30.8.06

Muse - Black Holes And Revelations (Warner, 2006)

Rock And Coke'taki konserlerine 3 kala Muse'un yeni albumunu dinledim. Ilk dinleyisimde Muse'un cikis albumu "Showbiz" aklima geldiginden bir garipsedim durumu. Albumde elektronik etkilerin varligi ciddi bir boyutta. Britrock/progressive rock'tan buralara geldi Muse ama bir anda olmadi elbette bu. 1999'dan bugune zamanla kendini gelistiren ve yeni seyler deneyen grup onemli bir asama kaydetti. Elbette bundan hazzedenler de var, Muse bozuldu diyenler de. Ben bardagin yarisi dolu diyorum. Hatta yarisindan da fazlasi.

Albumun acilis parcasi "Take A Bow" elektronik bir intro ile karsiliyor ve daha albumun basindan hazir ol borusu caliyor. Girizgahin uzerine gelen vokal beklentiyi kademe kademe artiriyor. Elektronik vuruslari takiben parca ileri dogru bir adim atiyor ve sonunda klavyenin cok etkileyici gecisiyle gitarlar giriyor. Fantasia filminde Mickey Mouse'un gokyuzune ellerini uzattigi ve havai fiseklerin patladigi ana geliyor parca. Muhtesem bir climax. Vokal tuyleri urpertiyor. Elektronik muzik ve rock'i bu derecede basarili yogurmalari daha en bastan sapka cikarttiriyor. Albumun 4. dakikasi itibariyle kimin ne dediginin onemi kalmiyor.

"Starlight" albumdeki 2. parca ve cok guzel bir gitar - piyano kombinasyonuyla giriyor. Aksak davul vokalle birlikte parcaya yakisiyor. Ozellikle vokaldeki ton degisimi carpici. Piyano melodisi hem hareketli hem melankolik. Bu arada sozler arasindan albumun adi seciliyor, "Black Holes And Revelations". Sozlerin "I just wanted to hold you in my arms" ile bitisindeki vokal gucu sahane.

Derken albumun cikis parcasi geliyor, "Supermassive Black Hole". Diger parcalardan ayrilan ince tondan bir vokal, guclu vuruslar ve filtreli bir gitar. Vokalin arkasinda cok uygun bir back vokal var. Parcaya aslinda Fatboy Slim'in favori tarzi Big Beat demek bile mumkun. Parcanin nakarat bolumu yogun filtreli olarak tekrarlaniyor ve hafif bir Marilyn Manson havasi estiriyor.

Dorduncu Parca "Map Of The Problematique", piyano, elektro gitar ve filtreli gitar uclusuyle basliyor. Davul bu ucluyu burun farkiyla takip ediyor ve bir boy arkadan vokal geliyor. Vokalin ilk bolumunun bitisiyle elektronik ogeler de sahneye cikiyor ve bunu koro takip ediyor. Davulun guzel bir gecisiyle parca bir alt tondan devam ediyor. Davulun benzer bir performansi parcayi noktaliyor.

Caz tarzi vuruslarla baslayan "Soldier's Poem", akustik gitar ve vokalle duygusal bir havaya burunuyor. Back vokaller de melankolik havayi tasdik ediyor. Parcanin sozleri tam uymasa da sonbaharda biten yaz asklarinin gozyaslarini andiriyor.

"Invincible" albumun altinci parcasi ve "Pink Floyd"vari bir girisi var. Askeri ritmli bir davul korosu ve vokal, bir onceki parcadaki havanin devam edeceginin sinyalini veriyor. Mendili iyi ki uzaga koymamisim diyerek dinlemeye devam etmek kaliyor. Elektro gitarin ufak dokunuslari guzel bir etki yaratiyor. Parca daha sonra biraz daha toparlanip yeter bu kadar agir melankoli diyor ve baterinin degismesiyle insan toparlaniyor. Parcanin basinda ayrilan sevgililer icin parcanin ortasinda bir sans doguyor ve sonuna dogru da ihtimaller kuvvetleniyor. Guzel bir gitar solosu islerin iyiye gittigini duyuruyor. Vokalin kendine guveni geliyor. Ve mutlu son.

Takip eden parca "Assasain" vahsi bir girise sahip. Bir onceki parcanin duygusal havasini yirtip atan giriste bateri ve gitarin gucu insani silkeliyor. Her ne kadar vokal parcanin sert havasini yumusatsa da bu sefer isi sansa birakmaya gerek yok. Bu parcada da vokalin arkasinda koro var ve yine vokali basarili sekilde destekliyor. Elektro gitar ve davulun arkasinda synth'leri duymak mumkun.

Sekize geldigimizde karsimiza "Exo-Politics" cikiyor. Elektro gitar ve vokalle karsiliyor bizi. Ozellikle gitardaki melodi enerji yukluyor. Parca cok aydinlik, baterinin keskin vuruslari var gitardaki enerji tum gucuyle aydinlatiyor. Vokal ve koro isiga yol gosteriyor. Parcayi eger imkan olursa festivalde dinlemek icin can atiyorum. Mumkunse yagmur yagsin 3 dakika boyunca.

"City Of Delusion" hafif bir gitar melodisiyle karsiliyor ve ipek dokunusla vokal onu takip ediyor. Aksak bateri ve ust tondan bir gitar destegini esirgemiyor. Bunlarin ustune gelen otantik bir keman melodisi bir anda dikkat cekiyor. Cok sesliligiyle vuruyor parca. Daha sonra vocoder devreye giriyor. Gitar filtresi ise yariyor ve parcanin durgun bolumunde harcanmis enerjiyi geri dolduruyor. Parca biraktigi yerden ayni hizla geri yukseliyor. Trompetin girmesiyle parca senlik havasina burunuyor. Parcada farkli enstrumanlarin cok guzel katkisini hissetmek mumkun. Bana gore albumde goz onunde durmayan en basarili parca.

"Hoodoo" bir onceki parcayla benzer bir enerjiyle basliyor. Flamenkovari girisiyle heyecanlandiriyor. Bu girisi durgun ve melankolik bir vokal izliyor. Tarantino filmlerini andiran bir tiniyla kulaklarimiza dogru esiyor. Guzel bir piyano bu manzaraya eslik ederken piyano bir anda 3 ton ustten giriyor ve parcaya degisim kazandiriyor. Bir anda savas ortamina giriyor parca bateri, keman ve piyanonun esliginde. Savas bittiginde ise geriye hafif bir gitar esliginde o duygusal vokal ve savasin yorgunlugu kaliyor.

