29.4.07

Kaiser Chiefs - Yours Truly, Angry Mob (Universal, 2007)

Kaiser Chiefs 1997 yılında Leeds'de kurulan bir grup. Oldukça eski gibi görünse de ilk albümlerini çıkarmak için 8 yıl beklemiş olmaları da ayrı bir konu. Ancak bu 8 yıllık bekleyişin meyveleri de bir hayli bol oldu.

2005 yılında çıkardıkları "Employment" adlı albümle boylarından büyük başarılara imza attılar dersem sanırım yanılmış olmam. Albüm İngiltere'de albümler listesinde 2 numaraya kadar çıktı, Amerika'da ise 86. oldu listelerde. Ayrıca albüm gruba 2006 Brit Awards'da en iyi rock grubu, en iyi rock performansı ve en iyi İngiliz grup ödüllerini kazandırdı. NME dergisinin ödüllerinde ise en iyi albüm ve en iyi giyinen sanatçı (Ricky Wilson) ödüllerini bohçalarına koyup götürdüler.

Bu ödülleri Universal'ın anlaşma teklifi izledi. Buraya kadar her şey iyiydi. 2 yıllık bir aradan sonra stüdyoya girdiler ve karşımıza heyecanla beklenen "Yours Truly, Angry Mob" albümüyle çıktılar. Albüm fişek gibi 1 numaraya fırladı İngiltere'de. Amerika'da bile 45 numaraya çıktı.

Ama bahsedeceğim güzellikler ne yazık ki burada sona eriyor. Bu konuda nereden başlayayım bilemiyorum ama albümü genel olarak inceleyeceğim ve dikkatimi çeken noktaları sayacağım. Öncelikle belirteyim, objektif olabilmek için albümü 4-5 kere dinledim arka arkaya. Hiçbirinde de dinlerken yüzüm gülemedi.

Albümde ilk dikkatimi çeken şey vasıfsız sözler. Yazılmış olmak için oradalar çok belli. İlk albümden sonra canlı performanslarının etkileyici olduğunu da söylemek lazım ancak sırf konserler için wohooo wohoooo (Highroyds), la la la lalalala (I Can Do Without You), Ruby Ruby Ruby Do Ya Do Ya Do Ya gibi bölümleri geçtim zaten bunlar artık ciddi anlamda ucuz numaralar olarak gelmeye başladı. Ancak vokallerdeki sorun bununla kalsa iyi. "Love Is Not A Competition" ve "Boxing Champ" adlı iki çalışma var ki evlere şenlik. Özellikle ilkinin sözleri ciddi anlamda aptalca. İkincisininki klasmana bile girmiyor.

Tamam sözler ilk albümde de hayran bırakmıyordu ama bu albümde vasatın üzerine çıkamıyor hiçbir noktada. Bu da elde olmadan rahatsız ediyor insanı. Bunun haricinde nakaratın Türkçe Pop şarkılardan kıl olduğumuz gibi 18 kere nakarat olarak dönmesi de ayrı bir konu artık oraya girmeyeceğim. Bence ilk albümde olduğu gibi söyle bir 3-4 bekleselerdi de karşımıza bununla çıkmasalardı. Ama burada Universal'in baskısı olmuş da olabilir.

Albümde beni bir nebze olsun olumlu düşünmeye sevk eden 2 çalışma var, "Heat Dies Down" ve "Learnt My Lesson Well". Bunun yanında dinlerken kurt döktüğüm çalışmalar da "Highrods", "Love's Not A Competition", "I Can Do Without You", "My Kind Of Guy" ve "Boxing Champ".

Albüm müzikal açıdan ise "Employment"'a göre hiçbir olgunluk sergilemiyor hatta birçok yönden daha acemice. Hani bu ilk albümleri olsa ve "Employment"'ı sonra çıkarsalar anlarım ama öyle de değil. Sadece gitar soloları daha olgun ancak onun haricinde albüm boyunca tüm akustik, indie, punk denemeleri karavana vurmuş.

Benim için özünde ciddi bir hayal kırıklığı oldu albüm. Rock Werchter'deki performanslarını izleyip izlemeyeceğim de ne çalacaklarının listesine bağlı olacak tamamen. Yeni albümün ağırlıkta olması durumunda doğrudan hayatım boyunca adını duymadığım 2. sahnedeki Sioen'e şans veririm.

Bu arada son aldığım habere göre 1 Temmuz 2007 günü Galler prensesi Lady Diana için yapılacak anma gününde konser vermeleri için davet edilen grup, bu ricayı reddetmiş. Sebebini ise vokalist "Ricky Wilson" Diana'yla tanışmamış olması ve tanımadığı birinin anma gününde çalmanın anlamsız olacağı olarak açıklamış. Bu da magazin haberimiz olsun.

28.4.07

Ratatat presents Remixes Vol II (White Label, 2007)

Ratatat deyince son 1 yıldır akan sular duruyor benim için. Amerika'yı tabiri caizse sallayan ikili Avrupa'yı da sallamaya başladı. Amerika turnelerinin arkasından Avrupa Turnelerine de Istanbul'da Maximo Park ile verdikleri konserle başladılar Dinamo FM'in Radarlive etkinlikleri kapsamında.

Ratatat geçen sene yayınladığı Ratatat - Classics albümüyle bu sayfalara da konuk olmuştu. Skidmore Koleji'nde okurken tanışan ikili bu albümle çok büyük bir satış rakamına ulaştı.

Ratatat 2004 yılında yine resmi olmayan yollardan yayınladığı Ratatat presents Remixes Vol I'den sonra şimdi de serinin ikincisini de yine hiçbir sanatçıdan izin almadan el altından yayınlıyor. Elbette RIAA bu konuda bir şeyler söyleyecektir ama biz keyfimize bakalım.

Ama önce Ratatat'ın resmi sitesinden aldığım linklerle ilk albümden birkaç parça sunalım.

3) Missy Elliot - Hot
8) Method Man - PLO Style
14) Ghostface Ft Jadakiss - Comp. Run

Gelelim yeni albüme. Hip hop ve rap'in elektronik yaklaşımındaki güzellik tam anlamıyla ortaya çıkıyor. İzin alınmamış olması beni zerre kadar etkilemiyor çünkü ortaya çıkan iş muhteşem. Benzeri şekilde Cut & Run'a da saygım sonsuz. Albümde herkesi silah zoruyla dans ettirecek birçok çalışma var.

Ratatat albüm boyunca çalışmaların orjinal versiyonları sadık kalarak üzerine kendi gitar ve keyboard melodilerini eklemişler. Bu bakımdan ilk albümle de benzer bir yapı içerisindeler. Ancak ekledikleri melodiler parçanın ve sözlerin yapısına çok uygun ve bu şekilde çalışmaları çok daha etkili bir hale getirmiş.

Ratatat bu albümlerle hip hop ve rap açısından yeni bir kapı aralayabilir. Dr. Dre'nin başlattığı egzotik melodi kullanımı artık yerini Ratatat versiyonu melodilere bırakabilir ve bu da güzel bir geçiş olacaktır. Albümü dinleyenler de zaten bunu anlayacaklar.

