29.8.06

Johannes Heil Röportajı

Trendsetter'da yayimlanan Indigo'da yaptığı performans sonrası Johannes Heil ile yaptığım röportaj:

Elektronik müzik konu olduğunda, özellikle de söz elektro ve tekno türlerine geldiğinde adından mutlaka söz edilen insanlardan biri Johannes Heil. Bugüne kadar Türkiye’ye gelmemiş olması bir kayıptı ancak 14 Ekim 2005 gecesi tüm bu kayıp zamanı telafi etmeye çalıştı. Performans sonrası da çok sıcak bir sohbet eşliğinde sorularımızı yanıtladı.

SG - Öncelikle Türkiye’ye ilk defa geldiğin ve bize zevkli dakikalar yaşattığın için teşekkürler. Şimdi bu yağdan sonra sorumuza geçelim. İnsanlardaki genel kanı Tekno’nun “güm güm güm”lerden oluşan sert bir müzik olduğu yönünde. Bu konudaki fikirlerin neler?

JH – Bu aslında seks “güm güm güm” demekle aynı şey. Tamamen yanlış. Bu insanların sadece ne görmek istedikleriyle alakalı. Açıkçası gerçekle alakası bile yok. Sekste nasıl aşk varsa bunda da var. Olayı böyle basite indirgemek bence çok komik. Böyle söyleyenler gerçekten bir şey bilmiyorlar. Herhalde güzel bir tekno parçasını hiç dinlememişler.

SG – Diğer soruya geçelim. Birçok eleştirmene göre Tekno’nun devri kapandı ve bundan sonrası yok. Sence Tekno gerçekten döngüsünü tamamladı mı yoksa döneceği daha başka noktalar var mı?

JH – Bence Tekno daha bitmedi. Bunu söyleyen bazı insanlar eskisi kadar kazanamadıkları için söylüyor olabilirler, bu doğru. Eğer Tekno’ya bu şekilde bakıyorlarsa bitmiş olabilir. Müzikal açıdan bitmedi ve bitmeyecek. Eğer Missy Elliot’ı veya Neptunes’u dinlerseniz, oradaki Elektro ve Tekno tarzlarının ciddi etkisini görebilirsiniz. O kadar çok şey oluyor ki, bir sonraki adımı kestirmek zor. Bazı insanların Tekno’yu canlı görmesi için Puff Daddy tarzı ile birleşmesi gerekiyor.

SG – Birçok kişiye göre “Future Primitive” albümü ile “Reality To Midi” ve “Illuminati” arasındaki müzikal boşluğu doldurmuşsun. Bu konudaki fikirlerin neler?

JH – Bu aslında benim 80’ler konseptine ilgi duymamla başladı. Kendimi küçükken Samatha Fox dinlerken hatırlıyorum. O dönemdeki sesler ve melodiler insana bir hafiflik hissi verirdi. Ben bu 80’ler konseptinin üzerine bir şeyler yapmak istedim. Bunu yaratacağım parçalar için bir platform haline getirdim. Aslında benim için üç albümü yaparken de bir farklılık yoktu. Resimdeki tek farklılık kullandığım renkler. Gerisi zaten yaptığım şeyler.

SG – Parçalarından bir çoğunu insan psikolojisiyle ve dünyanın gidişatıyla ilgili tanımlamalarla isimlendirdin. Bunun sebebi nedir?

