken görkemli bir mimariye bakıyormuş hissi yaratıyor.

Alternatif sesler dinlemek isteyenler ve karmaşanın da güzel olabileceğini algılayabilecek genişliğe sahip olanlar için denenesi bir albüm. Albüme elini atan her ismin de önemli bir yetenek olduğunu unutmamak gerekiyor.

MP3: Heaven And - Scarlet Woman
MP3: Heaven And - Parade

Staubgold'un resmi sitesi
Albümü satın almak için

15.8.08

Alejandro Escovedo - Real Animal (Back Porch, 2008)

Alejandro Escovedo müzisyenin bol bulunduğu bir sülaleden gelen Texas'lı bir sanatçı. Ailede müzisyen bol ama baterist veya perküstyonist olmayan tek müzisyen Alejandro olmuş.

Gençliğinde Punk Rock olarak başlayan müzik yaşantısı daha sonra yerini Alternative Folk'a (Alternative Country lafını sevmiyorum) ve Alternative Rock'a bırakmış. Derken solo çalışmalar ve müzik hayatına ara vermesine sebep olan Hepatit C gelmiş. Gerçek hayatına da az daha son verecek bir durumdan dostlarının ve ailesinin yardımıyla kurtulduktan sonra aramıza geri döndü. 2008 söz konusu olduğunda da en önemli geri dönüşlerden biri diyebiliriz.

Albüm çok güzel. İlk tepkim olarak "Dig!!! Lazarus Dig!!!" ile benzer bir değerde diyebilirim. Neden bunu örnek verdim diyen olursa, tarzların benzeştiği birçok nokta olduğundan. "Chelsea Hotel '78"'i Nick Cave'in albümüne koysanız olduğu gibi, pek yadırgayan olmaz. Hani vokal haricinde en ufak bir nota farkı yok gibi.

Olaya Folk Rock olarak bakacak olursak albüm yılın en başarılısı şu ana kadar. Yeri geliyor, sakin, romantik, yeri geliyor Bruce Springsteen'in koltuğunu sallıyor (Bu arada menejerini de yürütmüş). Bu kadar değişim ve değişime rağmen kalite seviyesinin düşmemesi bana ciddi anlamda yetenekli ellerden çıktığını gösteriyor. Blues ve Punk esintili bir Alternative Folk örgüsü albüm boyunca tüm ağırlığını hissettiriyor.

Tarz olarak sert ve keskinliği bir bakıma imza edinmiş Alejandro bu albümde de "Chelsea Hotel '78", "Smoke", "People", "Nuns Song", "Real As An Animal" ve "Chip N' Toy"'da bunu doğrudan yüzümüze vuruyor. Aralarında da hep dinlendirme niteliğinde daha ağır tonda. Ağır tondaki parçalarda vokal açısından daha etkileyici bir performans sunduğunu da söylemek lazım.

Zor dönemler yaşamış bir sanatçının talihine yakarışı. Bunun sonucunda karşımıza çıkan bu güzel albüm. 2008'in kaçırılmaması gereken güzidelerinden biri.

MP3: Alejandro Escovedo - Chelsea Hotel '78
MP3: Alejandro Escovedo - Nun's Song

Alejandro Escovedo'nun resmi sitesi
Alejandro Escovedo @ MySpace
Albümü satın almak için

13.8.08

Stanton Moore Trio - Emphasis! (On Parenthesis) (TelArc, 2008)

Stanton Moore yetenekli ve özgün bir baterist. Caz ve Funk konusunda bizleri bugüne kadar Trio'suyla haddinden fazla mutlu eden isimlerden biri. Bu işe hala devam etmek konusunda da ısrarlı olduğuna göre bana dinlemekten ve tadını çıkarmaktan başka bir şey kalmıyor. Çok yaşa New Orleans!

Aslında Trio olmak kolay bir şey değil. Özellikle herkesin müzikal açıdan anlaşabilmesinin yanında canlı performanslarda da uyum ciddi anlamda zor bir olay. Fakat Stanton Moore Trio'su bunu ciddi biçimde başarmış durumda.

Uzun lafın kısası gelelim biz albüme. Albümde "Stanton Moore"'un ısrarcı eğlence tavrı her zamanki gibi tüm etkisini gösteriyor. Neşeden gram kayıp yok. Başlangıcı yapan "(Late Night At The) Maple Leaf" ile birlikte girişilen bu hezeyan "(Proper) Gander" ile devam ediyor. Cazın yanına bukle bukle yerleştirilen Funk ile istenilen enerjinin dozajı tam olarak elde ediliyor. Güzel bir Cardinal Melon benzeri bir müzikle karşı karşıyayız. Tadına doyulmuyor. Elbette bu doğru karışımda piyanist ve org üstadı Robert Walter'ın da etkisi unutmamak ve saygımızı belirtmek lazım.

Albümde hiçbir şekilde yenilik getirmek gibi bir uğraşı yok. Daha önceden bir albümlerinin bulunmasının getirdiği alışmış olma ve birbirinin telini bilme duygusu doğrudan bildiklerini en güzel şekilde ortaya koymalarına sebep olmuş. New Orleans cazı, Soul Funk ile birleşiyor albüm boyunca ve ortaya muhteşem sahneler çıkıyor. İnsana hayat veren, hayattan da tad veren bir albüm. 70'lerin Funk'ından bize örnekler sunan çalışmalar nasıl tad vermez zaten di mi? Hani ola ki Pazartesi sendromunuz varsa, açın dinleyin albümden 2 parça sabahtan, ne gam kalır, ne keder, ne stres. Akşamları işten döndükten sonra içilen bir kadeh şarap veya tek buzlu bir duble viski görevi görüyor. Ben de nedense habire alkolden örnek veriyorum. Hayırdır inşallah.

MP3: Stanton Moore Trio - (Late Night At The) Maple Leaf
MP3: Stanton Moore Trio - (Sifting Through The) African Diaspora

Stanton Moore'un resmi sitesi
Stanton Moore @ MySpace
Albümü satın almak için

11.8.08

Ryoji Ikeda - Test Pattern (Raster Noton, 2008)

Yeni bir "normal kafayla dinlenemeyecek" müzikler bölümümüze hoş geldiniz. Emin olun bunu boşuna demiyorum. Neyse isteyen okur da anlar, isteyen dinler de anlar. Ama bir şekilde anlaşılacağı kesin.

Ryoji Ikeda ham müziği seviyor. Hamdan kastım, insanların önüne bir kütük koyup onu kendi hayal güçlerine göre şekillendirmeleri. Müzikal açıdan ise önümüze basit bir yapı koyup onu bizim algılamadaki seçiciliğimizle şekillendirmemiz. Çok edebi oldu, evet.

Albümde adından da anlaşılacağı üzere çeşitli şablonlar üzerine oturtulmuş drum machine vuruşları ve basit sentetik tınılar var. Sentetik tını derken çook eski IBM bilgisayarların çalışırken çıkardıkları Bip seslerinin bir benzeri.

Bu şablonlar albüm boyunca farklı şekillendirmelerle ve farklı kombinasyonlarla karşımıza çıkıyor ama temelde kendi özlerini kaybetmiyorlar. Elbette Ryoji Ikeda'nın bu ham öğelerle yarattığı örgüler dikkat çekiyor ancak bu tamamen sizin içine girip girmemenizle bağlı. Kimine göre hoparlörlerin jakı tam yerine oturmamış havası verebilir dinlenilen şey. Hoparlörlerinizin ayarlarıyla oynamayın.

Daha önceki bir albümünün kapanış parçasında fark edilmesi zor yüksek bir frekansta tek notanın yer alıyordu ve nota bitene kadar notanın varlığını anlamak zordu. Bu tür farklı yaklaşımlara sahip birinden yine deneyselliğin temellerine inen güzel ve ham bir çalışma olmuş. Bu arada hani illa tür belirteceksek atlamadan geçmeyelim Techno'nun en saf hali bu.

Parçaların içinden örnek seçmek de zor olmadı zira hepsi dinleyenin algısına ve kafasında yaratacağı anlayışına bağlı. Bu güzel olmuş demek bu albümde tam anlamıyla kişisel bir olgu.

MP3: Ryoji Ikeda - Test Pattern #0100
MP3: Ryoji Ikeda - Test Pattern #1111

Ryoji Ikeda'nın resmi sitesi
Ryoji Ikeda @ MySpace
Albümü satın almak için

7.8.08

Heartthrob - Dear Painter, Paint Me (M_nus, 2008)

Jesse Siminski'nin M_nus etiketiyle bize sunduğu projesi Heartthrob ilk albümünü Haziran ayında piyasaya sürdü. Richie Hawtin ve Magda'nın keşfi olarak karşımıza çıkan bu yetenekli sanatçı bugüne kadar gerek yaptığı çalışmalarla, gerekse de düzenlemelerle bir hayli dikkat çekmişti. Bunun yanında ortaya koyduğu DJ setlerle de adını ciddi anlamda geniş bir kitleye duyurdu.