Şimdi de bu albümden birkaç lezzet tatmaya geldi sıra.

1) Young Buck, T.I. & Ludacris - Stomp
2) Notorious B.I.G. - Party & Bullshit
3) Jay-Z & Notorious B.I.G. - Allure (Albümün bana göre en iyisi)
4) Z-Ro, Devin The Dude & Juveline - The Mule
5) Young Buck - Shorty Wanna Ride
6) Beanie Sigel & Jay-Z - Glock Nines
7) Despot - Freestyle
8) Memphis Bleek - Alright
9) Slim Thug, T.I. & Bun-B - Three Kings
10) Young Jeezy & Bun-B - Over Here
11) Kanye West - Diamonds
12) Beans - Freestyle
13) Notorious B.I.G. - Dead Wrong
14) Saigon & U.G.K. - We Gon' Ride

Linkler yine Ratatat'ın resmi sitesinden ve All Things Go bloğundan alındı.

Ratatat'ın Resmi Sitesi

26.4.07

LCD Soundsystem - Sound Of Silver (DFA, 2007)

James Murphy'nin LCD Soundsystem projesi bugüne kadar ciddi bir başarı yakaladı. The DFA olarak da bilinen Murphy, elektronik müziğin modern disko açılımında en önemli isimler arasında yer alıyor. Canlı performanslarda ise Phil Skarich, Nancy Whang, Pat Mahony ve Hot Chip'ten Al Doyle ile birlikte izlemeye değecek bir ziyafet oluşturuyorlar.

2002 yılında kurulan grup bir ton plaktan sonra ilk albümlerini 2005 yılında yayınladı. Bu albümden çıkan "Tribulations" adlı çalışmanın 10'dan fazla plağı yayınlandı farklı düzenlemeleriyle. Bunun yanında bu albümden çıkan ilk çalışma "Daft Punk Is Playing At My House" UK Top 40 listesine 2005 yılının Mart ayında hızlı bir giriş yaptı. Ayrıca bu çalışma ve albümün tamamı Grammy'e 2 dalda adaylık kazandırdı ama ödülü getiremedi.

LCD Soundsystem şimdi yeni albümüyle karşımızda. Mart ayının ortasında yayınlanan albüm şu ana kadar inanılmaz övgüler aldı. Pitchforkmedia gibi kılı kırk yaran bir inceleme sitesinden 9.2 gibi akıl almaz bir not aldı. Açıkçası bu beni ciddi anlamda şaşırttı desem yeridir. Ancak albümü dinledikçe hak vermedim de değil. Neyse şimdi çalışmaları inceleyelim de taşlar yerine otursun.

1) Get Innocuous - Aksak vuruşlarla başlıyor. Derken arkadaki baslar sakin bir altyapı öğesinden güzel bir melodiye dönüşüm geçiriyor ve disko havası başlıyor. Fona giren synth melodisi ise ortalığı daha da bir aydınlatıyor. Vokallerle birlikte oldukça güzel ve eğlenceli bir çalışma.

2) Time To Get Away - Keskin vuruşlarla başlıyor ve vokalin gelmesiyle Scissor Sisters havasına gireceğinin sinyallerini veriyor. Bol enstrümanlı ve böylece hareket imkanı çok daha genişlemiş bir yapısı var. Sakin ve eğlenceli kesinlikle.

3) North American Scum - Albümden çıkan ilk plak olarak dikkati çeken çalışma aksak vuruşlarla başlıyor. Fonda synth melodisi duruyor. Sonradan giren vokal ve filtreli bas gitar melodisi ile gelişiyor. Vokal çalışma boyunca Amerikalılara giydiriyor. Indie rock moduna yaklaşıyor koro bölümünde. Birkaç kere dinledikten sonra ilk plak olmayı hakettiği de açıkça ortaya çıkıyor. Dinlerken inanı hareketlendiriyor ve yüzünü güldürüyor. Daha ne olabilirki zaten?

4) Someone Great - Tok aksak vuruşlarla başlıyor. Fondaki melodi bir anda Daft Punk'ın "Burnin"'ini andırıyor. Albümün ilk dingin çalışması olarak görünse de aslında yine çok sesli bir çalışma. Hızlının sakini diyelim artık.

5) All My Friends - Bir piyano pasajıyla karşılanıyoruz. Deneysel caza mı dönüyoruz derken tizler giriyor ve korkumu alıyor. Derken piyano ritmle uygun hale geliyor ve arkadan gelen gitar melodisiyle birlikte güzel bir uyum oluşturuyor.

6) US V Them - Albümdeki anti Amerikan yaklaşımın devamını görüyoruz. Klasik LCD Soundsystem yapısı ile başlıyor parça. Ingiliz etkisindeki modern New York diskosu diyebiliriz. Genelde belirli bir ritmi takip ediyor ancak müzikal çeşitlilik açısından zengin bir çalışma yine.

7) Watch The Tapes - B52 modunda başlıyor ve daha sonradan elektronik indie rock havasına bürünüyor. Güçlü vuruşlar ve enerjiyi yansıtan bir vokal çalışmayı güzel bir hale getiriyor. Elektro gitar melodisi de etkiyi artırıyor. Koro bölümü ise çok uygun gelmiş.

8) Sound Of Silver - Albüme adını veren çalışma direk vokalle başlıyor. Üzerine gelen vuruşlar modern disko havasını vurgulamaya başlıyorlar. Daha sonra baslar da giriyor. Albümün geneline göre daha sakin. Bir o kadar da güzel.

9) New York I Love You, But You Are Bringing Me Down - New York'a yazılmış melankolik bir aşk şarkısı modunda aslında. Piyano eşliğinde samimi bir vokal. Vokalde samimiliğin bir göstergesi de amatör modda olması. Parçanın ilerleyen bölümlerinde elektro gitar solosu eşliğinde New York'a bir isyan da başlıyor ama sonradan eski duygusallığına dönüyor James ve piyanoyla bitiriyor.

LCD Soundsystem Resmi Sitesi
LCD Soundsystem @ MySpace

Tanıtım parçaları Juno Records'dan alınmıştır.

24.4.07

Jimi Tenor & Kabu Kabu - Joystone (Sahkö, 2007)

Daha önce Jimi Tenor'un "Jimi Tenor - Deutsche Grammophon Recomposed By Jimi Tenor (Deutsche Grammophon, 2006)" albümünü incelerken kendisinden geniş olarak bahsettiğim için bu sefer bu noktayı es geçiyorum. Ancak yeni bir gelişme olarak Jimi Tenor'la Helsinki'deki Scandic Marski otelinin lobisinde yaptığım röportaj önümüzdeki ay Trendsetter dergisinin Noize ekinde yerini alacak. Oldukça ilginç bir röportaj oldu.

Şimdi gelelim Jimi Tenor'un son dönemde yaptığı çalışmalara. Röportaj Mart ayının ortasındaydı ve o zaman yeni çıkaracağı albüm hakkında bilgiler verdi. Almanya'da yaşayan ve biri hariç tüm üyeleri Afrika kökenli olan Kabu Kabu ile ortak projelerinden bahsetti. Bu ortak projenin ilk meyvesi olarak da Joystone albümünü bana verdi. Albümü o zamandan beri zevkle dinliyorum ancak albüm çıkmadan incelemesini yazmak istemedim.

Albüm bugün resmi olarak raflardaki yerini aldı. Finlandiya'ya özel olarak da 10 gün önce piyasaya sürülmüştü. Ne yazık ki albüm Türkiye'ye gelmiyor sanırım ancak ilgilenenler için Jimi Tenor ile görüşüp ona sipariş verebilirim.

Jimi Tenor bu albümde Kabu Kabu ile ortak çalışması sebebiyle tür olarak kendine biraz daha farklı bir bakış açısı sağlamış. Daha önce cazı tekno ve fusion gibi birçok türle harmanlayan sanatçı bu sefer olaya Afrika yönünden yaklaşmış. Ortaya da güzel bir Afrika esintili fusion caz çıkmış.

Albümde en çok dikkat çeken vurmalı çalgıların etkisi, bas gitarın yoğun ve etkili kullanımıyla birlikte Jimi Tenor'un yeni favori çalgısı flüt. Jimi Tenor albümde vokal, flüt, saksafon, klavye ve elektronik altyapıda kendini göstermiş. Vokalde ona yer yer eşlik eden isimse Nicholas Addo Nettey. Bu arada Kabu Kabu da davulda Ekow Alabi Savage, perküsyonda Akinola Famson ve bas gitarda bir Polonyalı olan Patrick Frankowski'den oluşuyor ve albümde yerini alıyor.

Albüm Afrika'dan kopup gelen eğlenceli bir dinleti açısından birebir. Bu arada yeni albüm çalışmaları da devam ediyor ve yapım aşamasında dinlediğim 2 çalışma da çok güzel. Takip edilmesi gereken bir proje olacak kesinlikle.

Albümdeki çalışmalar:

1) Anywhere, Anytime
2) Green Grass
3) I Wanna Hook Up With You
4) Hot Baby
5) Bedroom Eyes
6) Hermetic Man
7) Love Is The Only God
8) Ariane
9) Smoking
10) Horror Water
11) Sunrise
12) Dede

Jimi Tenor'un Resmi Sitesi

Tanıtım parçaları Juno Records'dan alınmıştır. Jimi Tenor izin verirse buraya bir veya iki çalışmasının linklerini de koyacağım.

23.4.07

Philip Glass - Heroes Symphony; The Light (Naxos American, 2007)

Philip Glass minimalist klasik müziğin en önemli ismi olarak biliniyor her ne kadar Steve Reich da bu titre onun kadar yakın olarak anılsa da. Ancak Philip Glass'i ayrı kılan bazı özellikler var ve bunların başında doğu mistisizmindeki minimalist anlayışı ve müzikal öğeleri klasik müzikle birleştirmiş olması. Bir de şöyle önemli bir nokta da var ki bu sene Philip Glass 70. yaş gününü kutlayacak. Sanırım bu sene oldukça güzel şeylere gebe.

Philip Glass Heroes adlı albümünü ilk olarak 1996 yılında Twyla Sharp'ın hazırladığı bale koreografisi için kompoze etti. Albüm olarak da 1997 yılında yayınlandı. Albümdeki 6 çalışma da David Bowie ve Brian Eno'nun çalışmalarından esinlenerek hazırlandı. Albüm düşünsel temelini Berlin şehrinin bölünmüş halinden almıştı. Çalışmalardaki renklilik ve dikkat çekiciliğin üst düzeyde olması bu ikilinin de takdirini kazanmasını sağladı.

Bu albümde 1997'deki "Heroes Symphony" albümünden farklı olarak Philip Glass'in Marin Alsop yönetimindeki Bournemouth Senfoni Orkestrası'yla birlikte yine 1987'de yayınladığı "The Light" adlı çalışması da var. Albüm de zaten bu çalışmayla başlıyor. Çalışma hakkında söylenebilecek şeyler oldukça basit. Minimalizme bağlı kalınarak hazırlanan, çalışmanın başından itibaren artan bir etkiyle insanı kendine bağlayan bir yapısı var. Bournemouth senfoni orkestrasının albüm boyunca ortaya koyduğu inanılmaz başarısını da vurgulamak gerekiyor.

Her ne kadar David Bowie'ye karşı genel olarak antipatiyle yaklaşsam da Philip Glass yorumlarına hayran kaldığımı söylemem gerekiyor. Bunun yanında Brian Eno yorumlarına yorum bile yapmama gerek yok çünkü orjinallerini de çok seviyorum.

Her ne kadar eski çalışmaların veya yorumlamaların yenilendiği bir albüm olsa da senfoni orkestrasıyla ortaya koyulduğu için tekrar farklı bir dilden dinlemek güzel oluyor albümü.

Albümden parça kesitlerini Emusic sayesinde buradan dinleyebilirsiniz.

Philip Glass'in Resmi Sitesi
Philip Glass @ Wikipedia

21.4.07

Arcade Fire - Neon Bible (Merge, 2007)

Şimdi nereden çıktı bu indie ilgisi durup dururken deme hakkı herkeste saklı. Diyecek fazla da bir şeyim yok aslında. Artık Harun İzer'in baskılarına dayanamadım mı desem yoksa uzun zamandır garip bir tavırla yok saydığım bu türe karşı haksızlık ettiğimi anladım mı desem bilemiyorum. Ama sonuç olarak son dönemde ciddi biçimde indie rock ve türevlerini dinlediğimi söyleyebilirim. Ne diyeyim türlerle aramda soğukluk olmasını sevmiyorum. Şimdi arayı biraz yapma zamanı.

Arcade Fire 2003 yılında kurulan genç gruplardan biri. Ancak grubun üyeleri Win Butler, Régine Chassagne, Richard Reed Parry, Tim Kingsbury, Sarah Neufeld, Jeremy Gara ve William Butler kısa sürede grubun adını yukarılara doğru taşıdı.

Grup ilk albümleri ile indie rock'tan uzak olan benim bile dikkatimi çekmişti. Daha sonra yeni albümleri çıktığında da merakla oturdum başına. 1 ay kadar geç incelemiş olmam ise tamamen duygusal.

"Funeral" albümü 2004 yılında piyasaya sürüldü ve albüm için o zaman da, şimdi de söyleyebileceğim tek şey ilk albüm olarak muhteşem bir çalışma. Her ne kadar albümde tarz olarak bir çizgi tutturamamış olsalar da genelinde çalışmaların kalitesi üst düzeyde. Zaten bu albümle kendilerinin de beklemediğini açıkladığı bir ilgi hezeyanına kapıldılar. Kendilerine gelmeleri ise 3 yıl aldı.

Bu 3 yılın sonunda ise karşımıza "Neon Bible" albümüyle çıktılar Mart ayının başında. Albümde ilk dikkat çeken şey olgunluk. Ciddi bir olgunluk. "Funeral" albümüne göre gerçekten önemli seviyede gelişim gösterilmiş. Müzikalite daha üst seviyede ve birçok yönden de taşlar yerine oturmuş görünüyor. Eskisi gibi etki yaratmak için kendini yırtan gençler yerine daha doğru notalara basmayı tercih eden bir "grup" var artık karşımızda.

"Neon Bible"'a baktığımızda vurguyu çok daha sakin bir şekilde verdiğini görüyoruz. Çalışmalar çok etkileyici ama bunu yorulmadan yapıyor izlenimi veriyorlar. Bu da grubun kendini daha tanımış olduğu izlenimini veriyor bana açıkçası.

Albümde zaman zaman yapısal olarak eski akımlara gönderme yapılıyor ve folk rock sınırlarında geziniliyor. Ancak ağırlık yalın bir indie rock çeşitlendirmesi olarak nitelendirilebilir. Bu arada "Windowsill" adlı çalışmanın sözleri beni gerçekten etkiledi. Belirtmeden geçmeyelim.

Albüm hakkındaki tek sorunum "Neon Bible" adını seçtikleri çalışmanın bana göre albümü taşıyacak nitelikte olmaması. Ama artık o kadar da olsun değil mi?

Dikkat çeken çalışmalar:

1) Black Mirror
2) Keep The Car Running
6) Ocean Of Noise
8) (Antichrist Television Blues)
9) Windowsill
10) No Cars Go

Arcade Fire Resmi Sitesi
Arcade Fire @ MySpace

Albümün ilk single'ı "Black Mirror" parçası Arcade Fire'ın resmi sitesinden alınmıştır.

19.4.07

Kısa Kısa Plaklar... (13)

Aril Brikha - Akire (Pokerflat, 2007)

Aril Brikha son dönemdeki çalışmalarıyla sevenleri şaşırtan bir isim. Ancak genel kariyerine bakıldığında ve hatta Istanbul'daki performansı da göz önünde bulundurulduğunda takdire sayan birçok iş yaptığını da söylemek lazım.

Pokerflat'ten çıkardığı yeni plağında 3 parça var. Bunlardan ilki plağa da adını veren "Akire". Uzaysı melodili bir tech house'u andıran bir yapısı var. Hareketli setlerin başı için uygun olabilir. Arkasından gelen "Life Like" ise diskovari bir havayla başlıyor ve progresif yapılanmalarla tech house modunda ilerliyor. Son çalışma "To Begin" ise filtrelenen bir elektro melodiye giriyor ve daha sonra disko öğeleri ağır basıyor. Eskilerin synth-pop'unu hatırlatıyor. Daha sonra giren üst melodi ile biraz daha tech house'a dönüyor ama bu kurtarmaya yetmiyor. Plak bazı sitelerde soul techno'ya benzetilmiş ama bu soul techno'ya biraz haksızlık gibi bana göre.

Phonique - John (Dessous, 2007)

Phonique 2005'ten beri dikkatleri üzerine çeken yetenekli bir prodüktör. Ülkemize de 2 kere geldi ve çok başarılı performanslar sergiledi. Özellikle Steve Bug'ın Dessous plak şirketinden yayınladığı çalışmalarıyla sürekli gündemde kaldı.

Yine Dessous'dan yayınlanan "John" adlı plağında aynı isimli çalışmanın bir orjinal versiyonu, bir de düzenlemesi yer alıyor. Çalışmanın orjinali geleceğe umutla bakan bir deep house. Çalışmanın yapısı itibariyle birçok DJ tarafından sıkıca benimseneceğinden eminim. "Mr. Reelsoul aka Mr. V & William Rodriguez Remix" versiyonu ise çalışmayı deep housetan alıp ruhu okşayan bir tech house şekline sokmuş. Bu versiyon için de çok başarılı diyebilirim. Çalışma ilerledikçe güçlenen melodi gerçekten çok etkileyici bir hal alıyor.

Anthony Rother - Moderntronic (Datapunk, 2007)

Anthony Rother hakkında söyleyeceklerime sayfalar yetmez o sebeple kısa kesmek en iyisi. Şu anda old-skool elektro olarak adlandırılan türün en önemli ismi. Hatta genel olarak elektro türünün en önemli ismi olarak karşımıza çıkıyor desek de yeridir.

Plakta Moderntronic'in 3 çeşitlemesi var. "Moderntronic 3" adlı çalışma parazit seslerle başlıyor. Daha sonra çok basit bir melodinin üzerine gelen synth'ler ve aksak vuruşlarla bir Rother klasiği halini alıyor. Günümüzde birçok minimalist geçinen prodüktörünün yaptığı müzikten daha minimalist demek de lazım. "Moderntronic 2" ise Rother'ın Little Computer People projesini hatırlatır cinsten bir çalışma. Basit bir vuruş altyapısının üzerine başarılı bir melodi. Sonradan giren yeni favori vuruşları olmasa çalışmanın yeni olmadığını bile düşünebilirdim. Parçanın son hali çok etkileyici. "Moderntronic 1" ise basit bir elektro melodiyle başlıyor ve bunun üzerine aksak vuruşlar ve tizler yerleşiyor. Arkasından devasa bir synth melodisi geliyor.

17.4.07

Bloc Party - A Weekend In The City (Wichita, 2007)

Kele Okereke, Gordon Moakes, Matt Tong ve Russell Lissack'ten oluşan İngiliz kökenli Bloc Party 2004 yılında kuruldu. Buna rağmen kuruluşunun kökenleri 2002 yılına kadar gidiyor. Farklı isimlerle çalışmalar yapan grup ancak 2004 yılında kendini buldu diyebiliriz. Tabii 2003'te isimlerinin "Block Party" olduğunu da belirtmek lazım. Daha sonradan ufak bir oynama (Politik bakış açısının da etkisi var) ile son halini almış kimlikleri.

2005 yılına kadar birçok plak yayınladılar ancak "Silent Alarm" adlı ilk albümlerine gelene kadar gerçekten geniş bir kitleye ulaşmadılar. Bu albüm ise onları bir anda göklere çıkardı.

2005 yılının Şubat ayında çıkan albüm gerçek anlamda çok büyük başarılara imza attı. NME tarafından yılın albümü olarak gösterilmesinin yanında İngiltere'deki albüm listelerinde 3 numaraya kadar çıktı. Bu albüm gruba bir platik plak da kazandırdı. İlk albüm için hiç de fena değil.

Bu albümü aynı parçaların düzenlemelerinin bulunduğu yeni bir albüm izledi ve bu albümde Ladytron, Four Tet, Mogwai ve M83'ün düzenlemeleri vardı.

Bloc Party'nin yeni albümü çıktığında inanılmaz bir ilgiyle karşılandı. Albüm Amerika listelerine 12. sıradan girdi, İngiltere'de ise 2. sıradan.

Albümün geneline bakıldığında altında sadece rock etmenlerinin olmadığı görülebiliyor. Hatta biraz daha ileri gitmek gerekirse İngiltere'deki "underground" elektronik müzik kültürünün ciddi etkileri de var diyebiliriz. Ayrıca Black Sabbath tarzı sololar albüme her daim enerji katmış.

Albümdeki parçalara gelince...

1) Song For Clay (Dissapear Here) - Güzel bir vokal girişi var. Derken gitar ve hareketli baterinin de katılmasıyla bir anda eğlence başlıyor. Gerçekten çok başarılı bir gitar altyapısı var. Albüm için etkileyici bir başlangıç.

2) Hunting For Witches - Kesik vokallerle başlayan çalışma aksak vuruşların girmesiyle hızlanacağı belirtisini veriyor. Gitar yine çok etkileyici bir şekilde geliyor. Ciddi anlamda eğlencelik. Vokal de uygunluk sergiliyor.

3) Waiting For The 7.18 - İki hızlı çalışmadan sonra nefes alma zamanı derken olmuyor. Vokalde fark ettiğim tek nokta ilk üç çalışma arasında tonlamada ciddi bir farklılık olmaması. Aksa vuruşlar yine var. Koro bence çok etkili olmamış. İngiliz aksanı da çalışmanın yavaşladığı, vokalin öne çıktığı noktalarda bir nebze tadsız kaçtı.

4) The Prayer - Hip hopvari bir başlangıçla neler oluyor diye düşünürken vokal sonunda kendini gösteriyor. Dnb etkisi oldukça yoğun çalışmada. Farklı bir deneme olarak güzel kesinlikle. Vokalin kullanımı parçaya ahenk katmış.

5) Uniform - Albümde bir noktada dur durak olması gerekiyordu ve ancak karşımıza çıkıyor. Güzel ve basit bir gitar melodisinin üzerine gelen sakin bir vokal. Çalışma ortalarda biraz daha hareketleniyor ancak genel dinginliği baki. Sözlerin içeriğinin çok iyi olduğunu söyleyemem ama dikkat etmemek en iyisi sanırım bu noktada.

6) On - Dinginliğe devam ediyoruz. Çok basit ama güzel bir çalışma. Vokal gücünü burada açıkça ortaya koyuyor. Yaylılar çalışmanın melankolik yapısına güzel uymuş.

7) Where Is Home? - Vokalle başlıyor yine, fonda ise vokalin efektle kullanımı var sadece. Derken vokalin kesintileri ve aksak dnb benzeri bateriyle hareket geliyor. Parça beklendiği gibi patlamıyor derken sonunda oluyor. Melankolik yapı yine devam ediyor. Elektronik olarak filtrelenmiş yaylı arkada fark edilmeyecek şekilde gizlenmiş.

8) Kreuzberg - Sakin bir gitar melodisiyle giriyoruz ve vokal de aynı tonda takip ediyor. Aksak bateri vuruşlarının girmesiyle beni çok etkileyen melodi de ortaya çıkıyor. Vokal genel olarak Almanya'da geziyor ama müzik güneşli bir İngiltere sabahını anlatıyor.

9) I Still Remember - Sonunda ağır havalara son geliyor. Melodi bile yüzü güldürmeye yetiyor. Eski anıları hatırlatan samimi bir yapısı var. Temelinde gitar melodisi ve bateri çok basit gidiyor ama asıl etkileyicilik basitlikte gizli değil midir zaten?

10) Sunday - Tamamen aksak bir girişi var. Vokal ise agresif vuruşlara tamamen ters giriyor. Daha sonra mutlu havanın devamı geliyor. Bu parçayı yakında romantik komedi türündeki bir filmde dinleyebiliriz. Yapısı gerçekten başarılı. Melodi, vokal ve baterinin uyumu dikkat çekici.

11) SRXT - Albümün sonuna çok sakin bir nokta. Gitarın ağırdan aldığı bir melodinin yanında ona yaslanıp uzanan bir vokal var. Koro bölümünden sonra destansı bir bölüm var ve albüme güzel bir son veriyor.

Bloc Party'nin Resmi Sitesi
Bloc Party @ MySpace

Tanıtım ses kesitleri Juno Records'dan alınmıştır.

15.4.07

!!! - Myth Takes (Warp, 2007)

!!! veya İngilizce okunuşuyla Chk Chk Chk, 1996 yılında The Yah Mos, Black Liquorice ve Popesmashers gruplarının eski elemanlarının birleşimiyle kurulan bir grup. Grubun üyeleri Nic Offer (Vokal), Jerry Fuchs (Bateri), John Pugh (Vokal ve perküsyon), Allan Wilson (Perküsyon, synth ve saksofon), Mario Andreoni (Gitar), Tyler Pope (Gitar), Justin Van Der Volgen (Bas gitar) ve Dan Gorman (Perküsyon, synth). Grubun üyeleri 3 şehre yayılmış durumda Amerika'da ve prodüksiyon zamanı bir araya geliyorlar. Bir bakıma prodüksiyon dönemi göçen kuşlar gibiler.

İlk albümleri 2000 yılında piyasaya çıktı ve grubun adıyla aynı ismi taşıyordu. Bu albüm elektronik müziğin rock'la başarılı birleşimi sebebiyle dikkat çekti. Ancak !!! 2004 yılında Warp Records'dan çıkardığı "Louden Up Now" adlı albümle gerçek başarısını yakaladı. Albüm Amerika'da elektronik müzik albümleri arasında 4. sıraya çıktı ve bu alternatif bir tür açısından gerçekten çok önemli bir başarı.

Yeni albümleri "Myth Takes" ise Amerika'da Mart ayında, Avrupa'da da Mart ayının ortasında piyasaya çıktı. Warp etiketi yine üzerinde. Albüm çıkışıyla birlikte Amerika'da elektronik müzik albümleri listesinde 3.lüğe fırladı. Hatta Billboard 200'e bile girdi.

!!! bu albümle birlikte bir de turneye çıktı ve Avrupa'nın birçok kentinde konserlere katılmak için hazırlıklarını yapıyor. Bunun yanında bu sene Avrupa'nın en dikkat çeken festivali olan Rock Werchter'in de son gününün açılışını yapıyorlar (Ben gideceğim diye övmüyorum valla).

Albümü birçok kez dinleme imkanı buldum ve açıkçası 2007'nin ciddi anlamda başarılı albümlerinden biri olacağını şimdiden söyleyebilirim. Albümde elektronik özellikleri oldukça ağır basan bir indie rock resitali dinleme imkanı var. Bunun yanında yer yer discoya da kayıyor. Eğlenceyi asla unutmuyorlar.

Albüm her anında ciddi bir enerji birikimiyle gelmiş. Özellikle bazı çalışmalarda tavana vuruyor bu enerji ve albümü çok etkileyici yapıyor. Bence mutlaka dinlenmesi gereken çalışmalar var ama yine de bir bütün olarak çok dengeli bir albüm olduğu için tamamını dinlemek en doğrusu.

Beğendiğim çalışmalar:

1) Myth Takes
3) Must Be The Moon
4) A New Name
5) Heart Of Hearts7) Yadnus
8) Bend Over Beethoven

!!! Resmi Sitesi
!!! @ MySpace

Tanıtım ses kesitleri Phonica Records'dan alınmıştır!!!

13.4.07

Silicon Scally - Bioroid (Satamile, 2007)

Silicon Scally, Carl A. Finlow'un bir yan projesi. Finlow'un birçok projesi var (Random Factor bunlardan en ünlüsü) ve birçok grubun da üyesi konumunda. Oldukça çok yönlü bir sanatçı. Ayrıca Ralph Lawson ile birlikte Back 2 Basics serisini kurdular. Carl Finlow ayrıca bu sene Radarlive etkinlikleri kapsamında Zoo Brazil ile birlikte 6 Ocak 2007 akşamı İndigo'da performans sergiledi.

