29.6.08

Rock Werchter 2008

Birçok kişi için Glastonbury bir hac seferidir. Benim içinse yağmurun ortalığı her sene duman ettiği, organizatörlerin ellerinden geleni yapmadığı, Radiohead'in olmadığı ve biraz fazla pohpohlanan bir festivaldir. Ha şimdi gitmediğim için giydirmiyorum. Gitmeme sebebim bunlar.

Diğer önemli festivallerden Benicassim line up'ı açısından zayıf kalıyor. Coachella desen dünyanın öbür ucunda. Pink Pop desen bu sene çok iyi bir kadro açıkladı ama sırık Hollandalılarla benim gibi ortalama bir Türk'ün hiçbir zevki olamaz. Rock Am Ring ise ciddi anlamda tek düze geliyor bana. Arada bir çeşni gerekiyor. T In The Park ve türevleri konusuna hiç girmiyorum geçen sene Kaiser Chiefs'i en tepedeki isim olarak gördükten sonra. Oxegen desen Glastonbury'den beter ancak bir arkadaşa verdiğim söz sebebiyle belki seneye diyorum. Elektronik konusunda tartışmasız en büyüğü Dour Festival ama o da sadece elektronik. Festival dediğinde bol bol gitar sesi olacak.

Bunca festivali sakince inceledikten sonra bu sene yine Rock Werchter'e gideceğim. Aslında Pink Pop planım da vardı fakat işlerimin yoğunluğu ve o dönemdeki seyahatlerim sebebiyle daha başlamadan bitti planlar. Bir de özel bir plan gereği Rock En Seine'e katılacağım. Elbette bu büyüklerin arasında sayılamayacağı için es geçtim onu önceki karşılaştırmada. Daha ufak kendisi abileri ablaları.

Neyse uzun lafın kısası bu sene Rock Werchter'de olacağım kısmetse. Rock Werchter'de benim olmam çok da önemli değil ama öyle isimler var ki tadında yenmeyecek. Radiohead, REM, Sigur Ros, Lenny Kravitz, Ben Harper, Deus, Chemical Brothers, The Verve, Moby, Neil Young, Underworld, Beck vs. derken of anam of.

Gelelim tahmini izleme programıma (Sarhoşluk, muhabbet, yemek ve futbol oynama gibi sebeplerden ufak değişiklikler ya da kaymalar olabilir).

1. Gün:

Ana Sahne:

Lenny Kravitz: 20:50 - 22:20
REM: 23:00 - 00:30
Chemical Brothers: 01:00 - Ne kadar enerji kaldıysa oraya kadar

Pyramid Marquee:

Vampire Weekend: 17:35 - 18:25
The National: 19:00 - 20:00

2. Gün:

Ana Sahne:

Slayer: 14:35 - 15:35
The Verve: 19:15 - 20:15
Neil Young: 20:50 - 22:50
Moby: 23:30 - 01:00

Pyramid Marquee:

Patrick Watson: 14:10 - 15:00
My Morning Jacket: 16:45 - 17:45
Duffy: 18:15 - 18:45 (Anca yarım saat, sonra ana sahneye)

3. Gün:

Ana Sahne:

The Whigs: 12:15 - 13:00
Editors: 16:25 - 17:25
Kings Of Leon: 18:00 - 19:00
Ben Harper & The Criminals: 19:40 - 20:55
Sigur Rós: 21:35 - 22:50
Radiohead: 23:30 - 01:00

Pyramid Marquee:

MGMT: 13:45 - 14:30
Band Of Horses: 15:00 - 15:50

4. Gün:

Ana Sahne:

Panic At The Disco: 14:10 - 14:35 (Bu kadar kalıyor)
Anouk: 15:05 - 16:05
The Racounteurs: 18:15 - 19:00 (Diğer tarafa kaçılacak)
Beck: 22:05 - 23:20 (Kesin değil)
dEUS: Belirsiz

Pyramid Marquee:

DeVotcKa: 12:00 - 12:45
Tim Vanhamel: 13:15 - 14:00
Hercules And Love Affair: 16:15 - 16:40
Mark Ronson: 17:15 - 18:00 (15 dakika eksik)
Grinderman: 19:10 - 19:50
Justice: 20:25 - 21:40
Underworld: 22:15 - 23:45

Harcananlar:

Soulwax ve 2 Many DJs (REM yüzünden), Gnarls Barkley (Sigur Rós yüzünden), Underworld veya Beck (Ruh halim yüzünden).