Albumu kapatan parca "Knights Of Cydonia" adina benzer bir sekilde suvarilerle giris yapiyor. Bunu takip eden gitar ve koro bir anda sizi bir anda at uzerine koyuyor. Bateri ve filtreli gitarla birlikte ati kosturmaya basliyorsunuz. Klavye melodisi esliginde bu his devam ediyor. Siz ati kostururken manzara yaninizdan hizla akip geciyor. Vokal size biraz nefes aldiriyor ve etrafin guzelligine dikkat ediyorsunuz. Vokale eslik eden koronun esliginde baterinin verdigi enerjiyle gitar tum gucuyle parcaya agirligini koyuyor. Bir onceki parcada biten savasin basladigi bu noktada muhtesem bir istekle savasiyorsunuz. Savasi kazanmanizla birlikte album de son buluyor.

Muse'dan yeni, yenilikci ve bir o kadar da basarili bir album. Bircok farkli muzik anlayisini ve enstrumani guzel bir sekilde albumde kullanmislar ve bunun yarattigi etki de hayranlik uyandiriyor. Albumun turnesi kapsaminda RNC 2006'da sergileyecekleri performansi beklemek kaliyor artik bizlere de.

29.8.06

Johannes Heil Röportajı

Trendsetter'da yayimlanan Indigo'da yaptığı performans sonrası Johannes Heil ile yaptığım röportaj:

Elektronik müzik konu olduğunda, özellikle de söz elektro ve tekno türlerine geldiğinde adından mutlaka söz edilen insanlardan biri Johannes Heil. Bugüne kadar Türkiye’ye gelmemiş olması bir kayıptı ancak 14 Ekim 2005 gecesi tüm bu kayıp zamanı telafi etmeye çalıştı. Performans sonrası da çok sıcak bir sohbet eşliğinde sorularımızı yanıtladı.

SG - Öncelikle Türkiye’ye ilk defa geldiğin ve bize zevkli dakikalar yaşattığın için teşekkürler. Şimdi bu yağdan sonra sorumuza geçelim. İnsanlardaki genel kanı Tekno’nun “güm güm güm”lerden oluşan sert bir müzik olduğu yönünde. Bu konudaki fikirlerin neler?

JH – Bu aslında seks “güm güm güm” demekle aynı şey. Tamamen yanlış. Bu insanların sadece ne görmek istedikleriyle alakalı. Açıkçası gerçekle alakası bile yok. Sekste nasıl aşk varsa bunda da var. Olayı böyle basite indirgemek bence çok komik. Böyle söyleyenler gerçekten bir şey bilmiyorlar. Herhalde güzel bir tekno parçasını hiç dinlememişler.

SG – Diğer soruya geçelim. Birçok eleştirmene göre Tekno’nun devri kapandı ve bundan sonrası yok. Sence Tekno gerçekten döngüsünü tamamladı mı yoksa döneceği daha başka noktalar var mı?

JH – Bence Tekno daha bitmedi. Bunu söyleyen bazı insanlar eskisi kadar kazanamadıkları için söylüyor olabilirler, bu doğru. Eğer Tekno’ya bu şekilde bakıyorlarsa bitmiş olabilir. Müzikal açıdan bitmedi ve bitmeyecek. Eğer Missy Elliot’ı veya Neptunes’u dinlerseniz, oradaki Elektro ve Tekno tarzlarının ciddi etkisini görebilirsiniz. O kadar çok şey oluyor ki, bir sonraki adımı kestirmek zor. Bazı insanların Tekno’yu canlı görmesi için Puff Daddy tarzı ile birleşmesi gerekiyor.

SG – Birçok kişiye göre “Future Primitive” albümü ile “Reality To Midi” ve “Illuminati” arasındaki müzikal boşluğu doldurmuşsun. Bu konudaki fikirlerin neler?

JH – Bu aslında benim 80’ler konseptine ilgi duymamla başladı. Kendimi küçükken Samatha Fox dinlerken hatırlıyorum. O dönemdeki sesler ve melodiler insana bir hafiflik hissi verirdi. Ben bu 80’ler konseptinin üzerine bir şeyler yapmak istedim. Bunu yaratacağım parçalar için bir platform haline getirdim. Aslında benim için üç albümü yaparken de bir farklılık yoktu. Resimdeki tek farklılık kullandığım renkler. Gerisi zaten yaptığım şeyler.

SG – Parçalarından bir çoğunu insan psikolojisiyle ve dünyanın gidişatıyla ilgili tanımlamalarla isimlendirdin. Bunun sebebi nedir?

JH – Dünya uzun bir süredir materyalist bir dönem içerisinde. Bana göre bu hayvanlık dönemi. İnsanlıkla hiçbir alakası yok. Çevremizdekilerin bazıları gerçekten insan ama insan olmayanlar çoğunlukta. Çoğu için en önemli şey daha çok güç elde etmek. Diğer insanların beynini esir alıyorlar. Bunu politikayla ve dinle yapıyorlar ve özgürlükleri ellerinden alınıyor. Herkesin beyni yıkanıyor. Televizyonu açtığınızda beyninizi yıkamaya başlıyor. Eğer bunun bir adım ötesine geçip neler olduğunu düşünmelisiniz. Örneğin 11 Eylül’den sonra birçok kişi bu İslami terör ortaya çıktı demeye başladı. Bu tamamen saçmalık. Bu çok uzun zamandır vardı ama sadece ucu onlara dokununca fark ettiler. Bu aslında insanların değil politikanın bir sorunu. Bir güç savaşı. Jimi Hendrix’in dediği gibi, eğer aşkın gücü, güç aşkına üstün gelirse, insanlık özgürlüğe ulaşır. İnsan kendisine karşı dürüst olmalı. Her şey kendinde başlar. Doğu mistisizminde de bu böyle. İnsanların düşünmesi gerekiyor. Bu hayat onlara verilen bir hayat mı yoksa bunu kendileri mi seçtiler. Ailem elektronik mühendisi olmamı istiyordu ama öyle olsaydım üzgün bir hayatım olurdu. Her şeyi, dini, politikayı boşverin. Aşkın gücüne inanın.

SG – Son albümün Anthony Rother’ın Datapunk plak şirketinden çıktı. Bu Kanzleramt dışında bir başka plak şirketinden çıkan ilk albümündü. Bunun özel bir sebebi var mı? Anthony Rother’ın bir etkisi oldu mu?