Silicon Scally temelinde Elektro türünde çalışmalar sergiliyor. Zaman zaman Elektro-rock'a da kayıyor. Bol synth kullanımı ve old-skool melodilerle çalışmalarını süslüyor.

Albüm son derece enerjik. Başından sonuna kadar bi çırpıda gidiyor ve insana ciddi biçimde hareket kazandırıyor. Albümde rock, hip hop, oldskool elektro ve big beat esinlenmeleri mevcut. Bu bakımdan olaya sadece elektro olarak bakmamak lazım çünkü müzikal çeşitlilik gerçekten çok başarılı.

Albümde dikkat çeken bir nokta da ses kesitlerinin genel düzenleme içerisinde uygun kullanımı. Carl A. Finlow'un daha önce kendi adıyla çıkardığı çalışmalardan bildiğimiz ses kesiti merakı burada olgunluğa eriştiğini gösteriyor.

Albümde dikkat çeken çalışmalar:

1) Thrusters
2) Population III
5) Encapsulate
7) Moment
9) Default

Carl A. Finlow @ MySpace

Tanıtım ses kesitleri Juno Records'dan alınmıştır.

10.4.07

The Shins - Wincing The Night Away (Sub Pop, 2007)

The Shins 1997 yılında James Russell Mercer, Martin Crandall, Neal Langford, Jesse Sandoval ve Eric Johnson'ın kurduğu bir grup. 2002 yılında Neal Langford'un ayrılmasıyla da yollarına Dave Hernandez ile devam etmişler. Indie rock türünün takip edilen isimlerinden biri olarak her zaman dikkat çekiyor.

2001 yılında çıkardıkları ilk albümleri "Oh, Inverted World" ile çok olumlu tepkiler alan grup, bu albümden sonra prodüksiyonlarını daha rahat yapmak amacıyla New Mexico'daki Albuquerque'ten Oregon Portland'a taşındı. Bu değişim ciddi anlamda başarılı bir etkiye sahip oldu. 2003 yılında çıkardıkları "Chutes Too Narrow" adlı albüm gerek parça yapıları, gerekse vokalin tekniği açısından indie rock türünde önemli bir yere sahip. The Shins bu albümde birlikte çıktığı dünya turnesinde de çok büyük bir dinleyici kitlesine ulaştı ve hayranlarının sayısı yüksek bir rakama erişti.

Grup 3. albümleri olan "Wincing The Night Away" için 4 yıllık bir uzun çalışma sergiledi. Bu çalışmanın sonucu ise ilk haftasında Billboard listelerinde 2.liğe çıkmak ve 118.000'lik inanılmaz bir satış rakamına ulaşmak oldu. Bu albüm Sub Pop plak şirketinin varolan bütün rekorlarını altüst etti.

Albüme gelince, tarz olarak doğrudan farkı belli oluyor. Vokal özellikle vurgulamadaki başarısıyla dikkat çekiyor. Ayrıca tonlamalar da çok başarılı. Albümde folk ezgileri indie rock'ın arasında güzel bir meze olmuş ama kesinlikle harcanmamış. Bunun yanında 1970'lerin rock şarkılarına ince göndermeler de bulunuyor. Black Sabbath'in Paranoid'i benzeri bir girişe sahip "Pam Berry" ve çalışmanın geneli açısından da oldukça uygun bir seçim olmuş.

Albümün genelinde 4 4'lük vuruşlar var ancak "Sea Legs" ve"Split Needles"'da aksak ve şahsen rock'ın her türünde aksak vuruşun ciddi güzellik kattığını düşünüyorum.

Albümün geneli oldukça huzur veriyor. Bu bakımdan her ne kadar Lady & Bird'ün kendi adıyla çıkardığı albüm kadar olmasa da gerçekten çok başarılı bir iş çıkarılmış. Ancak şunu da söylemek gerekir ki albüm kesinlikle 4 yıllık uzun bekleyişin hakkını veriyor.

Dikkat çeken çalışmalar:

1) Sleeping Lessons
2) Australia
4) Phanom Limb
5) Sea Legs
7) Turn On Me
9) Split Needles

The Shins Resmi Sitesi
The Shins @ MySpace

8.4.07

Minimik - Best Of Minimal 2006 Seti

Dinleme Parkı köşem için 2006'nın bana göre en iyi parçalarından oluşan listeleri hazırlamıştım. Bunun arkasından bu listedeki minimal parçaları alıp bir set hazırladım. Aslında hazırlayalı bir hayli oldu ama bu koca dosyayı yüklemek de zaman aldı. Sonuçta ortaya çıkan set de bence güzel oldu. Yorumlarınızı merakla bekliyorum. Hayırlısı.

Liste:
01) Lee Van Dowski & Quenum - Overdrill
02) Daniel Taylor - M.O.R.D (Loco Dice Remix)
03) D. Diggler - Axiom
04) Depeche Mode - The Sinner In Me (Ricardo Villalobos Conclave Remix)
05) Loco Dice - Seeing Through Shadows
06) Gabriel Ananda - Miracel Whop
07) Gui Boratto - The Rising Evil
08) Paul Kalkrenner - Miles Away (Sascha Funke Remix)
09) Ellen Allien & Apparat - Jet
10) Salif Keita - Yamore (Luciano Remix)
11) Audion & Ellen Allien - Just A Woman (Audion Version)
12) Donnacha Costello - 6.1
13) Wighnomy Brothers - Dukktus
14) Troy Pierce - 25 Bitches (Gaiser's Too Many Bitches Makeover)
15) Swat Squad - Cara Rana
16) Claude VonStroke - Seven Deadly Strokes (Patrick Chardronnet Remix)
17) Jochen Trappe - Flux Line
18) Scsi-9 - Pour Ne Pas Perdre Le Coeur Da
19) Duoteque - Amarcord
20) Johnny Dangerous - Beat That Bitch (Rsr Remix)
21) John Tejada - The End Of It All
22) Marc Ashken - Hair Up High
23) Gui Boratto - U-Bahn
24) Jon Gaiser - Egress
25) Barem - Campoloco
26) Sweet N Candy - Act Up
27) Swat Squad & Alecs Marta - Illuevehaciaarriba
28) Tigerskin - 101 On The Run
29) Loco Dice - Raindrops On My Window
30) Loco Dice - Flight LB 7475
31) Dub Kult - Chick
32) Jorge Savoretti - 150 Reazones (Ryan Crosson Remix)
33) Loco Dice - Carthago
34) Ryan Crosson - Hopskotch

Dosya adı: Minimik
Kalite: 192 kbps (Kaliteyi yükseltirdim ama 1 gb'lık seti kim ne yapsın)
Boyut: 347 Mb
Süre: 243:16

Dinlemek için dört parçaya da ihtiyaç var.

1. Parça - 90 Mb
2. Parça - 90 Mb
3. Parça - 90 Mb
4. Parça - 77 Mb

7.4.07

Luciano - No Model No Tool (Cadenza, 2007)

Şili doğumlu prodüktör Lucien Nicolet, minimalist elektronik dünyasının 2002'den beri önde gelen isimleri arasında yer alıyor. Ayrıca 2000 onun Şili'den çıkıp İsviçre'ye yerleştiği ve müziğe daha çok yoğunlaşabildiği bir mihenk taşı.