Minimalizmin suyunun çıktığı şu güzide günlerde Kuzey Amerika'da öze dönüş akımını yarım ağızla karşılamak en aptalca şey olur herhalde. İyice çorbaya dönen, tekdüzeliğe doğru giden bu türü ayakta tutmaya çalışan plak şirketlerinden birisi olan M_nus zaten bu türün geniş kitlelere yayılmasından da sorumlu.

Aslında M_nus'un bu retro yaklaşımı son 1.5 seneye yayılan bir süreçle başladı. Clever Music aslı Netlabel'ından keşfedilen JPLS ve bir başka yeni keşif Ambivalent derken zaten eski olan elemanların da ağırlıklarını ortaya koymalarıyla eskiye dönüş başladı ve bu hem çalışmalarında hem de performanslarında dikkat çekiyor.

Heartthrob aslında inanılmaz seviyede üretken değil. Onunla ilk tanışmam 2005'te M_nus'tan çıkardığı "Time For Ensor" adlı plakla oldu ve asıl ilgimi Troy Pierce'ın "25 Bitches" adlı parçasına yaptığı düzenlemeyle çekti. Sonrasında Seph, The Knife, Audion ve Depeche Mode'a yaptığı düzenlemelerle ve "Baby Kate Remixes" adlı plağıyla iyice takip etmeye başladım.

Albümde minimalizme sıkı sıkıya bağlı bir yapıda. Parçalar boyunca belirli loopların ufak alterasyonlarla yoğun biçimde tekrarlandığını görüyoruz. Buna iyi bir örnek "Confession" adlı parçasında 4. dakikasından 11. dakikasına 3 loopla idare etmesi temelde. "Interference"'ın Marc Houle benzeri yapısı da aynen örnek olabilir. Bu arada "Confession"'ın melodik loop'u da Red Robin ve Jakob Hilden'in "Lazy Jack"'ine inceden benziyor. En azından aynı temelde piyasavari. Ambiyane oldu ama olsun.

"Signs" önceden bir plağında yayınlanıp da albümde de yer alan tek parça. Ama o plak da Haziran ayında çıktı. Bu sebeple pek eski denemez.

Techno minimalizmden sonra albümdeki diğer temel öğe. M_nus'un geleneği tabii. En azından Minimal Tech-House gibi minimalizmin tabiatına aykırı bir türe kaymadıklarından şükran duyuyorum. Bunun yanında Minimal Techno'yu çok iyi örneklendirdikleri için de apayrı mesut ediyor insanı albüm "Out Of Here" adlı parça hariç.

Bir gün Robert Babicz'in yazdığı baslar hakkında konuşurken "Öküz bası" deyimini kullanmıştı biri, Muzo ya da Fuchs olabilir. Heartthrob da birçok yerde altta kalmamak için elinden geleni yapmış. "Sings", "Blind Item" ve "Slow Dance" sadece benim evi değil apartmanı da sarsmıştır herhalde.

Bu arada ufak bir sürpriz de albümü alanlara. Albüm sınırlı sayıda 2 CD olarak piyasaya sürüldü ve 2. CD'de tüm albümün mixlenmiş versiyonunu da dinlemek mümkün. Orjinal ve güzel bir hareket olmuş. Parça sıralarında en ufak oynama da yok. Aferin Heartthrob'a.

MP3: Heartthrob - Futures Past
MP3: Heartthrob - Blind Item

Heartthrob @ MySpace
M_nus'un resmi sitesi
Albümü satın almak için

5.8.08

Steinski - What Does It All Mean - 1983-2006 Retrospective (Illegal Art, 2008)

Steve Stein aka Steinski. Cut & Paste türünün yaratıcısı efsanevi DJ. Bugüne kadar gün ışığına çıkmamış, bizlerin de haliyle sağdan soldan Bootleg olarak dinleyebildiğimiz çalışmalarını bir albümde toplayıp karşımıza geçmiş. Eminim kıkır kıkır da gülüyordur. Hani DJ Shadow denince heyecanlanıyoruz ya. İşte Steinski ve konudan ayrı olarak Double Dee (Doug DeFranco) onun, Cut Chemist'in, Coldcut'ın vs. hocaları, idolleri.