JH – Anthony Rother çok uzun süredir benim dostum. Prodüktörlüğe başlamadan 2-3 yıl önce arkadaş olmuştuk. Anthony benden daha önce başladı ve o bana yaptığım işte yalnız olmadığımı hissettiren çok önemli bir insan. Teklif aslında ondan geldi. Plak şirketinden bahsettiğinde bir albüm yapmak ister misin dedi ve onu kıramazdım. Kendimi tekrarlamak da istemiyordum ve bu sebeple Kanzleramt sayfasını da kapatmıştım. Kanzleramt benden kendi tarzlarına uygun bir şeyler bekliyor ve ben sınırları aşmak istiyorum. Beklenmeyeni sunabilmek daha önemli. Zaten bu albüm Kanzleramt’tan da çıkamazdı çünkü onlar tamamen Detroit’e yönelikler ve albüm çok farklı bir yapıda.

SG – Heil ve Rother karşılaştırması hakkında ne diyorsun? Sizin dost olduğunuzu biliyoruz ancak müzikal açıdan böyle bir karşılaştırma var. Fikirlerin neler?

JH – Bize göre böyle bir şey yok. Ancak bunun olmasını da doğal karşılıyoruz. Sonuçta ikimiz de elimizden geleni yapıyoruz ve genel kanı başarılı olduğumuz yönünde. Bu da karşılaştırmayı getiriyor.

SG – Anthony Rother hakkında neler düşünüyorsun? Onu “Kraftwerk’in varisi” olarak adlandırdıkları düşünüldüğünde sencen bu ne kadar doğru?

JH – Doğrusu Anthony Rother benim bu endüstride gördüğüm en yetenekli prodüktörlerden biri. Tek başına yaptığı işleri birçok kişi bir araya gelip yapamıyor. Kraftwerk konusunda gelince de onların Rother’ı sevmediğini biliyorum.

SG – Evet buraya geldiklerinde grup elemanlarıyla görüşme imkanım oldu ve Rother’dan pek övgüyle söz etmediler.

JH – Doğru bunu birkaç kez ben de duydum. Bence bunun temel sebebi onların döneminin geçiyor olması ya da Rother’ın onların 4 kişi yaptığından çok daha iyisini tek başına yapıyor olması. Gerçekten Rother apayrı bir yetenek. Son albümü “Art Is A Technology”’den söz etmeye gerek bile yok. Jean Michelle Jarre’dan beri dinlediğim en başarılı kompozisyonlardan biri.

SG – İstanbul’a gelip bize seni tanıma fırsatı verdiğin için çok teşekkürler. Son eklemek istediğin bir şey var mı?

JH – İstanbul’a gelmeden önce çok saçma şeyler vardı aklımda. Daha doğrusu şimdi saçma olduklarını gördüm. Muhteşem bir kent ve eğer bir dahaki sefere ayarlama imkanım olursa daha uzun süreli kalmayı çok isterim.

10/2005

27.8.06

Silicone Soul - Save Our Souls (Soma, 2006)

Soma'nin Glasgow'lu basarili duo'sunun yeni albumu Eylul ayinin basinda cikacak. Album'de 14 parca var. House ve tech-house'un guzel orneklerinin sergilendigi albumde dikkat ceken parcalar soyle:

2. Parca "Damascene Moments" oldukca guclu bir parca. Vuruslar insana dogrudan enerji veriyor ve neselendiriyor. Fondaki filtrelenmis gitar da cok guzel bir hava katiyor parcaya.

5. Parca "Do Some Good?" albumdeki ender deep parcalardan biri. Aslinda tam deep denemez ama yine de albumun genelindeki enerji ve harekete oranla deep kaliyor. Ozellikle klavyenin yarattigi atmosfer dikkat cekici. Derin vokal de bu etkiyi pekistiriyor.

6. Parca "Bad Machines" setlerde en cok karsimiza cikacagini dusundugum parca. Cok guclu, vokal cok uygun ve melodiyle vuruslarin eszamanli etkisi inanilmaz. Parcanin ortasinda giren piano ise gayet sahane olmus.

8. Parca "The Pact" techno sinirlarini zorluyor. Genel olarak tekduze imaji verse de aslinda ziyadesiyle enerjik ve optimist bir parca. Elbette bunda piyanonun da etkisi var. Parca en son anda tech-house ile funky techno arasinda bir cizgiye giriyor. Ben de tam kestiremedim.

9. Parca "Fading" albumun tarz itibariyle guzel house parcasi. House turunun bircok guzelligini icinde barindiriyor. Ruhu oksayan guzel bir melodi ve insana yasama sevinci veren vuruslar birlesmis, ortaya Fading cikmis. Bu parca plak olarak ciksin ve mumkunse bircok kisi remix yapsin. Insanin yuzunde tebessum yaratan bir parca kesinlikle.

13. Parca "Margin For Madness", 90'larin deneysel technolarina gunumuzun teknolojik vuruslarinin eklenmesiyle olusmus gibi. Bu parcayi Silicone Soul'un hemserileri Slam yapsa yeridir derdim. Etkileyici bir parca ve albumde olmasi guzel. Albume guzel bir cesitlilik katmis. Melodi ise vuruslarin sertligine tezat olusturacak kadar yumusak. Bu tezat parcayi daha bir etkin hale getirmis.

Albumun geri kalani da kalburustu parcalardan olusuyor diyebilirim rahatlikla. Soma'nin son donemdeki ust duzey cizgisine rahatca ayak uyduran ve hatta biraz da asan bir calisma. Bu aralarda Buyuk Britanya'dan cikan elektronik tarzdaki albumlerin bazilarinda tanik oldugumuz gitar ve piyano kullanimini da basarili bir sekilde kullanmis Silicone Soul. Her zaman takip edilmesi gereken produktorlerden olduklarini gosteriyorlar.

26.8.06

Thom Yorke - The Eraser (XL, 2006)

Thom Yorke veya gercek adiyla Thomas Edward Yorke. Herkesin tanidigi haliyle Radiohead'in solisti. Aslinda onun maharetlerinden ciddi olcude bahsetmek gerekir. Elektrik gitar, akustik gitar, bas gitar, piyano ve bateri calabilen Thom Yorke ilk solo albumuyle karsimizda.

Albumun tanitimi Temmuz ayinda Londra'da yapildi. NME dergisinin ifadesiyle Radiohead albumlerine parca secerken arta kalan parcalardan olusuyor album ancak albume boyle yaklasmak buyuk bir hata olur. Albumdeki parcalardan birkaci Radiohead grubu olarak albumlerine gonul rahatligiyla koyacaklari kadar guzel. Elbette albumun Radiohead tarzindan temel farki, Radiohead'in alternatif rock muzik yapmasi ve bu albumun alternatif elektronik muzik tadinda olmasi.