Luciano minimalizmde Ricardo Villalobos'un yolunu açtığı minimalist house akımının takipçilerinden. Ancak bazen boynuz kulağı geçer misali yakıştırmalar yapılıyor kendisi için çünkü gerçekten çok yetenekli bir prodüktör ve yaptıkları ile önemli başarılar kazandı. Kendi prodüksiyonları haricinde düzenlemeleriyle de zaman zaman insanları şaşırtan (Calypso düzenlemesi) ve zaman zaman da çıldırtan (Argy - Love Dose düzenlemesi) çalışmalara imza attı.

Bugüne kadar Mental Groove, Bruhstuecke, Max Ernst, Perlon ve Cadenza ile çalışan Luciano 2. albümünü geçtiğimiz Şubat ayında çıkardı. Albümü bu zamana kadar incelememiş olmam yoğunluğumdan ve ayıbımdan.

Albümün başında Luciano klasik minimalist house örneklemlerinden bir demet sunuyor. Genel olarak Güney Amerikan akımına uygunluk sergiliyor. Daha sonra ise oldukça deneysel bir ambient kıvamına seçtiğini söylemek daha doğru olur. Nedense bu birçok prodüktörde görülen bir durum. Yaptıkları albümde daha önce çıkardıkları plaklara nazaran farklı bir çalışma sergiliyorlar. Bu sefer de olduğu gibi ilk iki çalışma gerçekten çok başarılı ama geri kalanını biraz yadsıdım. Elbette yadsımanın sebebi beklenti. Yoksa diğer çalışmalar arasında güzel olanlar ve hatta çok başarılı bir şekilde düzenlenenler var. Neyse lafı fazla gevelemeden tercihlerime geçeyim.

Beğendiğim çalışmalar:

1) Keridos
2) Saulitude
4) Aphgan Birds
5) Le Chant

Luciano'nun Resmi Sitesi
Luciano @ MySpace

6.4.07

Minimal Müzikte Mafya Savaşları

Minimal elektronik müzik açısından iki kutuplaşma günümüzde kendini gösteriyor. Bu kutuplar ise Kuzey Amerika ekolü ve Alman ekolü. Temelinde farklılık içeren tarzların benimsenmesi ve yeni tarzların ortaya çıkmasında bu iki ekol ve üyesi kişilerin büyük etkisi var elbette. Şimdi bu iki ekolü biraz farklı bir şekilde inceleme zamanı geldi.

Kuzey Amerika Minimal Mafyası:

Kuzey Amerika'yi mesken edinmiş minimalist elektronik müzik yapan mafya üyelerinden oluşur. Troy Pierce, Daniel Bell, Akufen, John Tejada, Sutekh, Richie Hawtin, Marc Houle, Mathew Jonson, Robert Hood, Freeform, Niederflur, Heartthrob, Ryan Crosson, John Gaiser, Ben Nevile, Twerk, Rip-Off Artist ve Lee Curtiss gibileri Amerika yerlileridir. Magda ve Matthew Dear gibileri ise devşirme yöntemiyle aralarına katılmıştır. Ayrıca Berg Nixon ve Ryan Crosson en yeni üyeler olarak dikkat çeker.

Kuzey Amerika minimal mafyasının temel olarak ortak özelliği büyük bir kısmının Richie Hawtin'in plak şirketi M_nus etrafında toplanmış olmalarıdır. Bu plak şirketiyle çalışmayanlar ise yine de tüm mafya toplantılarına katılırlar. Bu toplantılar temel olarak ya mafya lideri Don Richie Hawtin’in evinde ya da en kıdemli üyelerden Akufen veya Sutekh’in evinde gerçekleşir.

Minimal Tekno’dan Clicks n Cuts’a, Microhouse’tan Minimal House’a kadar çok geniş bir perspektif içinde çalışmalar yaparlar. Bunun yanında bu türlerin öncüleri arasında yer alır ve her daim yenilikçi tavırları ile kendilerini ortaya koyarlar.

Bu mafyanın kendi içinde güzel bir görev dağılımı vardır. Don Richie Hawtin ve M_nus ekibinin temel sorumluluğu minimal tekno ve minimal house akımıyken Akufen ve ekibinin temel sorumluluk alanı ise microhouse ve clicks n cuts’dir. Birbirlerinin sorumluluk alanını pek ihlal etmezler. Bu konuda diğer gruplara göre çok daha başarılı bir görev dağılımı ortaya koyarlar.

Elbette bu akımın en belirgin farkı Avrupa’ya göre oldukça farklı bir müzik kültüründen gelmiş olmasındandır. Aslında doğrudan bu müzik kültüründen geldiğini söylemek çok da doğru olmasa da mutlaka etkileşimler olmuştur ve bunu da birçok sanatçı açıklamalarında ortaya koyuyor. Özellikle Detroit teknosunun etkisi bu açıdan en yoğun görülen yapıda. Bunun haricinde blues, hip hop, funk etkileri de yer yer kendini gösteriyor. Bunların en çok yüzeye çıktığı çalışmalar ise genel olarak microhouse ve minimal techno oluyor.

Sonuç olarak Kuzey Amerika Minimal Mafyası’nın elektronik müzik dünyasında ciddi bir şekilde ağırlığı var. Karşısındaki en güçlü mafya ise Alman Minimal Mafyası’dır. Almanların "Minimal elektronik müzik akımını biz keşfettik, gidin topunuzu başka yerde oynayın." şeklindeki nidalarina "Biz deneysel takılıyoruz size ne" şeklinde cevap verirler.

Kuzey Amerikalıların bir özelliği de zaman zaman tebdili kıyafet Berlin’de ev tutup (Richie Hawtin, Magda gibi) Alman Minimal Mafyası’nın içine sızmaları ve yeni akımları gizlice takip edip bunları kendi tarzlarına aktarmalarıdır.

Alman Minimal Mafyası:

Minimal müziğe elektronik müzik bakış açısı getiren ilk mafyadır. Ayrica bu konudaki en büyük mafyadır gerek üye sayısı, gerekse yaptıkları işler sayesinde.

Belli başlı üyeleri arasında Wighnomy Brothers, Steve Bug, Michael Mayer, Sascha Funke, Thomas Brinkmann, Guido Schneider, Dominik Eulberg, Tobias Neumann, Gabriel Ananda, Ata, Roman Flugel, Dub Taylor, Andreas Mugge, Mathias Kaden, Martin Landsky, Martini Bros, Superpitcher, Markus Güntner ve DJ Koze yer alır. En yeni üyeleri arasında Duoteque, Phonique, Patrick Chardronnet, Sweet N Candy, Locodice var. Bunun haricinde Ricardo Villalobos ve Thomas Fehlmann gibi isimler küçük yaşta devşirme olarak katıldı bu mafyaya ve o zamandan beri sadık üye olarak çalışıyorlar.

Mafyanın liderliğini Don Michael Mayer yapmaktadır. Steve Bug, Wighnomy Brothers ve Ricardo Villalobos mafyanın diğer kıdemli üyeleri arasında yer alır.

Kuzey Amerikalıların aksine bu mafya birçok plak şirketi etrafında toplanır ancak bunların çoğunun birbirine öyle ya da böyle bağları vardır. Bu plak şirketleri arasında Kompakt en başta gelenidir. Sonrasında PokerFlat, Playhouse, Klang Elektronik, Traum Schallplatten ve Perlon gelir. Mafya üyesi birçok sanatçı plak şirketi ayırmaksızın birçoğu ile çalışır.

Berlin, Frankfurt, Köln, Hamburg gibi birçok farklı konsepte sahiptir bu mafya ve her konseptin temel olarak baz aldığı bir plak şirketi de mevcuttur. Örneğin Berlin ve Köln sert, güçlü ve ezici tarzlarıyla dikkat çekerken Frankfurt daha elektroya yakın duruşuyla ilgi toplar. Hamburg ise birçok yönden daha deneysel bir bakış açısına sahiptir.

Almanların elektronik müziğin genelinde olduğu gibi minimalde de “Bu işi biz başlattık” sevdası vardır. Özellikle Kraftwerk’ten gelen bir aşırı özgüven hakimdir. Ancak şunu da söylemek gerekir ki her ne kadar Kuzey Amerikalılar deneysel ve yenilikçi tavırlarıyla dikkat çekseler de Almanların sürekli yeni yetenek çıkarma potansiyeli çok daha yüksektir. Son dönemde birçok yeni ismi gündeme soktular ve her sene bu benzer şekilde devam etmekte.

Almanların bir diğer avantajı da minimal elektronik müzikle alakalı plak şirketlerinin çoğunun Almanya merkezli olmasıdır. Bu da bölge avantajını Almanların eline sunar.

Türkiye üzerinde ise Alman Minimal Mafyası’nın etkisi çok daha fazla hissedilmektedir. Bunun sebeplerinden biri Almanya’daki tarzların bize daha yatkın olmasıyla birlikte sıkça yaşanan sanatçı performanslarıdır ki Kuzey Amerika’dakilerin gelmesine oranla çok daha fazladır. Bunun yanında Türkiye’den Onur Özer, Batu, Taylan ve İsmail Genç gibi birçok DJ ve prodüktör Almanya Minimal Mafyası’na yakın görünüyorlar. Minimali ise Türkiye’den Kuzey Amerika Mafyası’na en yakın duran isim olarak karşımıza çıkıyor.

Sühan Gürer
Living Indigo 2006

2.4.07

Nine Horses - Money For All (Samashisound, 2007)

Nine Horses, 2005 yılında Bernd Friedmann, David Sylvian (David Alan Batt) ve Steve Jansen (Stephen Batt) tarafından kurulan bir grup. Gruptan ziyade grup üyelerinin solo kariyerleri inanılmaz derecede etkileyici. Bernd Friedmann'ın kendi çıkardığı 4 albümün yanında birçok yeniden düzenleme çalışması var ve Uwe Schmidt'le birlikte Flanger projesinin temelinde yer alıyor. David Sylvian ise 23 albüme imza atmış önemli bir müzisyen. Kardeşi Steve Jansen'in ise 2 albümü var ancak abisinin albümlerinin birçoğunda prodüktör görevini üstlenmiş.

Bu üç yeteneğin birleşimi ise dikkat çekici bir proje olarak karşımıza çıkıyor. Grubun ilk albümü 2005 yılında çıktı ve adı "Snow Borne Sorrow"'du. Şimdi 2. albümleriyle karşımızdalar. Daha doğrusu tam olarak albüm değil de kendi değerlendirmeleriyle minik bir albüm. Aslında Kasım ayının ortasında çıkması bekleniyordu ama Ocak ayının sonuna sarktı dağıtım problemleri sebebiyle.

Tarz olarak incelemek gerekirse David Sylvian'ın açık etkisi olarak alternatif rock dokunuşları mevcut. Bunun yanında Bernd Friedmann da downtempo bakış açısıyla etkili olmuş durumda. Ortaya çıkan çalışmalardan bazıları ise nefes kesici.

Albüm "Money For All" ile başlıyor. Sylvian'ın vokali çalışmanın huzurlu yapısına mükemmel uyum sağlıyor. Gitar altyapısı da Sylvian'ın yeteneğini ortaya koyuyor. Vuruşların giriş bölümü ise Uwe Schmidt imzalı. Gerisini Friedmann halletmiş. Oldukça zengin bir müzikal bakış açısı var çalışmanın. Gerçekten güzel bir başlangıç. "Get The Hell Out" ile devam ediyor albüm ve gittikçe daha da güzelleşiyor. Genel olarak Steve Jansen'in elinden çıkmış. Melodiyi yaratan ses kesitleri çalışmaya birebir uymuş. Sözler pek anlamlı değil açıkçası ve bir nebze hayal kırıklığı bu. Ancak keman ve piyano uyumu güzel olmuş.

Daha sonraki çalışma "The Banality Of Evil (Burnt Friedman Remix)". Orjinal çalışma Sylvian'a ait. Düzenlemeden sonra oldukça sakin bir hal almış. Güzel bir flüt melodisinin yanında zaman zaman esen gitar rüzgarı dikkat çekiyor. Klarinet ise "Money For All"'dan sonra tekrar karşımıza çıkıyor. Vokal ise manzarayı tamamlayan son fırça darbesi gibi. Dördüncü çalışma "Wonderful World (Burnt Friedman Remix)" ise caz havasıyla başlıyor. Kontrbas ve çello ile güzel bir girişin ardından David Sylvian'ın vokali karşımıza çıkıyor. Bateri aksak ilerlerken geri kalan tüm öğeler sakinlik için bastırıyor.

"Birds Sing For Their Lives" gibi güzel bir isimli çalışma takip ediyor. Bir önceki çalışmada konuk vokal olarak yer alan Stina Nordenstam bu sefer ipleri eline almış çocuksu vokaliyle. Steve Jansen çalışmada oldukça melankolik bir hava yaratmış. "Serotonin (Burnt Friedman Remix)" de caz havalı bir girişe sahip. Vuruşlar alabildiğine aksak. Sylvian'ın vokali buğulu havaya ekleniyor. Buna filtreli elektro gitar da katılıyor. Burnt Friedman düzenlemesiyle huzur mutluluktur diye atfediyor Serotonin'e.

"Money For All (Version)" ise Uwe Schmidt'in girizgahı olmayan versiyonu. Bunun dışında farkı yok gibi. Albümdeki son çalışma ise Burnt Friedman'ın yaptığı "Get The Hell Out" düzenlemesi. Çalışmayı yaylılarla süsleyip biraz daha durgunlaştırmış. Daha melodik, depresif ve farklı bir hava ortaya çıkarmış. Bu düzenlemede Sylvian'ın vokali sanki uygun değilmiş gibi duruyor eskisine oranla. Ancak keman melodisinin ve genel düzenlemesinin hakkını vermek lazım. Ayrıca elektronik altyapı düzenlemede daha öne çıkmış sakinliğin verdiği etkiyle.