Albümün Cut & Paste türü açısından muhteşem bir örneklem olduğunu zaten söylemeye gerek yok. Ama atlanmaması gereken nokta Old-Skool Hip Hop konusunda da akıl almaz bir kaynak. Albümün tek eksiği Double Dee. İlginçtir albümün hiçbir noktasında onun imzası yok. En azından görünen bir şey yok.

Hani nereden ele alacağımı şaşırdım. Daha albümün başından itibaren ağzım açık dinlemeye başladım. Sonra gözümün önüne DJ diye dinlediğim tonlarca insan geldi. Vay canına dedim. Burada Hande Yener modeli polemik başlatıyor konuma da düşmek istemem ama valla öyle.

Sadece "Jazz" adlı parça bile başlı başına insanın aklını almaya yetiyor. İçinde birçok parça barındırıyor haliyle ve geçmişe dönük antoloji olarak bile ele alınabilir. "Voice Mail"'deki 2 saniyelik ua ua bölümü de Lee Cooper reklamlarını hatırlayanlara doğrudan 80'leri ve 90'ların başlarını hatırlatır kesin.

Albümde Steinski'nin özünde Hip Hop DJ'liğinden gelmesi sebebiyle hatrı sayılır oranda scratch de var. Her parçanın çeşitli yerlerinde kendine hakim olamayıp scratch atmış. Bazı noktalarda sadece ilginçlik katmak için, bazılarında ise doğrudan parçaya uygun olarak melodik kullanmış scratchleri.

Ayrıca 80'lerdeki efsanevi "Lesson" serisinden de birkaç bukle örnekleme mevcut. Bunları dinleyebilmek bile apayrı bir zevk. "Lesson" serisi ünlü olmalarına açılan yolda katıldıkları yarışmada yarıştıkları çalışmaydı. Haliyle yarışmayı da kazandılar. O jüride Afrika Bambaata da vardı. Hey da hey.

Hip Hop DJ'liğinin en üst seviyesindeki bu 2 Disklik çalışmayı dinlemek büyük bir zevk. Her ne kadar yeni çalışmalardan oluşmuyor diyebilecek olsak da bu kesinlikle yeni bir albüm ve bize yeni çalışmalar. Bu sebeple gayet uygun bir şekilde yılın albümleri listesine de girecek hakkı olarak. Kesinlikle iyi bir yeri olacağını da düşünüyorum şimdiden. Metehan'ın bu albümü bir süre elinden düşüremeyeceğine eminim.

MP3: Steinski - Jazz
MP3: Steinski - Ain't No Thing

Steinski'nin resmi sitesi
Steinski @ MySpace
Albümü satın almak için

4.8.08

MySpace'in Incileri 6 - Ketz - Walkthrough

Hırvatistan'dan çıkan yetenekli bir isim Ketz. Genç yaşta bir arkadaşıyla evde gitar çalarken başladığı şarkıcılık kariyeri zamanla daha sağlam adımlar ile bugünkü halini bulmuş. İlk albümü "Walkthrough" ile de karşımızda.

Etkilendiğini söylediği sanatçılara (U2, Leonard Cohen, Bob Dylan, Radiohead, Nick Cave) baktığımızda çoğunun kendi türlerinde efsane olduğunu ama bir o kadar da farklı müzikal yapılar içerdiklerini eklemek gerek. Amma velakin müziğinde en büyük ağirlik U2 olarak dikkat çekiyor.

"Walkthrough" albümü 2006 ve 2007 yılları içerisinde hazırlanmış çalışmalardan oluşuyor. Uzun ve yorucu bir dönemden sonra emeğinin hakkını almış diyebilirim. Gitar rifleri ve vokal tarzı olarak bu bir hayli ortada. Albüme adını veren "Walkthrough"'dan başlayarak "Lovers", "New Delphi", "Before The Rain" ve "Song That Escaped" hep bu etkileşimden nasibini almış. Ama şunu eklemek lazım, kopya dememek gerekir. Çünkü her parçaya kendisinden de bir nebze özgünlük katmış. Ayrıca U2'nun izinden yürümek pek de kötü bir şey olmasa gerek zira U2 dünyamızda kalan son birkaç Stadyum grubundan biri.