Şimdi de herkesin ağzı tatlansın diye birkaç parça paylaşacağım dinleyeceğim gruplardan. Herkese iyi eğlenceler.

MP3: Radiohead - Reckoner
MP3: Sigur Ròs - Festival
MP3: REM - Supernatural Superserious
MP3: The Raconteurs - Salute Your Solution
MP3: dEUS - The Architect
MP3: DeVotchKa - Head Honcho
MP3: Gnarls Barkley - Whatever
MP3: Neil Young - Heart Of Gold
MP3: The Verve - Bitter Sweet Symphony
MP3: Lenny Kravitz - American Woman
MP3: Mark Ronson Ft Amy Winehouse - Valerie

Rock Werchter'in resmi sitesi

27.6.08

Tim Vanhamel - Welcome To The Blue House (Loud Tongues, 2008)

Rock Werchter hazırlıklarının artık bünyemde iyice ayyuka çıktığı şu günlerde Pazar günü sahneye çıkacak ve son dönemde bir hayli dinlediğim bir isme değinmenin zamanıdır. Bu isim daha önce dEUS'un konserlerinde de gruba eşlik etmiş olan Tim Vanhamel. Adı sanı bilinmeyen yetenekli müzisyenlerden biri diyeyim en kısası.

Adını sanını bilmezken Rock Werchter'in performans listesinde adını görünce dikkatimi çekti. Elbette Belçikalı olması orada yer almasında önemli bir etken çünkü festivalde yer alan sanatçıların hepsinden daha az tanınıyordur dünyada. Ama iyiki Belçikalı. Yoksa o orada olmaz, ben de tanışmazdım.

Bu çalışma kardeşimizin (Hızla samimileştik) ilk solo albümü. Müzikal açıdan liseli kız Rock'ı ile dEUS arasında gidip geliyor. Parçalar kopyadan ziyade oldukça farklı altyapılar üzerine yerleşmiş. Bu açıdan güzel. Ama albümden çıkan ilk single "Until I Found You" falan beni çok etkilemedi dürüstçe söylemek gerekirse. Lisede değilim, sevgilim beni bırakmadı, kendimi depresyona sokmak gibi bir ergenlik dönemi tribim de yok.

Velakin bunun yanında "Sometimes I Wanna Run" varki çok beğendim. Özellikle gitar melodileri üst üste başarıyla yerleştirilmiş. Arkasından gelen "Tell Me" de vokali açısından diğerlerine göre farklı ve hoş. Yine başarılı bir gitar serüveni "It's Not The Drugs"'da var. Ağırcanlı "Saviour" da belli oranda güzelliğiyle nefes aldırıyor. Hepsi bir yana albüm dinleniyor. Göze batan yok. Hani bazı parçalar beklentiyi tam yakayamıyor popülariteye açıkça oynadıkları için ama onun haricinde ilk solo albüm için güzel bir adım. Biraz da ünlenmeye çalışması doğal.

MP3: Tim Vanhamel - Sometimes I Wanna Run
MP3: Tim Vanhamel - It's Not The Drugs

Tim Vanhamel @ MySpace
Albümü satın almak için MySpace sayfasına gidin. Garip ama öyle. Paypal'den sipariş.

26.6.08

Philip Glass - Animals In Love (Orange Mountain, 2008)

Animals In Love, Laurent Charbonnier tarafından çekilen bir belgesel ve müzikleri de artık çekinmeden efsanevi diyebileceğim Philip Glass tarafından yapılmış. Belgesel 2007 yılının son çeyreğinde seyircilerle buluştu ancak albümün çıkması 2008'i buldu. Ama hiç şüphe yok, beklemeye değdi.

Minimalist klasik müziğin bu önemli ismi ilerleyen yaşına rağmen üretkenliğinden hiçbir şey kaybetmiyor 71 yaşına gelmiş olmasına rağmen. Bunu görmek ise gerçekten mutluluk verici. Albümü ilk dinlediğim andan itibaren müzikal deha her notada yüzüme vurdu. Belgeselin ruhuna uygun olarak genel çalışmalarından farklı bir şekilde başlamış kompozisyonlarına ve bu da kendini farklı bir şekilde ortaya koymasını sağlamış. Aslında albüm minimalizmin sınırlarını biraz zorluyor. Fakat temelde kendi kültürüne bağlı kalmaya çalışmış. Bunu en iyi "The Gaze, The Scents"'te ve "The Battle"'da ortaya koymuş.