Album, "The Eraser" adli albume adini veren parcayla basliyor. Kesik bir piyanonun uzerine yerlesen vuruslar. Arkasindan gelen Thom Yorke vokali ise parcaya apayri bir hava katiyor. Vokalle birlikte piyano bir ust notadan calmaya basliyor ve bu vokali daha da vurguluyor. Bu arada sahneye cikan sample'lar etkilesimi artiriyor. Parca albume adini vermis ve bosuna secilmedigini kanitliyor.

Ikinci parca "The Analyse" ise Richard Davis'i animsatiyor ancak en temel fark vuruslarin daha hafif olmasi ve vokalin gucu. Ozellikle parcanin sozleri gercekten takdire sayan. Radiohead'den aliskin oldugumuz o aglamak uzere olan yasini almis bir adamin goz kuru son saniyelerini andiran ses cok etkileyici. Parcada yine etkin bir piyano var. Bu sefer elektronik ogeler cok daha sinik denilebilir ve sadece vuruslarda varligini hissettiriyor.

"The Clock" adli ucuncu parca aksak ve kesik vuruslarla basliyor. Vuruslara ayak uyduran bir acapella takip ediyor ve bir gitar melodisi benzer sekilde eslik ediyor. Elbette hemen arkalarindan gelen vokal. Hani albumun adi "The Clock" olsa yadirgamazdim diyebilirim. Parca o derece basarili. Her aninda insani sarmalayan bir melodi. Eslik etmek, istemeden de olsa insanin icinden geliyor. Fondaki bas gitarin kullanimi cok basarili.

Arkasindan gelen "Black Swan" yine aksak ritmle ve elektrik gitarla basliyor. Vokal hemen on plana cikiyor. Thom Yorke'un aksak ritmli rock'taki basarisi elektronik muzige de aksediyor. Gitar melodisi parca boyunca ayni ritmle devam ediyor. Vokaldeki durgunluk da parcaya sakin ve huzurlu bir hava katiyor.

"Skip Divided" albumdeki altinci parca. Aksak ritmin yine hakim oldugu parcada keskin vuruslar dikkat cekiyor. Thom Yorke'un daha kalin bir tonda ortaya koydugu vokal bugulu bir hava yaratiyor. Arka vokaller de bunu benzer sekilde daha ince bir tondan destekliyor. Vokal onceki parcalarin aksine ritmden bagimsiz kendi cizgisinde ve bu da farkli bir aksaklik katiyor. Daha sonra parcaya vocoder giriyor ve ortalik bugudan gecilmiyor.

Altinci parca "Atoms For Peace" Thom Yorke'un aksak ritmden odun vermeyecegini artik acikca ortaya koyuyor. Minimalistik bir havada baslayan parca vokalsiz olsa cok rahat unlu bir plak sirketinden minimal basligi altinda piyasaya surulebilir. Vokal ise dogrudan bir imza tasiyor uzerinde. Melankolinin doruklarina cikaran bir vokalin esliginde zaman gibi akip geciyor parca.

"And It Rained All Right" adli parca deneyseli andiran bir sample'la basliyor ve arkasindan aksak vuruslar geliyor. Gitarla birlikte giren vokal parcaya aradigi enerjiyi veriyor. Vuruslardaki cesitlilik de enerjide artis sagliyor. Gitar melodisinin vokalle uyumu dikkat cekiyor.

"Harrowdown Hill" kapanistan bir onceki parca ve dogrudan gitar melodisiyle basliyor. Arkasindan gelen keskin aksak ritmin destegiyle tum bunlara tezat olmaya calisan bir vokal ortaya cikiyor. Thom Yorke'un normal tarzina oranla acelesi varmis gibi gelen vokal nakarat bolumunde ne kadar da yanildigimi ortaya koyuyor. Parcanin sozleri yine derinden vuruyor. Ozellikle parcanin ritmiyle uyumu sayesinde cok daha etkin bir hal aliyor ve dogrudan akla kaziniyor. Sozlerde bir sey kacirmamak icin insan pur dikkat dinliyor ama aslinda parca insani kendine cekiyor ve vokal de bu konuda anahtar gorevi goruyor. Parcanin sonlarinda giren piyano ise inanilmaz bir hava yaratiyor.

Albumu noktalayan "Cymbal Rush" adli parca tok aksak ritmlerin esliginde 4'luk bir sample'la basliyor. Parca adindan anlasilabilecegi gibi bir yere yetisme heyecani icinde. Vokal ve piyano da bu hisse ortak oluyor. Parca sonlara dogru gittikce daha da acele etmeye basliyor ve kalp atislari buna oranti olarak hizlaniyor. Noktayi ise bas gitar ve parcanin basindaki tok aksak vuruslar koyuyor.

Album genelinde aksak ritmlerle bezenmis piyano, gitar ve elektronik muzik ogelerinden olusuyor. Acikcasi bugune kadar temelinde yalniz kalan elektronik muzigin romantik prensi Richard Davis'in tahtini ciddi bicimde salliyor. Thom Yorke'un soz gerektirmeyen vokali cok basarili bir altyapi calismasiyla birlesince ortaya dinlenilmesi gereken bir album cikmis.

25.8.06

Marc Houle - Bay Of Figs

Marc Houle'u bircok kisi M_nus'tan cikan ilk albumu "Restore"'dan, M_nus'in toplama albumundeki "East To West" adli parcadan veya daha onceki remixlerinden hatirlayabilir. Kendisi ayrica "Run Stop Restore" adli grubun uyesi Magda ve Troy Pierce ile beraber. Yeni albumunu M_nus etiketiyle cikaracak olan Marc Houle, kendine ozgu bir tarza sahip. Albumde de tarzini acikca sergiliyor.

Albumun ilk parcasi albume de adini veren "Bay Of Figs". Daha bu parcadan Marc Houle'un sample'lari parcaya mukemmel zamanlamayla yerlestirme ozelligi (Yetenegi) ortaya cikiyor. Bunun haricinde albumun genelinde de etkili olacak minimal ile techno tarzlarinin basarili uyumu goze carpiyor. Fondaki filtrelenmis alarm sesi ise ilk parcada albumde gerekecek enerjiyi toplamanizi sagliyor.

Arkasindan gelen "Stacks And Stacks" ise baskin minimal bir minimal yapiyla basliyor. Minimalist melodinin uzerine gelen vuruslarin zekice bezenmesinin ardindan gelen ziller de havayi yogunlastiriyor. Filtrelenmis vuruslar ise daha sonra ekleniyor ve parcada zaten bol olan enerjiyi pekistiriyor.