Albümdeki parçaların sözleri konusunda oldukça iddialı Ketz. Birçok acısı, yaşadığı karmaşık olayların etkisi ve kendini bulma arayışları sözlerde yerini bulmuş. Edebiyatla da yakından ilgili olmasının bir sonucu olarak iddialı olması konusunda hak veriyorum ama henüz kendisiyle övünme noktasına geldiğini de sanmıyorum. Daha yolun başı. Ciddi derecede umut verici. Bir sonraki çalışmasını dinledikten sonra artık yerini kendisi bulacaktır nasılsa. Şimdilik başarılı çıkış albümünü dinleyelim biz.

MP3: Ketz - Song That Escaped
MP3: Ketz - Walkthrough

Ketz @ MySpace
Albümü indirmek için

3.8.08

Opeth - Watershed (Roadrunner, 2008)

Death Metal'den Folk ve Jazz'a kadar uzanan inceden çizmiş İsveçlilerden oluşan bir grup Opeth. Bir süredir bilinçli bir salınım içindeki grubun bu dönemine nokta koyacak cinste bu albüm.

Opeth başlarda saf ve doğal bir yapıdaydı. Daha sonra zamanla bu yapıyı kaybetti ve yerini daha hesaplı ve insana eskisi kadar sıcak gelmeyen çalışmalara bıraktı. Oysa Opeth'i ilk başta sevdiren ise bu hesapsız ve kendine özgün çatlak yapısıydı.

"Watershed" sanki adını da andıran bir soğuk duştan sonra ortaya çıkmış hissi yaratıyor. Bu yeni sayfa ise genelinde "Evet bu Opeth" diye düşündüren ve dikkat çeken bir yapıda. Bu değişimde en büyük etki de belki eleman değişikliğinde yatıyor. "Peter Lindgren"'in gitmesi büyük bir tepki yaratmıştı ve birçoğu kişi değişimleri sevmediğinden Opeth'ten de bir uzaklaşma söz konusu oldu.

Albümü incelemeye gelirsek eski Metal tabiriyle birçok albümde bulunan "Slow" parçalardan bir örnek. Akustik gitar eşliğinde girdik, yumuşak yapılı kadın ve erkek vokaliyle devam ettik hadi bakalım derken "Heir Apparent" komşuda el bombası patlamış hissi yaratıyor. Death Metal bizi kucaklıyor. Brutal vokalin önünde sert bateri ve yarı melodik yarı ritimsel elektro gitar tabiri caizse şakraları açıyor.

"The Lotus Eater" gelgitlerle dolu. Bir öyle bir böyle. Parça sakin başlarken sonra bir anda sanki parçanın intro'su es bölümüymüşçesine girişiyor Death Metal'e. Sonra yine düşüş. Ayağa kalkıp headbang mi yapayım yoksa kıçımın üstünde oturup efendice mi dinleyeyim şaşırdım. Böyle düşünürken "Burden" geldi ve yine "Slow"laştık. Aradaki gitar riflerini falan yemezler. Parça içindeki klavye ise dinlenilenin "Opeth" olduğunu açıkça yüzümüze vuruyor diğer klasiklerde olduğu gibi.

"Porcelain Heart" ve "Hessian Peel"'da Mikael'in vokali her yönden ağırlığını koyuyor artık albüme. Bu arada gün gibi apaçık bir nokta da grubun yeni 2 üyesinden biri olan baterist Martin Axenrot'un pek yabancılık çekmediği. Keza benzeri lead gitardaki Fredrik Akesson için de söylenebilir özellikle "Porcelain Heart"'tan sonra. Hatta gruba uyum sağlamakla kalmamışlar, kendilerinden de bir hayli ekstralar katmışlar. Martin'in "Hessian Peel"'in sonundaki performansı ne öyle. Amma velakin "Hex Omega"'ya diğerleri kadar ısınamadım dersem yalan olmaz. Sonundaki rif ise tad veriyor ama tüm parçayı kurtarmıyor.

Opeth 18 yıllık Opeth. Geçirdiği değişime rağmen. Tekdüzelikten uzak, Progressive Rock'a doğru adım atan Opeth için doğru bir çalışma. Sonuçta Opeth ölmedi, hatta ölmeyle alakası bile yok şeklinde bir cevap oldu bu albüm.

Bu arada uygun olamadığımdan gidemedim konserlerine ama aldığım yorumlar da gayet olumluydu konserle alakalı. Albümden daha sert olduğunu ise tamin etmek zor olmadı. Artık bir başka bahara diyorum.

MP3: Opeth - Coil
MP3: Opeth - Hessian Peel

Opeth'in resmi sitesi
Opeth @ MySpace
Albümü satın almak için