JH – Dünya uzun bir süredir materyalist bir dönem içerisinde. Bana göre bu hayvanlık dönemi. İnsanlıkla hiçbir alakası yok. Çevremizdekilerin bazıları gerçekten insan ama insan olmayanlar çoğunlukta. Çoğu için en önemli şey daha çok güç elde etmek. Diğer insanların beynini esir alıyorlar. Bunu politikayla ve dinle yapıyorlar ve özgürlükleri ellerinden alınıyor. Herkesin beyni yıkanıyor. Televizyonu açtığınızda beyninizi yıkamaya başlıyor. Eğer bunun bir adım ötesine geçip neler olduğunu düşünmelisiniz. Örneğin 11 Eylül’den sonra birçok kişi bu İslami terör ortaya çıktı demeye başladı. Bu tamamen saçmalık. Bu çok uzun zamandır vardı ama sadece ucu onlara dokununca fark ettiler. Bu aslında insanların değil politikanın bir sorunu. Bir güç savaşı. Jimi Hendrix’in dediği gibi, eğer aşkın gücü, güç aşkına üstün gelirse, insanlık özgürlüğe ulaşır. İnsan kendisine karşı dürüst olmalı. Her şey kendinde başlar. Doğu mistisizminde de bu böyle. İnsanların düşünmesi gerekiyor. Bu hayat onlara verilen bir hayat mı yoksa bunu kendileri mi seçtiler. Ailem elektronik mühendisi olmamı istiyordu ama öyle olsaydım üzgün bir hayatım olurdu. Her şeyi, dini, politikayı boşverin. Aşkın gücüne inanın.

SG – Son albümün Anthony Rother’ın Datapunk plak şirketinden çıktı. Bu Kanzleramt dışında bir başka plak şirketinden çıkan ilk albümündü. Bunun özel bir sebebi var mı? Anthony Rother’ın bir etkisi oldu mu?

JH – Anthony Rother çok uzun süredir benim dostum. Prodüktörlüğe başlamadan 2-3 yıl önce arkadaş olmuştuk. Anthony benden daha önce başladı ve o bana yaptığım işte yalnız olmadığımı hissettiren çok önemli bir insan. Teklif aslında ondan geldi. Plak şirketinden bahsettiğinde bir albüm yapmak ister misin dedi ve onu kıramazdım. Kendimi tekrarlamak da istemiyordum ve bu sebeple Kanzleramt sayfasını da kapatmıştım. Kanzleramt benden kendi tarzlarına uygun bir şeyler bekliyor ve ben sınırları aşmak istiyorum. Beklenmeyeni sunabilmek daha önemli. Zaten bu albüm Kanzleramt’tan da çıkamazdı çünkü onlar tamamen Detroit’e yönelikler ve albüm çok farklı bir yapıda.

SG – Heil ve Rother karşılaştırması hakkında ne diyorsun? Sizin dost olduğunuzu biliyoruz ancak müzikal açıdan böyle bir karşılaştırma var. Fikirlerin neler?

JH – Bize göre böyle bir şey yok. Ancak bunun olmasını da doğal karşılıyoruz. Sonuçta ikimiz de elimizden geleni yapıyoruz ve genel kanı başarılı olduğumuz yönünde. Bu da karşılaştırmayı getiriyor.

SG – Anthony Rother hakkında neler düşünüyorsun? Onu “Kraftwerk’in varisi” olarak adlandırdıkları düşünüldüğünde sencen bu ne kadar doğru?

JH – Doğrusu Anthony Rother benim bu endüstride gördüğüm en yetenekli prodüktörlerden biri. Tek başına yaptığı işleri birçok kişi bir araya gelip yapamıyor. Kraftwerk konusunda gelince de onların Rother’ı sevmediğini biliyorum.

SG – Evet buraya geldiklerinde grup elemanlarıyla görüşme imkanım oldu ve Rother’dan pek övgüyle söz etmediler.

JH – Doğru bunu birkaç kez ben de duydum. Bence bunun temel sebebi onların döneminin geçiyor olması ya da Rother’ın onların 4 kişi yaptığından çok daha iyisini tek başına yapıyor olması. Gerçekten Rother apayrı bir yetenek. Son albümü “Art Is A Technology”’den söz etmeye gerek bile yok. Jean Michelle Jarre’dan beri dinlediğim en başarılı kompozisyonlardan biri.

SG – İstanbul’a gelip bize seni tanıma fırsatı verdiğin için çok teşekkürler. Son eklemek istediğin bir şey var mı?

JH – İstanbul’a gelmeden önce çok saçma şeyler vardı aklımda. Daha doğrusu şimdi saçma olduklarını gördüm. Muhteşem bir kent ve eğer bir dahaki sefere ayarlama imkanım olursa daha uzun süreli kalmayı çok isterim.

10/2005

Hiç yorum yok: