30.9.06

Lee Coombs - The Land Of The Monkey Snake (Thrust, 2006)

Konu breakbeat'e geldigi zaman her zaman adi on siralarda yer alan biri Lee Coombs. Ingiliz DJ 1989 yilinda basladigi profesyonel muzik seruveninde bircok kisinin hayal ettigi bir noktaya geldi.

Bugune kadar 1 solo album 2 de toplama album yayinlayan Lee Coombs, ucuyle de buyuk olcude basari yakaladi. Aslinda "Future Sound Of Retro" adli toplama albumu 2 parca haricinde tamamen Lee Coombs parcalarindan veya onun yeniden yapilandirdigi parcalardan olusuyor. Ancak 2. toplama albumu "Perfecto Breaks" ciktiginda Breakbeat dunyasini ziyadesiyle ayaga kaldirmisti kendisi.

Lee Coombs simdi ise yeni toplama albumunu bizlere sunuyor. Aslinda buna sunmak denmez cunku diger 3 albumu kadar ilgi toplayacagi kesin.

Albumde intro ve outro disinda toplam 15 parca var.

2) Milke - She Says (Lee Coombs Dub Mix) - Trendsetter dergisindeki "Dinleme Parki" adli kosem icin Agustos sayisinda sectigim parcalardan biriydi. Gunumuzun hakim breakbeat tarzi olan progresiften uzak, Lee Coombs'un bize yillardir tanittigi havasina daha yakin. Oncelikle vuruslar aksaktan ziyade Big Beat'e daha yakin. Bunun haricinde ustte sagdan sola sallanmayi saglayan eglenceli bir melodi var. Cok guzel bir secim.

3) Freaks - Creep (Lee Coombs Remix) - Gigolo'dan cikan eski bir plagin yeniden yapilandirilmis hali. Zamaninda bircok sette yer almis olmasi sebebiyle herkesin buna asinaligi var ancak Lee Coombs'un eli degdikten sonra cok guzel bir breakbeat olmus. Aslinda bu calismadaki temel degisiklik ilk olarak vuruslarin dort dortlukten aksak ritme donmus olmasi. Yine de sadece bu bile ciddi bicimde enerji katmis ve yapisini degistirmis. Vuruslarin haricinde eklenen birkac ses kesidi breakbeat havasini yogunlastirmis.

4) Hardsoul Presents Roog And Greg - Uber (D Ramirez Remix) - Muzigi bir anda electro breakbeat'ten alip gucunu tum ruhunuzda hissedebileceginiz gercek breakbeat'e donduruyor.

5) Lee Coombs & Elite Force - The Right Side Of The Wrong - Fondaki guclu progresif breakbeat cok basarili bir sekilde ilerliyor. Acid etkisi ise Lee Coombs'un produksiyonda yani direksiyonda oldugunun en acik belirtisi.

6) Lee Coombs Ft Katherine Ellis - Control (Meat Katie Remix) - Uzun zamandir dost olan ve birbirine yakin cizgilerde ilerleyen iki insanin, Lee Coombs ve Meat Katie'nin elinin degdigi her halinden belli. Vokalde Chicago esintisinin yaninda vuruslar derin ve yogun, ustteki melodide acid yapisi hakim.

7) Rich Thair - Bell 134 (Lee's Nu Edit) - Guclu bir breakbeat baslangicinin ardindan Star Wars'dan bir sahneyi izler gibi melodiyi dinliyorsunuz. Farkli ve etkileyici bir havasi var.

8) Klaus Heavyweight - Foreplay (Koma & Bones Remix) - Breakbeat'in yine onemli iki produktorunun bir araya geldigi bir calisma. Koma & Bones gercekten bircok sey katmis ve hepsi de olumlu etki yaratmis. Tabii isin icinde boyle iki produktor olunca da gucten ve yasattigi hakimiyet hissinden bahsetmeye gerek yok.

9) Phil Barry - Get A Grip On Yourself - Ve iste ozledigimiz Breakbeat orneklerinden biri. Progresiften ziyade oldskool parcalari andiriyor ve ozellikle melodideki acid havasi cok etkileyici bir hava yaratmis. Phil Hartnoll'un yaninda tasimaktan zevk duyacagi ve zorlandigi anlarda direk kutusundan cikarmak isteyecegi bir calisma.

10) Digital Breaks Foundation - Way Back (Sifter & Adan Remix) - 9. parcaya gore cok daha alt tondan giriyor vuruslar ve bir anda sakinlesiyor ortalik. Ancak ikinci bolumde yeter bu kadar dinlenmek deyip yine harekete kavusturuyor bizleri.

11) The Company - The Reaper (House Mix) - Albumdeki ender dort dortluk calismalardan biri. Ozellikle vokalde ciddi bicimde house esintisi var. Yine de genel yapi olarak hic siritmiyor. Albume girme sebebi herhalde guclu yapisi ve elektro melodisi.

12) Xplosiva N Luca Bladini - Polivox (Madox Remix) - Vuruslarda albumun geneline oranla daha hafif kaliyor ancak bu noktada davudi bir vokal on plana cikiyor.

13) Lee Coombs & Grant Plant - Don't Hold Back The Music (Lee Coombs Remix) - Derken diye geliyor bir anda karsimiza. Bir onceki 2 dakikalik yumusak vuruslarin ardindan govde gosterisi yapar gibi giriyor. Tek bir melodiden ziyade bircok ses kesidi hakim. Bu da dinamizm getiriyor.

14) Jem Stone & Elite Force - Outta Sight - Son donemde yildizi gitgide parlayan Elite Force'un elinin degdigi guzel bir calisma. Progresif tarz acisindan guzel bir ornek teskil ediyor. Melodi vuruslardan daha on planda ve melodideki dalgalanma hareketlilik hissini daha da artiriyor.

15) Lee Coombs - Out Of My Mind - Lee Coombs geri donuyor ve elindeki en iyi kozlardan birini oynuyor. Guzel bir vokal, cok guclu vuruslar ve uzerine acid bazli bir melodi ile elinde ne varsa kullandigi acik. Parca yukseldikce yukseliyor ve insanda dans etmekten nefes falan birakmiyor.

16) EK - Feeling Fine - Albumde son olarak yayinlanmamis bir calisma yer aliyor. Ozellikle remiksleriyle adini duyurmus olan EK'nin baslangictan itibaren enerji dolu bir produksiyonu bu. Vuruslar acisindan daha sakin ancak vuruslara cok uygun melodisi ile etkili. Bunun yaninda yogun tekrarli vokal ise tum diger ogelere ayri bir etkinlik kazandiriyor.

http://www.leecoombs.co.uk/

26.9.06

Kısa Kısa Albümler... (3)

Hybrid - I Choose Noise (Distinctive, 2006)

Mike Truman, Chris Healings, Adam Taylor, Tim Hutton ve Alex Madge'den olusan Hybrid 3 yillik aradan sonra yeni albumleri "I Choose Noise"'i yine diger albumleri gibi Distinctive etiketi altinda yayinladi.

Hybrid'in breakbeat'e progresif yaklasimi ve produksiyonlarinda kullandiklari farkli etkilesimler sebebiyle kendine has bir tarzi var. Bu albumde ozellikle klasik muzik etkisi ciddi bicimde hissediliyor ve bu da progresif ogeleri yogun bir sekilde vurguluyor. House sinirlarinda gezen parcalar da var bunun yaninda.

Hybrid'in guclu muzige olan yatkinligi onlari breakbeat dunyasinin ve daha da onemlisi dinleyicilerin surekli goz onunde tuttugu bir isim haline getirdi. Bu yapi albumde de olanca gucuyle gorulebiliyor.

Album yuksek sesle ve maksimum hazla dinlenebilecek bir calisma.

Albumde en cok dikkat ceken parcalar:

3) I Choose Noise
7) Choke (Vokalde John Graham)
10) Dream Stalker
11) Just For Today (Vokalde Kirsty Hawkshaw)

http://www.hybridsoundsystem.com/
http://www.hybridized.org/
http://www.distinctiverecords.com

Dip not: Ayrica albumde bir gizli parca var. Album basladiginda geri sarmaya baslarsaniz "Everything Is Brand New" adli parca ile karsilasabilirsiniz.

--------------------------

Brazilian Girls - Talk La Bomb (Verve Forecast, 2006)

Sabina Sciubba, Didi Gutman, Jesse Murphy ve Aaron Johnston'dan olusan Brazilian Girls'in "Talk La Bomb" isimli 2. albumleri cikti. Isimlerinin aksine gruptakilerden hicbiri Brezilyali degil.

Albumde yer yer electro punk, caz, house, bossa nova ve 70'lerin esintileri var. Acikcasi cok farkli turleri birlestirme yetenegine sahip bir grup ve onemli bir basariya sahipler. Zaman zaman Ladytron, zaman zaman Thievery Corporation benzetmeleri yapilabiliyor.

Brazilian Girls'un en dikkat cekici yanlarindan biri vokalistleri Sabina Scuibba. Buyuyene kadar ailesiyle birlikte evliya gibi dunyayi gezen Sabina 5 ayri dilde vokal yapabiliyor ve bu avantajini her albumde rahatca gozler onune sergiliyor. Performanslarda ise gercekten cok cekici bir unsur oluyor.

Albumdeki dikkat cekici parcalara gelirsek:

1) Jique
2) All About Us
3) Last Call
4) Never Met A German
7) Rules Of The Game
8) Talk To The Bomb

http://www.braziliangirls.info

--------------------------

Clark - Boddy Riddle (Warp, 2006)

Warp Records'in Chris Clark'i yani Christopher Stephen Clark yeni takma adiyla karsimizda. Bu projesinden cikacak yeni albumu su anda promo olarak dagitilmis durumda ve yakinda raflarda yerini alacak.

Idm ve abstrakt elektronik muzik arasinda name dokuyan bir tarzi var. Zaman zaman Aphex Twin ile muzik kulturumuze giren drill n bass turune de kayiyor.

Bu albumde ise yeni projesinden midir bilinmez, hafif bir caz etkilesimi var ekstra olarak.

Albumdeki begendigim parcalar:
2) Frau Wav
5) Ted
6) Roulette Thrift Rum
7) Vengenace Drools
10) Night Knuckles

http://www.throttleclark.com/
http://www.myspace.com/throttleclark

24.9.06

Sven Vath Roportaji (18.11.2005)

Trendsetter dergisinin Noize ekinde Ocak 2006 sayisinda (Sayi:45) yayinlanan Sven Vath'le yaptigim roportaj. Iyi okumalar.


Sven Vath’ten bahsetmek gerçekten zor çünkü elektronik müzik dünyasında 20 yılı aşan bir kahraman o. 18 Kasım Cuma akşamı bizlerle olan ve gerçekten tadına doyulmayacak bir gece yaşatan Sven Vath ile performansı öncesinde sohbet etme imkanı bulduk.

SG – Tekrar hoşgeldiniz. Sizi yeniden İstanbul’da görmek çok güzel. Uzatmak isterdim ama hemen konuya gireceğim. Albümlerinizin prodüksiyonunda özellikle Alter Ego, Anthony Rother ve Johannes Heil gibi isimlerle çalıştınız. Bunun belirli bir sebebi var mı?

SV – Burada olmaktan ben de çok mutluyum. Teşekkür ederim. Sorunuza dönelim. Ben Frankfurt’tanım. Onlar da 90’lı yıllarda benim Omen adlı kulübümün çok önemli isimleriydiler. Chris Liebing, Pascal FEOS, DJ Ata ve hatta DJ Hell ile de o dönemde çok güzel partiler yaşadık. Bunun sebebi olarak da bu insanlarla çalıştım. Sanırım müzikal olarak özellikle Frankfurt’ta ve çevresindeki bölgelerde birçok insanı etkiledim. O insanlar da müzik yapmaya başladı. Bu saydığın 3 isimle de çok iyi ilişkilerim vardı ve bu yüzden de benimle prodüksiyon yapmalarını istedim.

SG – Electro-house, minimal-electro ve benzeri birçok tür çıkıyor sürekli. Sizce bu tarz tanımlamalar insanların işini zorlaştırmıyor mu? Etrafta çok fazla “tür” türemedi mi?

SV – Her zaman bu problem var. Stilinizi ortaya koyduğunuz zaman illaki size bir isim takıyorlar. Bana sorarsanız ben techno-house müziğini temsil ediyorum eğer böyle bir tür varsa. Yoksa da benim için öyle. Ama aslında elektro, minimal, trance ve tribal tınıları da sürekli bu yapıya katıyorum. Yaptığım müzikte aslında birçok element var. Bana göre müziğimi tam anlamıyla isimlendirerek kısıtlamak haksızlık gibi geliyor. Hatta müziğe de saygısızlık. Genel olarak avant-garde yapısı olan elektronik dans müziği yapıyorum diyebilirim. Yaptığım pek de genele yönelik olmuyor.

SG – 40 yaşınıza girdiniz.

SV – Aslında 41 ama yuvarlıyorum.

SG – Pardon o zaman. Şimdi biraz da yeni kulübünüzden bahsetmek istiyorum. Türkiye’den böyle gelişmeleri takip etmek kolay olmuyor. Bize biraz kulübünüzü anlatır mısınız?

SV – Mutlaka web sitesini görmeniz gerekir. http://www.cocoonclub.net. Burada birçok resim var ve kulübün neye benzediği hakkında fikir sahibi olabilirler. Kulübün temelindeki felsefe ve fikirler o kadar karmaşık ki size bunu iki üç cümlede anlatamam fakat benim ve ortaklarımın beklentileri çok yüksek ve proje için 3 yılımızı harcadık. Bence bu kulüp gelecekte bir kulübün taşıması gereken nosyon ve özellikleri ortaya koyuyor. Restoranlar, güzel yemekler, dinlenme alanları, oturma bölümleri, güzel bir bar, düzgün ve temiz bir ses sistemi kurduk. Detaylara çok önem verdik. Tasarım elbette hayati bir nokta. Frankfurt’taki Cocoon Club tamamen kalite izlenimi veriyor ve tüm kulüp kültürü açısından da bir vizyonu temsil ediyor. Bence insanlar ancak oraya gidip tecrübe ettikten sonra anlayabilirler.

SG – Şimdi de daha genel bir soru. Türkiye’de sizin gibi önemli bir DJ’e bunu sormak için bekleyenler vardır. DJlikte önem verdiğiniz şeyler neler?

SV – Bence her zaman en temel nokta kalbinizi vermeniz. Eğer müziğe kalbinizi veriyorsanız, onu tüm ruhunuzla seviyor ve daha fazlasını istiyorsanız o zaman zaten müzik de size kollarını açacaktır. Ben de bu şekilde başladım. Küçüklüğümden beri dans müziğini seviyordum ve daha sonra annemin de desteğiyle DJliğe başladım.

SG – Ailenizin kulübünde değil mi?

SV – Evet. Ailemin kulübüydü. Orada başladım ve bir süre sonra başka yerlerde çalmaya, teklifler almaya başladım. Müziği o kadar seviyordum ki bu beni apayrı bir dünyaya götürdü. Kendimi bulutların üzerinde hissediyordum. Hayatım boyunca en çok isteyeceğim şeyi yapıyordum ve üzerine de para veriyorlardı. Daha sonra bu işin içine girdikçe daha da içine girmek istedim ve prodüksiyonlara başladım. Müziğe yön vermeye çalıştım ve sanırım bunda biraz başarılı da oldum. Ama şunu unutmamak gerekiyor. Ibiza’nın benim için büyük önemi var. O ada enerji dolu, güçlü ve rengarenk. 1960’larda oraya büyük partiler için gidenlerin ruhu hala orada. Ben de o ruhu takip ettim. Benim için ruh en önemli şey ve insan kendine dürüst oldukça, içindeki ruhu takip ettikçe başarılı olur. Aklıma geldi de 1989’da Çeşme Festivali’ne geldim o zamanki The Off adlı grubumla. O zamanlar bir popstardım. Şimdi bulunduğum yere bak.

SG – Ibiza’dan bahsettiniz ve müziğinize olan etkisinden. Peki ya New York veya Detroit? Biri parti konusunda çok etkindi ve diğeri de prodüksiyon merkezi konumundaydı.

SV – House müzik 1980’in başlarında ortaya çıktığında takip ettim. Soul, elektronik ve disko tarzlarının etkisini fark ettim. Daha sonra Chicago ve Detroit ile devam etti bu farkındalık. Bunları Ibiza’da ve Frankfurt’ta dinlediğimde ve insanları dans ederken gördüğümde etkilendim. Sonrasında elimizde bulunan Kraftwerk gibi daha endüstriyel, saf elektronik müzikle bunu birleştirdiğimde ortaya herkesi etkileyen bir tarz çıktı. Daha sonra o tarzlar da bundan etkilendi. Ancak şu anda görülen önemli bir nokta var. Detroit artık son evrelerinde. Carl Craig, Derrick May, Stacey Pullen ve birkaç DJ hala aynı çizgide devam ettirmeye çalışıyor ama sınırlar çizildi.

Ibiza’ya geri dönecek olursak benim için gerçekten ayrı bir yeri var. Eğlenmek için insanlar oraya gidiyor ve eğleniyorlar. Oradaki kulüpler ve insanlar da bunun farkında. Buna göre bir çalışma var her yönden. Bu Avrupa’nın çok az yerinde var.

SG – İstanbul’a birçok geldiniz ve elektronik müziğin ve dinleyicilerin devinimine de şahit oldunuz. Bu konudaki fikirlerinizi alabilir miyim? İstanbul nereye koşuyor?

SV – İstanbul bana göre çok özel bir şehir. Güzelliğini bir kenara bırakıp müziğe dönecek olursak da Avrupa’ya nazaran çok farklı bir müzikal altyapıya sahip. Bu da aslında bir bakıma güzel bir nokta. Yine de elektronik müzik açısından bakacak olursak Avrupa ve Amerika menşeili olduğundan Türk kültürüne farklı bir duruşu var. Bu sebeple de geriden takip ediyor. Ancak çok hızlı bir gelişme var. Prodüksiyon bakımından hala katedilecek çok yol var. Buradaki stüdyo çalışmalarını bilmiyorum ancak açıkçası pek Türk prodüktörün adını duyduğumu söyleyemem. Bence kendi kültürünüzün etkilerini elektronik müzikle birleştirirseniz çok özgün bir yapıya kavuşabilirsiniz. Ancak bu zaman alır. Çok fazla deneme yapılması gerekir. Yine de ben çok olumluyum Türkiye açısından. Belki Avrupa Birliği’ne girmek size bir itici güç olabilir.

SG – Bize zaman ayırdığınız, fikirlerinizi ve tecrübelerinizi paylaştığınız için çok teşekkür ederim. 41 yaşındasınız ve hala dünyayı değiştirmeye çalışıyorsunuz. Bu konuda örnek alınması gereken insanlardan birisiniz ve umarım sizden öğreneceğimiz şeyleri bize sunmaya devam edersiniz.

23.9.06

Bonobo - Days To Come (Ninja Tune, 2006)

Simon Green, Bonobo adli projesi ile bircok turu kapsayan ve farkli etkilesimler iceren produksiyonlar yapiyor. Uzun zamandir elektronik muzik dunyasinda olmasina ragmen sessiz ama emin adimlarla ilerleyen sanatcilardan biri ve Ninja Tune da ona son donemlerde agirlik veriyor.

Bonobo'nun adi genel olarak Herbaliser, Quantic ve Cinematic Orchestra gibi isimlerle aniliyor. Ben buna bir nebze Nightmares On Wax'i de ekleyebilirim. Dogruyu soylemek gerekirse hareketli gecen bir partiden sonra dinlemesi insani rahatlatan ama hala kaynayan ruhu canli tutan bir muzik.

Album 1 dakikalik bir Intro ile basliyor ve burada hafif caz esintisi karsiliyor bizleri. Sonrasina gelince:

2) Days To Come Ft Bajka - Cazin elektronik muzikle etkilesimi parcanin basindan itibaren agirligini koyuyor. Dub bir vokal parcaya farkli bir hava katiyor. Hatta bu havaya hip hop da denilebilir. Albumun isim parcasi ayrica ve gercekten muzikal anlamda kulaga cok hos gelen bir tiniya sahip.

3) Between The Lines Ft Bajka - Biraz ucuk bir baslangictan sonra big beat benzeri bir ritimle karsimiza cikiyor. Derinlerde bir caz melodisi varligini hissettiriyor. Genel bakinca biraz da etnik esintiler goze carpiyor. Vokalde yine albumde ciddi agirligi olan Bajka var.

4) The Fever - Funk havasinin hakim oldugu, biraz da acid caz havasi iceren bir yapiya sahip. Aksak vuruslar hareket katmis ve vuruslarda tamamen caz hakimiyeti var. Eski Kruder & Dorfmeister gunlerini hatirlatan bir calisma ve dikkat gerektiriyor.

5) Ketto - 60'larin film muziklerinin biraz uzerinde oynanmis havasiyla basliyor. Arkasindan asak vuruslar geliyor. Dinleyeni hafif sagdan sola sallamaya basliyor bu etki. O kadar hizli akip gidiyor ki farkina bile varilamiyor. Sonradan sahneden cekilen vuruslar masalsi melodiyi one cikariyor ve bu aradan sonra yeniden eslik etmeye basliyor.

6) Nightlife Ft Bajka - Biraz Bossa Nova havasiyla giriliyor. Girilmekle de kalmiyor, parcaya tamamen agirligini koymus durumda. Fondaki cello ise kuzeylerden gocen bir kus surusu gibi esip geciyor melodinin uzerinden.

7) Transmissions 94 (1 ve 2) - Cok guzel bir funk melodi ile basliyor ve aksak ritmler tum eglencesiyle ona ayak uydururken bir anda ortaya trompetler giriyor. Insana nese veren calismalardan biri ile karsimizda Bonobo. Trip hop havasini yok saymamak lazim.

8) On Your Marks - Caz vurulari karsiliyor giriste ve fondaki melodi de birebir ona ayak uyduruyor. Vuruslar olabildigince aksak ve cazi farkli bir sekilde bizlere sunuyor.

9) If You Stayed Over Ft Fink - 70'lerden bir hava tasiyan parcanin girisinde yogun bir bas gitar seansi var. Albumdeki tek erkek vokale sahip ve vokal parcanin nostaljik havasina agirlik veriyor. Keman ise duygu yogunlugunu bir kademe artiriyor.

10) Walk In The Sky Ft Bajka - Bu sefer eski bir caz havasinda basliyor ve aksak ritmler Bajka'nin vokaliyle muhtesem bir uyum sergiliyor. Albumdeki en etkileyici calismalardan biri. Fona giren kisa ama etkili distortion'li bir gitar melodisi eskilerden bir aniyi gozler onune getiriyor.

11) Recurring - Albumu kapatmaya hazirlanirken aksak vuruslarin onunde gozu yasli bir melodi kapiyi aciyor. Bir sure sonra melodi bir anda kayboluyor ve yerini baska bir melodiye birakirken tekrar cok daha guclu bir halde geliyor. Hava gittikce bugulaniyor. Calismayi ise cok guzel bir cello tamamliyor.

Album Bonobo acisindan basarili bir surecin devami niteliginde. Geride biraktigi bircok basarili plak ve albumden sonra her zaman dikkati gerektiren bir produktor.

Bonobo hakkinda daha fazla bilgi icin:

http://www.bonobomusic.co.uk

20.9.06

Console - Mono (Disko B, 2006)

Notwist'in programcilarindan Martin Gretschmann'in solo projesi olan "Console", Mono adli yeni albumunu "Disko B" plak sirketinden cikartti. Album Console'un 10. albumu. Bunun haricinde 2 de konser kaydından derlenen album var. Martin Console projesini baslattigi yil olan 1996'dan beri her yila bir album dusuyor ve oldukca verimli bir donem gecirdi.

Albume gelince, bazi ilginc noktalar var. "By This River" adli parcayi besteleyen kisi efsanevi "Brian Eno". Ayrica albumdeki parcalardan 6 tanesi Jorg Adolph'un filmi "Houwelandt"'in OST'sinde de yer aliyor.

Album Console'da her zaman hakim olan dinginligin ve huzurun bir yansimasi gibi. Genelde muhtesem bir atmosfer yaratilmis ve her parca bir boslugu doldurur nitelikte hikayeyi tamamliyor.

Teker teker incelemeye gelince:

1) City Of Dog - Bilimkurgu filmlerinin duygusal sahnelerindeki futuristik yogunlugu karsimiza cikaran bir yapit. Agir hava adeta elle tutulabilecek kivamda. Belki de 50 sene sonra anneler ninni soylemek yerine bu parcayi calacaklar. Sadelik ve dinginliginin yaninda son derece etkileyici.

2) To Catch A Beat - Hikaye kaldigi yerden devam ediyor adeta. Yumusacik melodinin ustunde fonda cazi animsatan vuruslar var. Derken girizgahin bitisiyle biraz daha aydinlaniyor resim. Biraz once annesinin ninnisiyle uyuyan bebek biraz buyumus ve simdi cesitli sirinliklerini hafif mesrep yaramazliklarla susluyor.

3) Foster Kane - Hikayedeki cocuk biraz daha buyudu ve ilk ayrilik zamani geldi, anaokuluna gidecek. 2. parcadaki olumlu havanin yerini biraz daha melodramatik bir sahne aldi. Genc ogrenci aglamak ve gucsuzluge yenik dusmemek arasinda gidip geliyor. Gucunu topluyor ve ilk sinavini basariyla geciyor.

4) Houwelandt - Ilkokuldaki ilk platonik askin cocuksu ruhla karismasi sebebiyle yasanan moralsizligin hakim oldugu bir hava var. Nedensizce kafaya takilan dusunceler ve ruhunu saran bir uzgunluk. Bunun yaninda sevginin ilk tohumlarinin verdigi o ic huzur.

5) By This River - Blug caginin getirdigi degisimlerin insanda yarattigi karmasayi yasiyor genc. Her seyde karsi nefret ve sevgiyi ayni anda hissetmenin verdigi yorgunluk ve surekli dinlenme arayisi.

6) Formicula - Sevdigi rahat bir ise girmis olanin verdigi rahatlik hissi var. Huzur her noktada on planda. Yer yer inis cikislar olsa da genelde dinginlik var.

7) Magnolia - Sonunda karsisina cikan ve sevdigine inandigi kisi ile arasinda gecen olaylarin etkileri hissediliyor. Askin yogunlugu her notada goruluyor. Arada bir yasanan ufak ayriliklar, o anlarda hissedilen yogun yalnizliklar, her calan telefonda hizlanan kalp atisi ve sonunda siddetli birlesmeler. Ruhu oksayan bir iliski.

8) Hibernating - Yeni bir baslangic. Kariyerinde yeni bir adim ve onu bekleyen yeni hedefler. Sevinc, korku, beklenti ve hirs. Hepsinin karisimi bir duygusallik. Gelecege yonelik umutla bakis iceriyor kadife tonundaki melodi.

9) Man With A Web Camera - Evlilik canlari caliyor. Hayatta her seyin olumlu yonde gelismesinin verdigi o inanilmaz ic huzur. Kameraya takilan o gulen gozler ve hayata anlam katan dakikalar. Hayatin tekillikten cogul eke gectigi o gun.

10) Lost In Sensation - Orta yaslarin getirdigi duygular var. Saclara dusen ilk beyazlar yilin ilk kari gibi saskinlik yaratiyor. Sonbahar artik daha cok etkiliyor, hayata biraz daha yorgun ama tecrubeli gozlerle bakiyor. Gecmiste yasananlarin verdigi yari olgunluk sonucu sakinlesen bir beden.

11) Starpower - Cocuklarla oynamanin verdigi rahatlik, ozgurluk ve benimseme. Onlarin her gecen gun buyumelerini izlemek ve bunun getirdigi mutlulukla karisik artik yaslaniyor olma hissi. Duygusal bir kaos. Sactaki beyazlarin siyahlara karsi hukumranligi. Acaba boyasam fark edilir mi dusunceleri ve bunu takip eden bosuna beyazlatmadik bu saclari, hepsinin anisi var hissi. Guzel bir hayatin insanda biraktigi o essiz cizgiler. Her seye ragmen hayat guzel.

http://www.console.li/

18.9.06

Harthouse - Electronic Injection (Hhma 003-3)

Sven Vath'in kurucularindan oldugu Harthouse plak sirketinden cok basarili bir toplama. 3 plaklik toplamada bircok basarili isim mevcut. Plaktaki her parca incelemeye deger o sebeple lafi uzatmadan baslayayim.

A1) "Groove Rebels - La Nuit Magique". Parca Slam'in "This World" adli parcasina Wighnomy Brothers'in yaptigi remixle neredeyse birebir benzer basliyor. Vuruslar ve sample ayni diyebilirim. Etkilesim ne kadar bilmiyorum ama basladiginda o zannettim. Elbette "This World"'un ne denli basarili oldugu dusunulurse, o zaman bunun da guzel oldugu rahatca soylenebilir. Giristen sonra oldukca farkli bir yapiya burunuyor ve eglenceli bir hal aliyor. Hafif trancevari bir hava katilmis melodi ile. Kesinlikle cok yakismis.

A2) "Extrawelt - Sternschaden". Detroit Grand Pubahs tarzi etkileyici bir baslangica sahip ve melodi yavas yavas olusuyor. Vuruslar girdiginde ise eglenceye hazirlik yapilmasi gerektigi anlasiliyor. Parcada electro'nun hafif karanlik havasinin yaninda eglenceli bir altyapi var. 2. dakikadan sonra giren echo'lu melodi ise olumlu bir havaya donduruyor etrafi.

B1) "Hardfloor - Da Legacy". Daha ilk andan itibaren dans canlari caliyor. Gunumuzun eglenceli 4*4'lük electro-house'lari acisindan oldukca guzel bir ornek. Hafif disco havasi var ve akla bir anda "Hot Banana" plak sirketini getiriyor. Dinlerken omuzdan baslayan bir hareket dalgasi bunyeye sirayet ediyor. Ne kadar sample girerse girsin hareketliliginden ve enerjisinden hicbir sey kaybetmiyor. Hardfloor'un ellerine saglik.

B2) "Ozgur Can - Mellanspelet". Minimal bir altyapiyla basliyor. Minik vuruslardan sonra ana vuruslar girdiginde biraz daha kendine geliyor. Bunlari tizler takip ediyor. Parcadaki uzun girizgah biraz kulakta fazla tekrar hissi yaratiyor. Sonra bir anda ana melodi giriyor. Girizgahin ardindan apayri bir sekle burunuyor. Bunca zaman niye bekledin diye dusunuyor insan. Duy sesimi Ozgur Can!

C1)" Stanny Franssen - Black Isnt' Everything". Uzun zamandir sesi solugu cikmayan bir isim Stanny Franssen. Parca klasik olarak guclu vuruslarla basliyor. Hemen ardindan techno produksiyonlarindan bildigimiz hafif funky bir melodi geliyor. Keskin ve guclu vuruslarin uzerine oturan melodi eskiye nazaran biraz daha yumusamis bir hava ortaya koyuyor Stanny Franssen icin. Hepsinin ustune gelen tiz bir melodi ise enerjiyi artiriyor.

C2) "Zoo Brazil - The Girl Room". Dogrudan house modunda giren parcada arkadan tiz bir melodi one dogru geliyor. Bunu electro havasi yaratan bir melodi takip ediyor ve vuruslara aksak bir yapida gelisiyor. Derken ana vuruslar giriyor ve her sey biraz daha anlam kazaniyor. Electro house turune uygun bir ornek teskil eden parca sample kullanimi sebebiyle biraz daha deneysel bir modda.

D1) "John Dahlback - Stoned Sten". Hafif trancevari bir melodinin altinda iki farkli vurusla giriyor. Hemen arkasindan son donemde sikca duydugumuz electro house melodilerinin benzeri ortaya cikiyor. Bastaki melodi ile birlesiyor hemen. Parcada her an patlayacakmis havasi var. Ancak bunu biraz beklemek gerekiyor. Tizlerin etkinlesmesi ile hareket kazaniyor. Parcada yogun electro havasi var ve bu hem eglenceli hem de karanlik bir havada olusuyor.

D2) "Alexi Delano Presents A.D. 1010 - Can You Compute? (A.D. Remix)". Guclu vuruslara fonda bir electro melodisi eslik ediyor. Filtrelenmis bir vokalin girisinin ardindan vuruslar yavas yavas geliyor ve hemen ardindan parcaya sekil veriyor. Filtrenin derecesi artiyor ve vokaller iyice elektronik bir havaya burunuyor. Vokalden sonra parca eglencesine kavusuyor. Bastaki nakarat tekrar giriyor.

E1) "Der Dritte Raum - Paradise.Merged". Hafif aksak bir ritmle giriyor. Arkasindan vocoder'i andiran bir melodi geliyor ve heyecanlandirmaya basliyor. Techno'nun kapisindan goz kirpiyor. Acid perdeleri aciyor ve iceri gunes gibi siziyor. Gelistikce daha da hareketleniyor ve cok basarili bir kompozisyon ortaya cikiyor.

E2) "Joel Mull - 6bot Dub". Minimal bir yapida baslayan parcada fonda eski Detroit Techno donemlerini animsatan bir melodi var. E Joel Mull olunca bu da sasirtmiyor. Fondaki metronom sesi surekli ritmin hizli oldugu hissini veriyor. Zincirler ancak 4. dakika gibi kiriliyor ve eski Detroit yapisi tamamen hakim kaliyor. Minimalistik yapiya artik gerek yok, oze donus tamamlandi.

F1) "Terence Fixmer - Eaux Troubles". Fransa'nin unlu electro produktorunden karmasayla baslayip karakterini bulan bir parca. Electro melodileri tum gucuyle ve hatta biraz da abartarak kullaniliyor ki bu da bir Fixmer klasigi. Ne arkadaki vuruslar, ne de giren samplelar melodinin onune gecemiyor.

F2) "Gui Boratto - Atol". Kulaga hos gelen bir house girisi yapan parca yavas yavas gelisiyor. Sonra bir anda dinlenmeye geciyor ve fonda hafif bir yaz melodisi duruyor. Vuruslar caktirmadan basladiktan sonra artik zamanidir deyip gucleniyor ve melodiyi one dogru cekiyor. Bir sure sonra ortalik senleniyor. Acikcasi yaz icin ideal bir muzik.

http://www.harthouse.com/

16.9.06

Kısa Kısa Albümer... (2)

Yine bazi albumlerin ve plaklarin kisa incelemeleri...

Gosub - We Are Still Searching

Florida'nin elektronik muzige kazandirdigi genc ve basarili bir produktor Gosub. Belki de old-skool electro'ya kazandirdigi en onemli isim. Yeni cikardigi alti parcalik Longplay'de ise ileride kendisinden cok daha onemli seyler gorebilecegimizi kanitliyor.

Yer yer old-skool electro, italidisco ve Hague konseptinden etkilesimler gosteriyor plak. Ilk olarak "Low Volume Lovers" adli plagi ile dikkat ceken produktor plaga adini veren cok basarili bir parca yapmis. Plaktaki "In This Life", "Sordon's Love" ve "Heartbreaker" da plaktaki diger basarili parcalar. Ayrica 3. parcada ilginc ama kisa bir Hip hop calismasi var.

http://www.isophlux.com/

Thomas Schumacher - Home
12 Parcalik albumde Thomas Schumacher hala aramizda oldugunu hissettiriyor. Electrochemie LK takma adiyla da bilinen produktoru kendi adiyla "Ficken", "Who's Your Daddy?", "Tainted Schall" parcalarindan ve Electrochemie LK takma adiyla cikardigi efsanevi "Soul On Soul" adli parcadan taniyoruz. Bunun haricinde sayisiz onemli remixe de imza atti kendisi.

Albumdeki parcalardan herhangi birine bu kotu olmus demek zor cunku hepsi belirli bir kalitenin uzerinde. En guzel parcalar ise "Sleepy Hollow", "Metro", "Hiroo", "Redpurple" ve "Take Leave". Ozellikle "Take Leave"'in plaginin cikmasini ve cikacak remixleri merakla bekliyorum.

Album Thomas Schumacher'in guclu ve insani cevreleyen produksiyon yapisini aynen sunuyor. Enerji toplamak icin birebir. Onun haricinde de mutlaka dinlenmesi gereken bir calisma.

http://www.thomasschumacher.com/

Lee Van Dowski Quenum - As Told On The Eve Of...

Asil adiyla Renaud Lewandowski Italya'da yasayan Fransiz bir elektronik muzik produktoru. Daha once Bpitch Control ve Mental Groove'la calisan sanatci albumunu Soma Recordings'den yayinlayacak.

Album minimalist havada ve gercekten cok guclu. Sample kullanimi ise ileri duzeyde basarili. Oldukca etkileyici bir tarzi var ve genc yasi sebebiyle de gelecek vaadediyor.

Albumdeki en dikkat ceken parcalara gelince, acilis parcasi "Overdrill" acik ara en onde. Muhtesem bir minimal calisma. Ozellikle guclu vuruslari ve yogun havasiyla setlerin basinda sikca dinleyecegimizden eminim. Diger parcalar ise acid havasiyla "Vegas Nevada Shooter", yogun sample'li "The Joint Echo", derinlerden gelen cekiciligi ile "Unholy Tundra Fisherman" ve yine derin "Thomas Edison Invents The Lazy Dance". Albumdeki parca isimleri de album kadar ilgi cekici acikcasi. Bu genc yetenegi dikkatle takip etmek gerekiyor.

http://www.myspace.com/leevandowski/

Alexkid - Caracol (Fcom, 2006)

Yogun is temposunun verdirdigi ufak bir aradan sonra tekrar baslayalim. Alexkid yeni albumuyle geldi. Geldi de guzel geldi.

Daha once F Com'dan cikarmis oldugu plakla ayni ismi tasiyan "Caracol" adli album Alexkid'in eski calismalarina benzerlik iceriyor fakat farkli yonleri de var.

1) Riverflow - Filtreden gecen bir vokalle baslayan bu kisa parca vokalin tinisina uygun bir melodi ile ivme kazaniyor. Vokaldeki kesikler daha bir futuristik hava katiyor. Synthesizer ise vokalin kattigi yogun havayi daha da yogunlastiriyor.

2) Decibelly - Minik ve yogun vuruslarla baslayan parca aksak arka vuruslarla devam ediyor. Derken ana vuruslar giriyor 1 dakikalik bir girizgahtan sonra. Fonda yer alan surekli tek notalik melodi ise daha one cikiyor. Deneysel havadan house'a geciyor parca ve bunu ancak 3 dakikada saglayabiliyor. Fondaki guzel melodi ise bir anda her seyi degistiriyor. 90 baslari techno'sunu andiran melodi parcaya hakim oluyor ancak fondaki ambient melodi hala duruyor. Parca hani biraz zorlasaniz acid donemine giris yapacak.

3) Nightshade - House'a dogrudan giris yapan parcada sanirim Fransiz ekolunden etkilenme sebebiyle kesiklikler mevcut. Vuruslar da oldukca keskin. Fonda guzel ve disiligini tum gucuyle hissettiren bir vokal var. Parca Fransa'dan ziyade Almanya'daki minimal akimindan etkilenmis. Ufak bir degisim ve vokalin Ingilizce yerine Almanya'ya donmesiyle Dominik Eulberg'in adina piyasaya surulebilir.

4) Love Letters - Yine guzel ve keskin vuruslarla basliyor parca. Filtrelenmis bir bayan vokali kendi kendine bir loop'ta donuyor. Derken fona bir melodi giriyor. Vuruslara minik minimalistik vuruslar da giriyor. Wighnomy Brothers'dan bildigimiz o yogun minik vuruslar var. Fondaki melodinin one cikmasi ve on vuruslarin hareketlenmesiyle parca havasini buluyor.

5) Basic - Parca birbirine aksak on ve arka vuruslarla basliyor. Arkasindan vokalin isaretiyle vermesiyle minimal bir havaya burunuyor. Vuruslar yine aksakliklarini koruyor. Alexkid acisindan eski tarzina oranla farkli bir parca. Nerede "Young Love" nerede bu. Elbette kotu anlaminda degil. Parca kendi icinde oldukca basarili.

6) Orm - Parca yine deneysel ve ambient bir hava ile basliyor. Hemen arkasindan guclu bir melodi su yuzune cikiyor. Minik vuruslar bu melodiye eslik ederken arkadan tamamen alakasiz daha guclu vuruslar geliyor. Fona karanlik bir melodi giriyor. Sanki ust uste iki parca dileniyor izlenimi veriyor. Ilginc bir calisma. Yanlislikla iki winamp penceresi acilsa ne olursa, parca oyle. Tam anlamiyla bana gore denilemez. Derken ustteki vuruslar kesiliyor. Oh be derken ustteki vuruslar bu sefer uyumlu olarak giriyor ve parca bir seye benziyor. Fonda acidvari bir melodi de var. Ancak simdi farkina variliyor.

7) Caracol - Daha once plak olarak da piyasaya surulen parca minik vuruslarla basliyor. Albumun en uzun parcasi oldugundan da girizgah bolumunde genis davranilmis. Minimalistik hava tasiyan parcada yine Wighnomy Brothers esintisi var hafif. Derinlerden bir telefon tusuvari bir ses geliyor. Sonra one cikiyor ve daha belirgin bir hal aliyor. Parca sanki konusamayan ama bir seyler anlatmaya calisan bir bebegi andiriyor. Derken eskileri andiran bir melodi firliyor ve zillerle birlikte senlendiriyor ortaligi. Firlayan melodi ayni hizda kayboluyor ve parca dinginlesiyor. Parca sonlara dogru eglenceli bir house'a donuyor.

8) Marre Alta - Guclu vuruslar ve kesik bir altyapi ile girilen parca hareketli olacagini acikca belirtiyor. Albumde varolan eski techno donemi etkisi bu parcada da melodide kendini gosteriyor. Parca biraz hizlansa cok rahat "inceden funky techno" sinifina girebilir.

9) Back And Forth - Parca guzel bir vokalle basliyor. Arkasindan karayiplerden ithal edilen vuruslar geliyor. Dinginligini koruyan parcaya baslar da giriyor. Karayiplerde sahilde dalgalarin sahile vurmasini ve cekilmesini hissedebiliyorsunuz.

http://www.alexkid.com/

11.9.06

Bent - Intercept! (God Like, 2006)

Bent yeni albumuyle geldi. Turkiye'de Ekinoks muzik tarafindan piyasaya surulecek album hakkinda bazi soylentiler var ve bu albumu daha da degerli kilabilir. Bir sehir efsanesine gore bu album Bent'in cikartacagi son album olacak.

Albumde Bent'in chill-out, deep-house, caz, tribal ritmler ve basarili vokalleri uygun sekilde harmanlamasi var.

Albumde dikkati ceken parcalar:

1) Exercise 7 - Derin bir vokalle baslayan parca dinleyeni adeta masalsi bir havaya sokuyor. Arkasindan gelen yogun sisli bir melodi de bunu korukluyor. Parca deep house ve funk'in bezedigi guzel bir yapiya burunuyor. Parca genelinde cok basarili ve ilgi cekici.

2) To Be Loved - Guzel bir bas ve uygun vuruslarla giren parcaya hemen vokal ekleniyor. Parcada bir hafif mesreplik dikkat cekiyor. Arka vokaller de ondeki vokali cok guzel tamamliyor. Parcanin dinlenme bolumundeki vokal ise dogrudan akla kaziniyor. Gercekten cok etkileyici. Arkasindan parcanin melodisi tum guzelligiyle geri geliyor ve albumun donum noktasi burasi. Bu parcadan sonra albumu dinleyen kimse tek kotu soz edemez.

3) Stay Out All Night - Derken sanki bir onceki parca yetmezmis gibi yine bardagin yarisi dolu diye bagiran bir parca daha geliyor. Piyano ile giris yapan parca girdigimiz sonbahara meydan okurcasina hayata olumlu bakiyor. Melodisi insanin icini isitiyor. Dinledikce gulumsememek zor.

4) Breakfast At 80.000 Ft - Son 2 parcaya benzer bir modda giren parca guzel ve derinden gelen bir saksafonun etkisine giriyor. Klavye ve hafif vuruslarin uzerine gelen saksafon parcanin uzerine geziniyor. Sakin ve dinlendirici bir parca.

5) Tired Of The Show - Dinlendikten sonra hareket etmekte fayda gore Bent ortami isindiriyor. Punk rock gruplarini andiran bir vokal ve guzel bir gitarin altinda basariyla parcayi isleyen vuruslar var. Vuruslar keskin ve punk hissini dogrudan veriyor. Canli performansta buyuk zevkle dinlenebilecek bir parca.

6) Wendy Darling - Farkli bir elektronik modda giren parcaya aksak vuruslar eslik ediyor. Derken bastaki sample yerini daha derin bir melodiye birakiyor. Bunu yaylilar takip ediyor. Parca destansi edasyla etkiliyor.

7) Waiting For You - Album tekrar enerjisini kazaniyor. Ve bir anda ortalik disko toplariyla aydinlaniyor. Onde bir org solosuyla canlanan parca electro-pop'u andiran bir havaya burunuyor ve cok guzel bir parca karsimiza cikiyor. Parca disko moduna tam anlamiyla kendini yerlestiriyor.

8) As Seen From Space - Albumdeki masalsi parcalara piyano melodisi ile birlikte eklenmeye aday bir parca. Kilisevari vokaller piyanonun yarattigi atmosferi dogruluyor.

9) The Handbrake - Parca adinin aksine albumde gaza basiyor. Biraz once esen agir ruzgara akustik gitar, yumusak vuruslar ve sicak bir vokal sayesinde meltem ruzgariyla cevap veriyor. Parcadaki hafif country havasi dikkat cekiyor. Vokal parcaya cok olumlu bir hava katiyor.

10) Leavin' Me - Parca adindan melankolik bir beklenti yaratmasina ragmen tamamane aksine 70'lerin havasina sahip funk dolu bir parca basliyor. Sanki eski sevgiliye nazire yapan ritm alabildigine neseli. Parcanin orta bolumunde giren melodi ise neseye nese katiyor.

11) After All The Love - Albumun son parcasi mukemmel bir sekilde giriyor. Aksak vuruslar ve romantik bir vokal insani her seye hazir hale getiriyor. Vokalle ayni tonda ilerleyen mizika tum dikkati uzerine cekiyor. Hayran birakmak icin elden gelen her sey yapilmis. Duygular parcayla birlikte bir o yana bir bu yana dalgalaniyor. Sonda mizikaya eslik eden islik ise insani kendini bir yaz gunu deniz kenarinda dalgalari izlerken islikla caldigi bir parcayi hatirlatiyor. Sanki eskiden beri bu parcaya eslik ediyorduk da haberimiz yokmus.

Albumu dikkatle dinledikten sonra soyleyecegim tek sey bunun son album oldugu yonundeki sehir efsanesinin dogru olmadigi veya en azindan dogru olsa bile birilerinin Bent'i bundan vazgecirecegi yonundeki umudum. Mutlaka ama mutlaka dinlenmesi gereken bir calisma.

Bu ara Bent'in yakinda, cok yakinda bir DJ Set ile aramizda olabilecegini de zevkle fisildayabilirim cok caktirmadan.

http://www.bent-world.com/

Dani Siciliano - Slappers (K7, 2006)

Dani Siciliano solo kariyerinin 2. albumu ile raflarda yerini aldi. Ilk albumunden sonra beklentileri o kadar yukselttiki bu albumde karsimiza ne cikacagini cok merak ediyordum. Dinledikten sonra da vokal olarak zaten hakkiyla geldigi noktaya produktor olarak da gelmek istedigi cok acik. Bu album o noktaya gelecegini apacik ortaya koyuyor.

Dani Siciliano'nun caz, blues, beats ve hatta country tarzlarini harmanladigi bir album olmus. Parcalar arasinda tamamen blues kategorisine giren inanilmaz bir parca var. Bunun yaninda albume adini veren "Slappers" adli parca ise pop ve elektronik muzigin mukemmel karisimi olarak onumuze koyulmus.

Vokaller ise bunca yillik tecrubenin ve Matthew Herbert gibi bir ustadla calismis olmanin verdigi olgunluga sahip. Bu olgunluk albumde muhtesem bir vokal olarak karsimiza cikiyor. Haliyle albumde solo olmanin verdigi itis gucuyle vokaller ziyadesiyle on planda. Yine de kendine bu kadar guvenmek ve on plana koymak her babayigidin harci degil. Daha gecen haftalarda inceledigimiz Thom Yorke orneginin benzeri bir vokal soleni var albumde.

Acikcasi ilk albumde oldugu gibi bu albumde de Matthew Herbert tarzi produksiyon yapisinin ornekleri var ancak bundan etkilenme dememiz daha dogru olur ki zaten bu da cok dogal. Matthew Herbert gibi bir yetenege bunca zaman vokal yaptiktan sonra ondan etkilenmemek, feyz almamak imkansiz. Kullandigi sample'larda ve bunlari kullanis seklinde ciddi etkilesimler var. Ancak su da bir gercek, Dani Siciliano tum bunlari kendine has bir sekilde yapmis ve ozgun imzasini tasiyan bir album hazirlamis.

"Slappers", "Frozen", "Big Time" ve "Be My Producer" albumde en cok goze batan parcalar. Albumun genelinde ise bu olmamis diyecegim bir parca yok. Bence dinlenmesi ve takdir edilmesi gereken bir album. 2006'nin en ozgun ve basarili calismalarindan biri olacagi kesin.

http://www.myspace.com.com/danisiciliano/

7.9.06

Squarepusher - Hello Everything (Warp, 2006)

Squarepusher, Tom Jenkinson 12 parcalik yeni albumuyle karsimizda. Albumde elbette yine Warp etiketi var.

Squarepusher Drum n Bass'e getirdigi farkli yorum sebebiyle genis bir dinleyici kitleyicisine sahip ve eminim yeni albumu de begeniyle karsilanacak. Aphex Twin ve Autechre dinleyenlerin zaten yakindan bildigi bir isim. Caz esintili melodilerle bezedigi muziginde ciddi anlamda basarili calismalar veriyor. O bildigimiz dnb produktorlerinden degil, cok farkli. Dnb'in sinirlarini tum gucuyle zorluyor. Hatta dinleyicinin sinirlarini da.

Albumun giris parcasi "Hello Meow"'da fonda neseli bir electro melodinin altinda dnb vuruslari mevcut. Parcaya arada bir giren bas gitar ise Squarepusher'in caz tutkusunu giderecek olcude guclu ve farkli bir hava katiyor.

Takip eden parcanin adi "Theme From Sprite". Parca cok rahat bir caz albumune girebilir ve asla yadirganmaz. Vuruslar cok hafif ve aksak caz vuruslarini andiriyor. Dnb'e ara verip onun haricindeki en buyuk tutkusuna esir dusmus bu parcada kendisi. Oldukca basarili bir caz parcasi ortaya cikmis.

Hemen arkasindan gelen "Bubble Life" ise tezat bir yapida giris yapiyor. Piyano yine farkli elektronik seslerin giris yaptigi parcaya katilirken ana melodi arkadan yavas yavas one cikiyor. Derken ilk parcadan sonra dinlenen bas gitar giriyor ve guzel bir solo ile ortaligi senlendiriyor. Victor Wooten'i akla getiren solo cok guzel. Parca bu noktadan sonra sakince devam ediyor baslangictaki seslerle.

Dorduncu parca "Planetarium" dogrudan jungle'i andiran vuruslarla giriyor. Onu karanlik bir melodi takip ediyor. Vuruslar ise tum gucuyle on planda. Arkasindan klavye giriyor ve vuruslara ayni hizda bir melodiyle asik atiyor. Uzerine baska bir filtreli klavye geliyor. Parca ust uste gelen ogelere ragmen karmasa hissini vermiyor. Burada oldukca basarili bir produksiyon ornegi sergiliyor Squarepusher. Zillerin girmesiyle parca tum enerjisini topluyor. Filtreli melodi de ileri dogru firliyor ve eglence basliyor.

"Vacuum Garden" besinci parca ve sonbahar sisini andiran koyu bir havayla basliyor. Basliyor dediysem nasil basliyorsa oyle gidip bitiyor. Herhalde albumde dinleyiciyi biraz dinlendirmek istemis.

Onu "Circlewave 2" takip ediyor. Hani hareket derken bu parca da koyu bir havayla basliyor. Ardindan derinlerden konser oncesi isinma turlarindaki bir bateristin performansi gibi gelen vuruslar geliyor. Sonra da akustik bir gitar ortaligi topluyor. Baterist isinma turlarindan sonra kendine geliyor ve hafif ritme aksak bir bicimde ayak uyduruyor. Minimal akustik bir dnb ile karsi karsiya oldugumuzu anliyoruz.

Arkasindan albumun 48 saniyelik cerez parcasi "Cronecker King" geliyor. Bu da bir onceki parcayla benzer bir yapida. Melodi ise daha kesik bir halde. Teybin tersten calinmasini andiriyor bir bakima. Zaten bunlari soyleyene kadar parca bitiyor.

"Rotate Electrolyte" albumu bir anda kendine getiriyor. Farkli bir dnb vurus yapisiyla baslayan parcada old-skool electrovari melodi var. Eski oyunlardan alinan bir ses sample'i gibi. Arkasindan vuruslar dnb'e cok daha uygun bir sekle burunuyor ve dinleyici kendine geliyor. Her vurus damardaki nota sayisini artiriyor hizla. Parcada bir anda sert bir inis yasaniyor ve hafif bir dnb melodisiyle devam ediyor. Acikcasi bunca farkliligi icermesine ragmen gercekten sahane bir calisma.

Dokuza geldigimizde winamp "Welcome To Europe"u gosteriyor. Jungle'dan bir adim kisa vuruslarla yine eski bir electro melodinin birlesimi giriyor parcaya. Fonda ise hafif karanlik bir hava yaratan bir sample var. Derken ustune bir melodi daha geliyor ve 70'lerin filmlerinden sahneler geciyor gozler onunden. Vuruslarin da gucunu kazanmasiyla albumun bana gore en guzel parcasi ortaya cikiyor. Eski ve yeninin fevkalade birlesimi.

"Plotinus" ile album onuncu parcaya geliyor ve yine caz etkisiyle basliyor parca. Bateri yine kafasina gore takiliyor. Guzel ve tekrarlayan bir gitar melodisi degisirken Squarepusher bateristin performansini begenmeyip tekrardan dnb ritmine geri donuyor. Sakin ama guzel bir parca doguyor. Zaman zaman giren farkli yumusak sample'lar ile parca tezat yaratiyor.

"The Modern Bass Guitar" adinin aksine hizli bir dnb ritmiyle basliyor. Metronom bir o yana bir bu yana kafayi cizmek uzereyken yine eskilerden bir melodi katiliyor parcaya. Melodinin bir dortlugu digerini tutmuyor cunku surekli filtreler ve kesintiler araya giriyor. Parca ise hizini artirdikca artiriyor. Ne oluyor demeye kalmadan ortalikta kan govdeyi goturuyor. E parcanin adi neden Modern bas gitar demeye kalmiyor, parca ancak bittikten sonra insan kendine gelebiliyor. Deneysel dnb de bu olsa gerek diye dusunduruyor. Metronomu birkac gun dinlendirmek lazim bunca hareketten sonra.

Albumun kapanis parcasi "Orient Orange" ise baslangicta biraz dogu kokenli mistik bir dinginlik getiriyor. Tibet zillerini andiran bir davul var fonda. Onde ise uzaklardan gelen bir flut. Tibetli rahiplerin ayinlerini andiran bir hava hakim parcaya. Derken davullar biraz daha gucleniyor, sonra yine yok oluyor. Bunlar olurken ayin tam anlamiyla basliyor. Artik bu noktada Squarepusher'in mistisizme de ilgi duymaya basladigi anlasiliyor. Albumun acik ara en uzun parcasi, caz, old skool electro melodiler ve dnb altyapisinin hakim oldugu albume mistik bir nokta koyuyor.

Tom Jenkinson yine oldukca farkli bir calisma ortaya koymus. Herkesin begenmeyecegi ama dinleyicilerinin zevk alacagi bir album. Gercekten farkli bir bakis acisi arayanlar icin denemekte fayda var.

Not: Is yemeginin ardindan hafif dolu kafa ve 3 kadeh sarap insana ne betimlemeler yaptiriyor diye sasirdim ben de. Metronom nereden cikti anlamadim. Tibetli rahiplerden de simsiden ozur dilerim. Dalay Lama'ya saygim sonsuz.

http://squarepusher.net/

6.9.06

Kısa Kısa Albümler... (1)

RNC sebebiyle verdigim mecburi arayi kapama zamani. Kisa kisa birkac album incelemesi var.
VA - Soul Jazz (Universal - 2006)
Oncelikle sunu soylemek gerekirki album Verve kapsaminda cikti. Verve'in caza katkilari saymakla bitmez. En son 59'e ulasti yanilmiyorsam "Verve Jazz Masters" serisi. Seride bircok caz efsanesi var. Ayrica "Verve Remixed" serisinden 3 album cikti su ana kadar. Bunlarin yaninda "A Night Out With Verve", Charlie Parker'in tum eserleri gibi bircok seri daha var bunyesinde. Mutlaka incelenmesi ve izlenmesi gereken bir caz koleksiyonu Verve.
Albume gelince adindan da anlasilacagi gibi Soul Jazz'in onemli eserleri yer aliyor albumde. Nina Simone'dan James Brown'a, Kenny Clarke'dan Ella Fitzgerald'a ve Sarah Vaughan'a kadar bircok isimden parcalar var. Albumu dinledigimde cok guzel bir secimle karsilastigimi fark ettim ve Verve'e bu noktada hakkini vermek.
Dikkat ceken parcalar:
2) Marcos Vale - Cricket Sing For Anamaria
3) Jimmy Smith - The Cat
6) Jon Hendricks - Watermelon Man
12) Kenny Clarke - Um Grao De Areia
14) Ella Fitzgerald - Sunshine Of Your Love
16) chico Hamilton - For Mods Only
18) Monty Alexander - Love & Happiness (Zaten bu son parca)
--------------------
Paul Kalkbrenner - Reworks (Bpitch Control 137)
Paul Kalkbrenner'in cesitli parcalarina farkli produktorlerin yaptigi remixlerden olusuyor album. Albumde Wighnomy Brothers, Sascha Funke, Agoria, Ellen Allien & Apparat (Ayrilmiyorlar sanki artik), Joris Voorn, Alexander Kowalski, Modeselektor ve Michael Mayer'in remixleri var.
Albumde dikkatimi ceken remixler:
2) Miles Away (Sascha Funke Remix)
4) Queer Fellow (Ellen Allien & Apparat Remix)
7) Gia 2000 (Modeselektor Remix)
--------------------
LFO Vs Andreas Sturm - Abstracy (Sinergy 037)
LFO ve Andreas Sturm'un ortak cikardigi plakta Andreas Sturm'un minimalistik muziginden etkilenen LFO'nun da minimalist electro parcalari da var. Sadece bu acidan oldukca ilginc bir calisma. Genel olarak etkileyici.
Albumde dikkat ceken parcalar demek zor cunku 6 parca da guzel. Ama albumdeki favorim 2.parca, Andreas Sturm - Soy Una Maquina. Andreas Sturm'un minimalindeki uplifting unsurlari parcalari cok cekici bir hale getirmis.
Yakinda daha detayli inceleyecegim album ve plaklar:
Luomo - Paper Tigers (Huume, 2006)
Gosub - We Are Still Searching (Kondi 015, 2006)
Lee Van Dowski Quenum - As Told On The Eve Of... (Soma, 2006)
Squarepusher - Hello Everything (Warp, 2006)
Araya bir album girmezse ki girme ihtimali her zaman var, durum boyle.

5.9.06

Philip Glass - The Illusionist

Philip Glass yeni bir film muzigi ile karsimizda. Daha once "Qatsi Uclemesi", "Anima Mundi" ve "Kundun" ile bu alanda buyuk basari kazanan Philip Glass yine oskar heykelcigine goz dikmis durumda. Bu seferki filmin adi "The Illusionist". Turkiye'de "Sihirbaz" adiyla 18 Agustos'ta vizyona giren filmde basrolde bircok onemli filmde rol alan Harvard mezunu "Edward Norton" oynuyor.

Muziklere gelince. Elbette klasik muzik altyapisindan bahsetmeye gerek yok. Ancak bu albumde minimalist yapisindan cok filmin atmosferine daha uygun gizemli bir hava yaratmis besteledigi parcalarda. Kemanlarin kullanimi, arpin etkisi ciddi bicimde goruluyor.

Aslinda filmi izledikten sonra bu konuda yorum yapilabilir ama bana gore o muzigin filme uygunlugu acisindan onemli. Muzikal acidan cok basarili bir album oldugu cok acik.

69 yasindaki Philip Glass'in hala bu denli uretken olmasi ve boyle calismalari bize sunmasi gercekten bulunmayacak bir nimet.

Elbette Philip Glass'i bugun takdir etmek cok dogal cunku muzik tarzi ve kompozisyonlariyla fazlasiyla kendini kanitlamis durumda ancak Budizme gectikten sonra tarzini ilk calismalariyla tanimladiginda durum cok farkliydi. Sinif arkadasi Steve Reich (Stephen Michael Reich) ile ilk konserlerini verdiklerinde yenilikci tarzlari fazla benimsenmemis, Philip Glass belirli bir sure taksicilik yapmis ve sonra da yine para kazanmak icin Steve Reich ile beraber bir ev tasima sirketi kurmuslardi.

Tum bunlar ise cok geride kaldi. Philip Glass gunumuzde 20. yuzyilin 2. yarisinin en onemli bestecisi olarak aniliyor. Bu ovguyu ve takdiri de bosuna almadigi kesin. Muzik tarihinde Steve Reich ile birlikte onculugunu ustlendigi minimalist akim ile cok onemli bir mihenk tasi Philip Glass.

Artik ciddi bicimde olgunluk caginda olan Philip Glass tum birikim ve tecrubesini yetenegiyle birlestiriyor yeni film muzigi calismasinda. Filmden once veya sonra mutlaka sakin bir ortamda dinlenmesi gereken olaganustu bir calisma.

RNC 2006 - Akilda Kalanlar

Organizasyonu onceki senelere oranla cok basarili buldugumu soylemeliyim. Ne kart sirasinda maymun olmak vardi, ne tuvalet sirasinda. Otopark konusunda da yapilacak seyler sinirli cunku sonuc olarak yilda sadece 1 kez bu derece islevsellesen bir yol ve bir alandan bahsediyoruz.

Line up'a gelince gecen senelere gore daha hafif kaldigi soylenebilir ancak yine de oldukca guzeldi. Ozellikle Burn sahnesinde fazla goz onunde olmayan gruplar vardi ve performanslariyla goz doldurdular ki birazdan ona gelecegim.

Oncelikle ana sahneden baslayalim. Gogol Bordello kesinlikle kendini Turk dinleyicisine cok iyi tanitti. Eglenceli, basarili ve insani saran bir performans ile dikkat cekti demek hafif kalir. Bence en vurucu birkac performanstan biriydi.

Performansini oldum olasi sevmedigim ve her zaman sadece album yapmakla yetinmesini istedigim Sebnem Ferah duygusallik ruzgari estirdi.

Gelelim Cumartesi gecesinin parlayan yildizina. Muse daha once inceledigim yeni albumleriyle bezedikleri ve eski albumlerinden parcalarla destekledikleri performanslariyla agzimi acik birakti. Rock festivaline fazlasiyla yakisan bir grup ve bunu her sekilde kanitladilar. Imkanlar dahilinde gorselleriyle ve minyatur sovlariyla yaptiklari hayran birakan muzigin yanina bircok arti koydular. Konser sebebiyle Sony Mp3 playerimda fildir fildir dinliyorum albumlerini.

Pazar gunu ana sahne Duman'la hareketlendi. Daha sonra ana sahneye ara verdigim icin The Editors'i dinleyemedim ama Placebo klasik bir performans sergiledi. Cok guzel parcalari var ve bunlari caldilar. Yeni album olmadigi icin Creamfields festivalinden cok farkli bir sey bulamadim. Meds'le de aram cok barisik degildi zaten.

Placebo'nun bitisiyle ana sahneden aklimda once Muse, sonra da yeni ilgi alanim Gogol Bordello kaldi.

Burn sahnesine gelince Cumartesi gunu Rocktronica ile cok guzel basladi. Mete (Sytle-IST) ve Murat Abbas'i (Mabbas) performanslarindan dolayi kucak dolusu tebrik ediyorum. Ortama isinmaya calisirken firsat kolluyordum ve bir anda firsat kucagima geldi. Sonradan The Glimmers geldi ancak ses sisteminde sebebini anlayamadigimiz bir alcaklik vardi. Kisik seste bir turlu moda giremedik. Ogrendigim kadariyla monitorlerdeki sesin tizligi ve yuksekligi sebebiyle DJ kabininden de disaridaki ses seviyesini anlamanin imkani yokmus. Ne yapalim kader dedik basimizi one egdik.

Pazar gunu ise Tiga'nin gelemeyecek olmasinin verdigi huzun vardi bir nebze Burn sahnesinde. Headman once bunu sallamaya basladi. Tomas Andersson'dan Copy Cat'i caldiginda aman tanrim dedim icimden ve arkasindan iyiden iyiye costu. Headman'i buyuk zevkle dinlerken Hyper Live'in geciktigini gormek beni kuskulandirdi ama yaklasik 10 dakikalik gecikmeyle cikti Hyper Live sahneye.

Hyper Live, temel olarak Hyper ve Prodigy'den tanidigimiz Leeroy Thornhill'den olusuyor. Ama ancak bu kadar olusabilir. Agzimi acik birakan, inanilmaz bir performans. O anda The Editors'a gitmek aklimin en uzak kosesinden dahi gecmedi. Bu kadar eglendigim icin ne kadar mutlu oldum anlatamam. Terlemeden festival kapamak ugursuzluktur sozunden kurtulmus olmanin verdigi rahatlikla zipladikca zipladim.

Sunu soylemek gerekir ki Live setup'ta ve parcalarda Leeroy'un etkisi ciddi bicimde gorunuyor. Eski Prodigy tarzindan esintiler var Hyper dokunusuyla birlikte. Leeroy vokallerde cok basarili. Ozellikle aksak ritmlerin mucizevi enerjisini cok iyi kullanmislar. Leeroy'un kendine ozgu dansi ve sahne performansiyla birlesince durup izlemek imkansiz bir hal aliyor.

Placebo gaziyla ne yazikki Hyper'in DJ setini dinleyemedim ama uzaktan duydugum kadariyla Krafty Kuts ve Tim Deluxe'in Funk Phenomenon'i gibi bircok parca caldi ve herkesi cok eglendirmistir.

Genelinde parmak futbol oynadigim, kamikazeye bindigim, elimden geldigince tadini cikarmaya calistigim bir festival oldu. Bazi dedikodular dolasiyor ve umarim gercek degildir ve RNC ayni sekilde devam eder. Gencler icin elle tutulur en onemli muzikal organizasyon olma ozelligini kaybetmemesni dilerim. Bu sene emegi gecen herkese tesekkurler.

Sühan Gürer