"Thirds In Trees" adli ucuncu parca guclu vuruslarla giris yapiyor. Vuruslara birebir uygun yapida gelen melodinin ardindan eklenen her parca bu duzene tamamen saygi duyar cinsten. Daha sonra eklenen el cirpma sample'lari ise her seyin duzenli olmasina karsi gelen yaramaz cocuklar gibi aksaklik yaratiyor. Minimalist yapidaki parcaya en son eklenen kesik klavye dokunuslari ise atari oyunu muziklerini andiriyor ve parcaya hemen uyum sagliyor. Sanki eksik olan bir sey varmis da girmesini bekliyormussunuz hissi yaratiyor adeta.

Dorduncu parca "Black Jack 13" ise ise gidilen bir Pazartesi sabahi gibi karmakarisik duygularla basliyor. Daha sonra gelen melodi ise yogun Pazartesi sendorumunu sona erdirmeye calisiyor. 90'larin basindaki techno orneklerini hatirlatan melodi daha sonra karmasayi tamamen sona erdiriyor ve huzura ulastiriyor.

"Fat Cat" adli parca ise vuruslariyla uyandiriyor bir anda bir onceki parcada var olan nostaljik havadan. 90'larin sonundaki sert ve guclu technolari andiran yapisiyla bir anda dort bir yani sariyor. Sample'larin girisi ise yine zamanlama acisindan etkileyici.

"Edaname" albumdeki altinci parca ve kesik tiz bir melodiyle basliyor. Melodi daha derinde kalan vuruslarla destekleniyor. Melodideki degisimi zillerin girisi takip ediyor ve eklenen bugulu bir sample'la birlikte minimalist hava tamamlaniyor. Daha sonra melodi hafif bir yanki efekti ile "2001: A Space Odyssey" filmini andiriyor. Dikkat etmeyene kendini tekrarlayan itici bir ses gibi gelebilecek melodi aslinda bir hayli degisim geciriyor kendi icinde.

Yedinci parca "Items And Things" ise techno bir yapiyla basliyor. Her ne kadar parcadaki ogeler minimal bir havada girse de parca 2. dakikadan itibaren techno'ya agirligini iyice koyuyor. Melodik techno yapisiyla setlerde de gonul rahatligiyla yer alabilecek moda girdikten sonra keskin vuruslari daha bir hissedilir hal aliyor.

"Lachs" adli parca takip ediyor ve yine techno altyapisiyla baslayan parca yedinciyi parcaya nazaran farkli havasiyla dikkat cekiyor. Bilimkurgu filmlerini andiran melodisi parcayla birlikte sizi de astral seyahate cikariyor. Melodi yavas yavas minimal bir hal aliyor ve bu sample'larla da destekleniyor. Parcada surekli bir gelgit hareketi mevcut ve bu da sizi bir o yana bir bu yana dalgalandiriyor.

Albumdeki son parca "Manager" ise yogun bir minimalist techno havasiyla cikiyor karsimiza. Vuruslar o kadar guclu ki subwoofer yerinde ziplamaya basliyor. Arada bir gidip gelen uyarici sample'la birlikte gelisen parca sizinle birlikte nefes alip veriyor adeta. Kalp ritminizi kendi ritmiyle esitliyor.

Albumun geneline bakacak olursak Marc Houle'un degisik parca yapisi, parcaya ekledigi sample'larin zamanlamasi ve vuruslarin ozgun kullanimi itibariyle gercekten cok basarili. Son donemde produksiyonlari ile daha da dikkat ceken Marc Houle acisindan hakettigi bir album. Umarim ona layik olan ilgi gosterilir bu album sayesinde.

24.8.06

Pete Namlook & Wolfram Spyra - Virtual Vices V (Fax, 2006)

Virtual Vices serisinin 5.si karsimiza cikti sonunda. Album bir DVD ve bir CD olarak piyasaya suruldu. DVD'de parcalarin mixlenmis DTS 5.1 hali mevcut. CD'de ise parcalar stereo olarak tek tek yer aliyor. Album 500 limitli kopyayla satisa sunuldu yine Fax'in bir klasigi olarak.

Albume gelince... Acilis parcasi "Turn The City Lights Off" elektronik aksak ritmli ve yumusak vuruslarla bezenen altyapinin ustunde klavye ve gitardan olusuyor. Parcada 80'lerin Turk filmlerinden gelen bir esinti mevcut ancak Pete Namlook'un Turk muzigine sevdasi dusunuldugunde bunu dogal karsilamak gerekir. Ancak sunu da eklemek lazim, gitarin hakkini kesinlikle vermisler. Parcayla cok guzel bir uyum icinde ve ayri bir hava katmis.

"Silver Plane" albumun ikinci parcasi ve bir onceki parcadaki vurus altyapisina benzer bir calisma var ancak vuruslarda hem yumusaklik hem de keskinlik ozelligi mevcut. Basarili bir tezat olmus. Bu sefer bas gitar ve xylophone sample'larinin klavye versiyonu eklenmis ustune. Klavye daha sonra benligini buluyor. Birinci parcadaki gitar solosu burada yerini klavye solosuna birakiyor. Transa gecmek icin oldukca uygun bir parca denilebilir. Parcanin ortalarinda klavye yerini perdeli gitara (Sanirim) birakiyor. Bugulu ve guzel bir etki yaratiyor bu da.

Ucuncu parca olan "Ceci N'est Pas Un Joint" ise keskin vuruslar ve dipten gelen bas gitarin serdigi ortuyu gitar ve klavye ortak calismasi guzel bir sekilde susluyor. Ancak acikcasi ilk iki parcadan sonra bu bana cok daha popvari bir "American Girl Rock" parcalarini hatirlatti. O sebeple cok da isindim diyemem.

"Diesel Breath" adli dorduncu parca ise clicks and cuts benzeri bir altyapiya sahip. Ustune ise albumun genel hakimi klavye ve gitar geliyor. Parca melankolik bir yapida ancak vuruslar ve melodi tezatta. Yine de guzel bir calisma. Deneysel klasik rock bile denebilir ve bu tanimin da hakkini verir kesinlikle.

Sonraki parca "Blue Daffodil"'e gelince, parcanin uzun girizgah bolumunde vuruslar yerini zillere birakmis ve derinden ama guclu bir bas gitar sample'i cinliyor kulaklarda. Xylophone sample'lari yine on planda. Parca 2. dakikadan sonra kisa ama siddetli bir degisim geciriyor. Filtrelenmis bir gitar insani kendisine getiriyor. Yarim dakikalik dirilisten sonra giris bolumune geri donuluyor ve xylophone bazli otantik bir melodi esliginde sizi icine cekiyor. 2 dakikalik bir aradan sonra filtreli gitar nokta atisi yaparak kesik notalar halinde geri geliyor sert vuruslarla beraber. Arkadaki filtrelenmis sivrisinek sesi (Degil tabii ama benziyor) ise otantik melodiyi devam ettirmeye calisiyor.

Kapanis parcasi "S-Moll" albumun son 10 dakikasina gelindigini huzunlu bir acilisla ilan ediyor. Derinlerden gelen gitar solosu 1970'lerin hakim deneysel buguluguyla birlesiyor. Gitar cok etkileyici ve insani dibe cektikce goturuyor. Filmlerin en acikli sahneleri bir bir goz onunden geciyor parcayi dinlerken. Savaslarda insanlar oluyor, babalar ogullarini kaybediyor, sevenler ayriliyor ve parca hala pesinizi birakmiyor. Albumun en iddiali parcasi tartismasina hic gerek birakmiyor. Basindan sonuna kadar duygu yuklu ve insani cepecevre saran bir parca.

Albume genel olarak bakacak olursak Virtual Vices serisinin genel ozelligi olarak gitar on planda ve Pete Namlook'un elektronil ogeleri gitarin cevresine konuslanmis. Ciddi anlamda basarili bir produksiyon ve ozellikle melankolik yapisi itibariyle etkileyici ozelligi had safhada. Serinin devam edip etmeyecegi konusunda henuz bir bilgim yok ancak seri boyle gittigi surece bitmemesi gerekigini acikca hissettiriyor.

21.8.06

The Force Of The Moog

Eksiwave bu ay yayina basladi. Eksiwave Eksi Sozluk kaynakli ancak bagimsiz bir yapi. Sozluk yazarlarindan Keep Clubbin'in on ayak oldugu diger birkac yazarin da ona destek olarak arka ayaklarini teskil ettileri bir calisma.

Calismanin ozu internet uzerinden yayin yapan alternatif bir muzik istasyonu kurmak. Muzik istasyonunun elektronik muzik bazli olmasi ve keep clubbin'in de daveti uzerine ben de zevkle program yapiyorum.

Eksiwave aac++ formatinda yayin yapiyor ve format itibariyle oldukca kaliteli bir calisma ortaya cikiyor. Programlar ve setler canli yayinlaniyor. Bu da olayin ayri bir guzelligi.

Programlarima gelince. Radyoda 2 programim var. Bunlardan biri sali geceleri 20-22 arasinda "Light side of the moog", digeri de cumartesi geceleri 22-00 arasinda "Dark side of the moog".

Programlarin icerikleri ise soyle:

Light side of the moog: Programda daha çok önümüzdeki haftasonuna güç toplama çalışmaları eşliğinde Erzurum yöresinden minimal oyun havaları, Diyarbakır yöresinden Ambient şark sofrası, İzmir yöresinden IDM türküleri ve Bolu yöresinden Lo-Fi koçaklamaları yer almaktadır.

Dark side of the moog: Programda cesitli ulkeler uzerinden esen sicak ruzgarlar etkili olacak. Almanya üzerinden gelen Nu skool ve old skool electro’nun etkisinden sonra, Ingiltere uzerinden esen nu skool breakbeat, Avrupa’nın çeşitli yerlerinden esen techno ve yer yer Fransa’nın Cote D’azur sahilleri üzerinden gelen funky house’larla bezenen bir program.

Haricimde radyoda sozlukten Hayt Huyt, Orqan, Keep Clubbin, Prozac, Zalambodont gibi yazarlar da yer aliyor.

Programi dinlemek icin: http://www.eksiwave.com

Herkese bol notali gunler.

Sicacik albumler

Yeni albumler hizla cikmaya devam ediyor. Bunlar arasinda ilk dikkatimi cekenler:

Thom Yorke - The Eraser (Xl Recordings)
Silicone Soul - Save Our Souls (Soma Quality Recordings)
Trentemoller - The Last Resort(Poker Flat Recordings)
Pete Namlook & Wolfram Spyra - Virtual Vices V (Fax Label)

Zamanim oldukca bir goz atip yorumlamaya calisacagim.

19.8.06

Arpanet - Inertial Frame (Record Makers, 2006)

Arpanet ya da gercek adiyla Gerald Donald yeni albumuyle karsimizda. 2002'de cikardigi "Wireless Internet" albumuyle cok buyuk basari kazanmisti. Acikcasi Rephlex'ten cikardigi 2. albumu "Quantum Disposition" ile cok sevisememistim ama yeni albumu "Inertial Frame", "Wireless Internet"in guzelligini tasdikler nitelikte.

Albumden once single piyasaya cikti. "Reference Frame" adli single albumdeki 3 parcayi iceriyor ve bir nevi albume goz atmamizi sagladi. Daha sonra ise album geldi.

Album 47 dakika ve bunu dolu dolu gecirmenizi sagliyor. Ozellikle Rephlex'in etkisi kalktiginda eski oldskool ve nuskool electro bakis acisina tekrar donmus genelinde. Albumun sonunda deneysellige de el atmis hic cekinmeden. Bu da cok olumlu bir etki yaratmis.

Ilk parca "Universe Oscillation", cok basarili bir electro altyapisi ile gotik bir melodinin birlesimi. Koyaanisqatsi icin uygun bir parca olabilirdi. Bu hava 2. parca olan "Grossvater Paradoxon"'da da yer aliyor ancak bu sefer filtre edilmis bir vokal de giriyor isin icine. "Wireless Internet"'in acilis parcasi "The Analyst"'ten beri ozledigim bir seydi bu. Arpanet'in vokal ve muzik birlesimi cok basarili ve kullandigi zaman ortaya cok guzel sonuclar cikariyor.

Albumde bu ana kadar esen mistik ve dinleti havasi 3. parca olan "Axis Of Rotation" ile bir anda degisiyor. Rephlex icin bicilmis kaftan olan parca cok basarili. Arpanet'in klasigi olan kesik melodiler (Kesik dediysek Mr. Oizo kadar degil tabii) keskin kicklerle birlesince ortaya guzel bir uyum cikmis.

Arkasindan gelen yine hafif mistik bir klavye sesinin hakim oldugu ve albumun bence en dikkat cekici parcasi "Infinite Density". Bu parca "Reference Frame" plaginda da yer aliyordu ancak albumdeki edit versiyonu. Vurucu ve duyglu bir melodiye eslik eden keskin aksak kickler diyebilirim kisaca.

Arkasindan gelen "Zero Volume" ve "Twin Paradox" havayi biraz agirlastiriyor. Enerji "No Boundry Condition" ile geri donuyor ancak "Schwarzchild Radius" ile deneysel bir melankoli havasina burunuyor. Onu takip eden "Event Horizon"'in vokali ise albumun melodisine uygun sekilde filtrelenmis ve guzel bir uyum icinde.

10. parca "Chandrasekhars Limit"'in minimalist bir electro havasi var ancak cok begendigimi soyleyemem. Biraz arada kalmis durumda. Onu takip eden "Ergosphere" ise deneysel bir havada ve bir onceki gibi cok etkileyici degil. Benzer deneysellikte olan 12. parca "Lorentz Contraction" ise cok daha hakkini veriyor tarzinin. Parcada belli noktalarda cok guzel rahatlama anlari yasaniyor ve ilginc bir his acikcasi.

Son parca olan "Gravitational Lense" ise deneyselligin bir adim ilerisinde. Muslimgazue'un biraz daha modern versiyonu bir parcayi andiriyor. Benzer kick kullanimlari dikkat cekiyor cidden.

Album genelinde basarili. Son 4 parca biri haric Arpanet'in cok fazla tarzi diyemeyecegim ancak albumun ilk 9 parcalik bolumu ve 12. parca dogrudan Arpanet imzali ve tadina doyulmayacak cinsten. Arpanet'in electro'ya ve deneysellige farkli bakis acisini guzel bir sekilde gozler onune sermis album. Daha once Arpanet'le tanisanlar icin mutlak tavsiye ederim. Tanismayanlar icin de tanisma vakti olabilir.

18.8.06

Max Richter - Songs From Before (130701, 2006)

Albumu dinledim. Aslinda dinledim denemez. 37 dakikalik bir kendinden gecme seansi yasadim. Arindim ve hemen yazmaya basladim.

Album hakkinda ilk soyleyecegim sey kesinlikle melankolik bir moddayken dinlenmemeli. Piyano ve kemanin muhtesem birlesimi sizi normal bir haldeyken bile o kadar derinlere surukleyip icinizi gidikliyorsa, melankolikken gozyaslarinizi tutmanin imkani yok.

Albumu parcalara bolup de su guzel bunu tavsiye ederim demenin anlami yok. Tamamini bastan sona dinlemek gerekiyor. Zaten baslayip bittigi ana kadar bir seye dokunamiyorsunuz. Richter'in huzur verici oldugu kadar duygu yuklu kompozisyonlarini dinlerken kendinizi bulutlarin uzerinde hissediyorsunuz.

Biraz da bilgi vermek gerekirse Max Richter 2002'de "Memoryhouse" ile baslayan solo kariyerine 2004'te "The Blue Notebooks" ile devam etti. Yine 2 yil ara verdikten sonra "Songs From Before" albumu geldi. Acikcasi ben de bircok kisi gibi "The Blue Notebooks" albumuyle tanidim kendisini. Philip Glass'ten bahsederken bir arkadasimin tavsiyesiyle adim attim Richter'in dunyasina ve daha sonra Memoryhouse'u dinledim. Ondan sonra da kopamadim. Richter ayrica "Piano Circus" adli grubun kurulusunda yer aldi ve Future Sound Of London'la da "Dead Cities" albumunde ortak calisma yapti.

Fazlasiyla hayran oldugum Philip Glass'i ornek aldigini ve onun muzigiyle buyudugunu soyleyen Max Richter oyle bir calismaya imza atmiski eminim Philip Glass de dinlese keske hayran kalacaktir.

Albumun cikmasina ne yazik ki hala 2 ay var. Su anda resmi cikis tarihi 16 Ekim 2006. Ciktiginda ise buraya gelirse buradan, burada bulamazsam da internetten mutlaka alacagim. Bir kis aksami kar yagarken ve elimdeki kadehten kirmizi sarap icerken nasil zevkle dinleyecegimi hayal ediyorum simdiden.

Tracklist:
01. Song
02. Flowers For Yulia
03. Fragment
04. Harmonium
05. Lonosphere
06. Autum Music 1
07. Time Passing
08. Sunlight
09. Lullaby
10. Autum Music 2
11. Verses
12. From The Rue Vilin

Muslimgauze - Elektronik Müziğin İslami Yüzü

2005'te Trendsetter dergisinin Noize eki için yazdığım bir inceleme yazısı. Muslimgauze'un bu yazıdan sonra bir albümü daha çıktı Manchester camii'ndeki canlı bir performansının master edilmesiyle. Iyi okumalar.

Asıl adı Bryn Jones ancak ilk bakıldığında Muslimgauze adının Müslüm Gürses’e olan benzerliğiyle dikkat çekiyor. Albüm üretkenliği konusunda da Müslüm Gürses’le ortak yönleri var, hatta biraz nebze geçiyor da. Muslimgauze’un ilginçliği bununla da bitmiyor. Muslimgauze katı bir müslüman olmamasına ve ortadoğuya hiç gitmemiş olmasına rağmen, Filistin Kurtuluş Örgütü’ne ciddi destek verdi ve bu gerek müziğine ve gerek prodüksiyonlarının isimlerine açık şekilde yansıdı. Zaten Muslimgauze projesinin kuruluşu da İsrail’in Lübnan’ı işgal edişine (1982) dayanıyor. Ancak asıl önemli olan Muslimgauze’un elektronik müzik açısından etkisi elbette.

1961-1999 yılları arasında yaşayan ve prodüksiyon yaşantısı 21 yaşında başlayan Muslimgauze 17 yılda 120’den fazla albüm ve 60’tan fazla plak bıraktı. Hala çalıştığı plak şirketi Staalplatt’tan bıraktığı çalışmalarını içeren yeni albümler çıkıyor. Eski albümlerinin yeniden basımları ise diğer bütün albümler gibi 500-1000’erlik seriler halinde basıldığından bulunması imkansız bir hal alıyor.

Muslimgauze’u yılda yaklaşık 7 albüm üretmeye iten elbette ki müzikal dehasının yanında matematiksel yeteneği ve politik görüşü. Albümlerinin her birinin bir politik fikre ya da tarihsel bir kanıta dayandığını söylüyor bir röportajında. Fatah Guerilla, The Rape Of Palestine, United States of Islam, Vote Hezbullah, Hebron Massacre ve Izlamaphobia gibi birçok özgün isimli albüme sahip ancak özgünlük sadece albümlerin isimlerinde değil.

Tabla gibi birçok etnik vurmalı ve üflemeli müzik aletinin elektronik müzikle tanışması Muslimgauze sayesinde oldu. Görüş açısından Ortadoğu’ya ve Arap dünyasına olan ilgisinin temel bir göstergesi olan bu ikili iletişim, sonraki dönemde Rootsman, Tabla Beat Science ve Talvin Singh gibi önemli isimlere örnek oldu.

Müzikal açıdan prodüksiyonlarının çoğunda deneysel bir tarzı benimseyen Muslimgauze’un müziğini tanımlamak oldukça zor. Ambient, endüstriyel, minimal, dub, breakbeat ve idm gibi birçok türde eserleri var. Bunun sebebi de Muslimgauze’un türlere bağımlı olarak üretkenliğini yönlendirmekten ziyade hayata, okuduklarına, gördüklerine ve düşündüklerine dayanarak müzik yapması. Sample kullanımı, daha ziyade Muslimgauze’da bu kayıt parçaları oluyor, oldukça yoğun. Vokallere gelince, tüm sözlerin içeriksel bir etkinliği var ancak ritm ve melodi açısından da bir bütünün parçaları olarak işlenmişler. Çok sesli vuruşların ve sakin bir elektronik altyapının hakim olduğu şarkılarının genelinde her zaman bir hikaye ya da fikri anlatmaya çalıştığından birçok noktada (Hikayenin önemli bir noktasında) da vuruşları ünlem olarak kullandığı hissini dinleyene açıkça aktarıyor.

Muslimgauze’un bir diğer özelliği ise kışkırtıcı albüm kapakları. Betrayal (İhanet) albümünün kapağında Yaser Arafat ile İzhak Rabin’in barış görüşmeleri sırasında el sıkışırken çekilen resmi var. Yazı ise Yaser Arafat’in elinin üzerinde.

Sayısı 120’yi aşan albüm ve plaklarını incelemek için kitap çıkarmak gerekeceğinden hiç o konuya girmeyeceğim ancak kendimce size bir fikir verebilecek bir en iyi 10 albüm sıralaması yaptım, umarım faydalı olur. Albümlerini edinme imkanı kısıtlı olduğundan internet bu konudaki tek kaynak olarak önümüzde duruyor.

Muslimgauze adı fazla bilinmeyen ancak elektronik müziğin gelişiminde önemli rol oynayan kişilerden biri. Özgün kişiliği ve bunun eserlerine olan etkisi gerçekten onu dikkatlice incelenmesi gereken biri haline getiriyor. Diğer birçok ünlü müzisyen gibi genç yaşta kanındaki bir bakteriden ölmüş olması ise çok önemli bir kayıp. Kalan eserlerini dinleyip ondan bir miktar da olsa ilham almamız gerekiyor.

En iyi 10 albümü:

1) City of Djinn (Rootsman’le birlikte)
2) Dome of The Rock
3) Ayetollah Dollar
4) Chapter of Purity
5) Kashmiri Queens
6) Citadel
7) Box of Silk and Dogs
8) Baghdad
9) Vote Hezbullah
10) Izlamaphobia

Sühan Gürer

Max Richter

Klasik minimalist besteciler arasinda siyrilan bir isim Max Richter. Alman asilli sonradan olma Ingiliz besteci yeni albumuyle aramiza donuyor. "The Blue Notebooks" adli muhtesem calismasindan sonra yeni albumunu de yakinda dinleyip yorumlayacagim nacizane.

17.8.06

Twin Towers of Ambient 2

Ve Klaus Schulze ile karsinizda. Ambient denilen tarzın her ne kadar kendisi bu ismi sevmese de en önemli isimlerinden biri olan Klaus Schulze'un incelemesi ve roportaji Trendsetter'in Eylul sayisinda olacak.

Twin towers dedigimden kelli aslinda iki ayakli bir seri ancak daha sonra zaman oldukca bu calismanin devam etmesini istiyorum. Acikcasi bu yazida incelenmeye aday bircok isim var ve bu isimleri es gecmek saygisizlik olur. Yine de onumuzdeki gunlerde gelecek yazilar acisindan da calismalar yapacagim.

Umarim Klaus Schulze yazisi da bu ayki Peter Kuhlmann kadar olumlu tepkiler alir. Kendisi her ne kadar biraz huysuz amca modunda olsa da roportaji da cok zevkli gecti. Cok ilginc bilgiler verdi elektronik muzik tarihinin tozlu sayfalarindan.

Notasiz gununuz gecmesin.

Saygılar,

Sühan Gürer

Peter Coolman

Aslinda Mabbas'a baski kurup bir ambient serisi yazmak istememle baslayan bir macera serisi. Seri dedigim de 2 yazidan olusuyor. Bu yazinin ilki olarak da Peter Kuhlmann aka Pete Namlook'u secmistim. Trendsetter'in Agustos ayinda cikacagi icin hazirliklari ve arastirmalari yaparken de bir anda yolum kendisiyle kesisti. Ben de hazir bulmusken bir roportaj yapayim dedim. Boylece Agustos ayinin Trendsetter dergisinde hem yazi hem de roportaj cikacak.

Bu yazi ve roportaj "Ambient'in Ikiz Kuleleri" serisinin ilk ayagini olusturuyor. Gercek su ki konu Ambient oldugunda adi gecmesi, hakkinda iki laf edilmesi gereken cok onemli sanatcilar var ama ben tercih sebebi olarak bir kisi sectim. Kendisi de Ambient icin varini yogunu veren, hayatini buna adamis biri Pete Namlook gibi ve eski toprak ama yaziyi hazirlamadan adini soylemenin anlami yok. Yine de Ambient'in sanina yakisir biri oldugu kesin.

Bu arada Dinleme Parki kosesi elbette yerinde. Sadece biraz da yaziyla desteklemek istedim. Umarim okuyanlara faydasi dokunur.

Proodos

Her sey zibidinin birinin mpeg layer 3'ü keşfetmesiyle başladı. Sonra CD-RW geldi. Sonra da devasa arşivler. Sonra sıkılanlar oldu, daralanlar oldu, müzikten bir adım uzaklaşanlar oldu. Bir de benim gibi kafayı iyice sıyıranlar oldu. Oldu da oldu. Derken yazılar, seçimler, şudur budur dedik ve bugünlere geldik.

Burada Dinleme parkı köşesinde yayınlamış olduğum aylık seçimler, orada yapamadığım tavsiyeler (Yeni ya da alternatif türlerde) ve abuk subuk şeyler olabilir. Bazen bir olaya sinirlenip yorum da yazabilirim. Sözlükteki denemelerimden ya da izlenimlerinden birkaçını buraya da koyabilirim. Daha çok yeniyim hakim bey bilmiyorum işte. Hayırlısı.