Senfonik orkestrayla günümüzde neler yapılabilirse yapıyor bu adam. Albümün başındaki "Swans Take Flight"'tan başlayarak sondaki "The Swans Return"'e kadar muhteşem bir dinleti her yanı sarıyor. Yer geliyor obualar kontrolü ele alıyor, an geliyor kemanlar sizi sürüklemeye başlıyor, derken Philip Glass'in kullanmayı çok sevdiği xylophone'lar içinizi kıpraştırıyor neşeleriyle.

Elbette belgeselin kendisiyle birlikte seyredildiğinde Philip Glass'in müziğinin asıl etkisi ortaya çıkacaktır (Bkz: The Illusionist veya Kundun) ancak sadece dinletisi bile inanılmaz hisler doğuruyor insanda. Bu üstadın geç dönemi olarak adlandırabileceğimiz bu zamanlarda yaptığı eserlerin hiçbirini kaçırmamak gerekir bence. Ellerine sağlık.

MP3: Philip Glass - Swans Take Flight
MP3: Philip Glass - The Birth Of The Fawn

Philip Glass'in resmi sitesi
Albümü satın almak için

24.6.08

Esbjörn Svensson ve George Carlin

Son bir hafta hiç iyi gelmedi bana. Önce Esbjörn Svensson'un ölüm haberi geldi. Dalarken hayatını gözlere yuman alabildiğine yetenekli bir müzisyeni kaybettik. Onun acısını tam anlamıyla yüreğimize yerleştiremeden bu sefer George Carlin'i kaybettik. Kısa bir süre içerisinde çok sevdiğim bu iki yetenekli insanı kaybetmek sarstı.

Bu haftasonu taşınmanın verdiği yorgunluk zaten vardı ve üzerine bu da gelince hiç yazı yazasım kalmadı. Eskiden kalan bir yazımı paylaşacağım. Herkesin başı sağolsun.

19.6.08

Eliane Elias - Something For You - Eliane Elias Sings And Plays Bill Evans (Blue Note, 2008)

Bir süredir Caz incelemelerine ara vermiştik. Bunun temel sebebi de diğer türlerde çok ilgimi çeken albümlerin yoğunlukla piyasaya haldır huldur girmesiydi. Hazır şimdi o albümlerin bir kısmını aradan çıkarmışken ufak bir geri dönüş yapalım.

Eliane Elias Brezilyalı yetenekli bir piyanist ve vokal. Aslında işin vokal kısmına nadiren giriyor yumuşak ve güzel ses rengine rağmen. Bunun temel sebebi de piyanoda çok daha başarılı olması. Günümüzün en başarılı bayan Caz piyanistleri arasında yer alıyor.

Birçok Caz sanatçısı gibi o da yolunu New York'a doğru çizmiş ve uzun zamandır orada yaşıyor. Bunun sonucunda da New York'taki Blue Note'un müdavimlerinden. Bugüne kadar da 2 tane Grammy adaylığı olmasına rağmen ödülü olmaması üzücü.

Eliane Elias kendi albümlerinin haricinde 3 tane de yorumlama albümü çıkardı. Bunlardan iki tanesi efsane Antonio Carlos Jobim'in parçalarına adanmış. Bir tanesi de "Brazilian Classics" adı altında derlenmiş. Son ve inceleme konusu albümü ise bir diğer efsane Bill Evans'ın parçalarının yorumlarını içeriyor.

Bill Evans veya gerçek adıyla William John Evans 1900'lü yıllara imzasını atmış efsanevi bir piyanist. Bugün dinlediğimiz birçok başarılı piyanist ve müzisyene ilham kaynağı olmuş bir isim. Eliane Elias'ın işi ise özellikle yorumlanacak parçaların seçimi açısından bir hayli zor olmuş çünkü önünde 50 albümlük dev bir kaynak var.

Albüm boyunca muhteşem bir piyano resitali var diyebilirim. Bill Evans'ın tarzından farklı, kendine has yorumları getirmiş Eliane Elias. Bu özellikle efsanevi "Waltz For Debby"'de gün ışığına çıkıyor. Trio kavramını değiştiren albüme adını veren parçayı Bill Evans'ın ayakkabılarını giyip kendi dünyasını katmış sanatçı.

Eliane Elias'ın arada bir girip çıkan vokali haricinde kontrbas ve baterinin fonda eşlik ettiği piyano şahseserleri birbiri ardına önümüze koyuyor albüm. Elbette kim ne derse desin orjinali, hele Bill Evans ise, tartışılmaz ancak bu da farklı bir ses ve renk katıyor parçalara. Caz seven biri için kaçırılmaması gereken bir huzur dinletisi. Serin bir ilkbahar akşamüstü şöyle ayakları uzatıp dinlemek lazım hafif esinti eşliğinde.

Bu arada albümde Bill Evans'ın daha önce yayınlanmamış 2 tane de çalışması da var. Marc Johnson'ın keşfettiği "Here Is Something For You" ve "Evanesque" ilk defa karşımıza çıktığından ayrı bir güzel oldu bu.

MP3: Eliane Elias Plays Bill Evans - You And The Night And The Music
MP3: Eliane Elias Plays Bill Evans - Evanesque

Eliane Elias'ın resmi sitesi
Eliane Elias @ MySpace
Albümü satın almak için

17.6.08

The Raconteurs - Consolers Of The Lonely (Warner, 2008)

Tennessee kökenli bir grup The Raconteurs. Ama içinde çok yakından tanıdığımız bir sima var ki grubun müzikal yapısı zaten onun çevresinde dönüyor, Jack White (John Anthony Gillis). Daha açık yazmak gerekirse The White Stripes'ın yarısı kendisi. Hatta %95'i de neyse. Meg okur mokur başıma bela olmasın.

Jack White gelmiş geçmiş en iyi 17. gitarist olarak adlandırılıyor. E haliyle el attığı şeyler de güzel oluyor. Ha o listede de gariplik yok değil ama neyse. Bence mesela bir Buckethead olması gerekirdi. Malmsteen keza ve hatta Slash. Ama listede yoklar. Gary Moore bile yok yahu. Neyse. Jack White listede.

The Raconteurs ile çıktığında bilgisi olmayan bendeniz vay be The White Stripes'la benzer rifleri olan bir grup çıkmış diye bir şey bulmuş gibi heyecanlandım. Tabii sonrasında uyanınca tanıyamamış da benzetmiş olmanın verdiği buruklukla hafif soğudum. Ancak yaptıkları müzik gerçekten çok güzel. Aslında kimilerine The White Stripes'ın olması gereken hali. 2 kişilik bir aile grubundan tam teşekküllü Rock grubuna.

Grubun ilk albümü "Broken Boy Soldiers" biraz da Jack White'ın ününün desteğiyle herkesin diline dolandı önce, sonra müziğin güzelliği yorumlarda daha çok yer almaya başladı ve geldik 2. albüme. Albüm bana göre "Broken Boy Soldiers" kadar güzel değil. Ha daha yeni yeni dinliyorum onun da etkisi olabilir. Ama şu bir gerçek, bu albümdeki gitar rifleri çok daha çekici.

Çok enstrümanla Jack White'ı dinlemek biraz daha farklı. Müzikal yapıda Blues'un inanılmaz bir ağırlığı var. Folk da diğer temel etken. Tabii bunların hepsi Rock çatısı altında karşımıza çıkıyor. Albüme adını veren "Consoler Of The Lonely" albümü açıyor ve Jack White şova başlıyor The White Stripes benzeri. Arkasından yine The White Stripes imzası taşısa şaşırmayacağım "Salute Your Solution" var. "Blue Orchid"'i bu kadar mı andırır kardeşim. Farklı bir tondan aynı gitar rifleri. Daha sonradan "You Don't Understand Me", "Old Enough", "The Switch And The Spur", "Top Yourself" ve "Many Shades Of Black" geliyor Folk ve Blues nidalarıyla ve çok daha yavaş bir modda. Aralarında "Hold Up" ezilmiş durumda tek agresif parça olarak. Atlamadan "Many Shades Of Black" nedir ne işe yarar be Jack!

Albümde hatırlayacağım ya da aklımda kalacak 4 parça var. Gerisi açısından ya vasat ya da ortanın biraz üzerinde diyebilirim ancak. Beklentilerimin bir hayli altında bu. Bana göre biraz aceleci davranılmış. Albümü dinlerken akla eski birçok efsanevi isim geliyor ve üstüne Jack White'ı eklediğinde iyi olması bekleniyor ama her halükarda ağzımda yeterince tad bırakmadı. Şimdiden diyeyim bazı parçalar festivallerde gayet güzel olacak ama bu albüm. Neyse hayırlısıyla Ağustos ayının sonunda kendilerini izleyeceğim ve o zaman bir de konserlerini yorumlayabilirim.

MP3: The Raconteurs - Consoler Of The Lonely
MP3: The Raconteurs - Salute Your Solution

The Raconteurs'un resmi sitesi
The Raconteurs @ MySpace
Albümü satın almak için

15.6.08

Sigur Rós - Med Sud I Eyrum Vid Spilum Endalaust (XL, 2008)

316.000 kişilik bir nüfus ve buradan çıkan müzik gruplarını sayarsak herhalde müzik konusunda tartışmasız dünyanın en yetenekli ülkesi diyebiliriz İzlanda'dılar için. Bir ülkeden bu kadar mı çok yetenekli grup çıkar diye düşünmemek elde değil.

Bu 316.000 kişiden 4 tanesi ise bugünün konusunu oluşturuyor, Sigur Rós. Ruha hitap eden senfonik bir Rock yapıları var. Üretkenliğin en üst düzeylerde seyrettiği grup sanatsal olarak da ruhları alabildiğine doyuruyor.

Açıkçası sözlerinden hiçbir şey anlamadığım bir grup. Haliyle İzlandaca bilmediğimden olsa gerek. Ancak burada sonsuz saygı duyuyorum. Müzikleriyle bu kadar ünlü olmalarına rağmen hala sözlerinde kendilerine bağlılıklarıyla dikkat çekiyorlar. Bu sene onları Rock Werchter'de izleyeceğim ve açıkçası hiçbir parçalarına eşlik edememek biraz koyacak ama olsun. Tabii albümün adının anlamını öğrendim en azından "Kulağımızda bir tını ile durmaksızın çalıyoruz".

Grup yeni albümünü bu ayın sonunda çıkaracak. Albümü ilk edindiğimde doğrudan dinlemeye başladım. İlk dinleyişte 2 parçaya hayran kaldım. Müziğin bir sanat olarak icrasında gelinebilecek en güzel noktalarda bunlar Şu ana kadar da 10'dan fazla dinlemiş bir haldeyim albümü ve başından sonuna inanılmaz bir zevk aldığımı itiraf ediyorum gönül rahatlığıyla. Ama "Inní Mér Syngur Vitleysingur" ve "Festival" hala apayrı yerlere sahip bende. Hele "Festival"'daki org, gitar ve baterinin hakim olduğu solo bölümü her dinlediğimde tüylerimi diken diken ediyor. Secdeye gelesim var.

Albümde daha önceki tarzlarından ödün vermeyen bir yapısı var. Tamamen canlı stüdyo çalışmalarının bir ürünü albüm. Albümdeki her çalışma 2008'de kaydedilmiş ve prodüktörleri de Nine Inch Nails'in prodüktörü Flood. Her noktasında insana gayri ihtiyari zevk veren bir albüm. Jón Þór (Jónsi) Birgisson'un Kuzey Avrupa Mitlerinden esip gelen eşsiz vokalinin yanında diğer enstrümanların desteği kelimelerin kifayetsiz kaldığı, hatta sadece saygıdan olsa gerek, açıklamaya bile yeltenmediği duygular yaratıyor insanda.

Albümün başlangıcındaki "Gobbledigook"'da alıştığımız yapıları var. İzlanda'nın kendine özgü Rock yapısı. Arkasından farklı neşesiyle "Inní Mér Syngur Vitleysingur" geliyor keman ve xylophone'un etkisiyle. "Góğan Daginn" ile melankoliye uzanıyor Sigur Rós Akustik Rock ile. Derken "Viğ Spilum Endalaust" başlıyor ve sözlerindeki şiirselliğe ve müzikalliğe hayran kalıyorum. Bana küfrediyor bile olsa böyle küfre saygı duyarım. "Festival"'e artık değinmeye gerek bile görmüyorum. "Suğ í Eyrum" yine destansı bir vokalle geliyor aksak vuruşların ve kuş tüyü yastık tarzındaki piyanonun yanında.

"Ára Bátur" ile piyano eşliğinde yumuşak duygulara devam ediliyor. Yoğun duyguların insanları bu İzlandalılar orası kesin. "Illgresi"'de Akustik Rock'a dönüş yapıyoruz. Reykyavik'te ilkbahar ve karlar eriyor. "Fljótavík" senfonik Rock için gayet uygun bir örnek. Kayıp gidiyor sakince vokal ve piyano. Albümün ortasından itibaren devam eden melankoli ve dinginlik "Straumnes"'te de şaşmıyor. Albümdeki tek vokalsiz parça yoğun bir selle alıp götürüyor duyguları. Kapanış parçası "All Alright" ise isminden anlaşılabileceği gibi ilk bakışta adını anlayabildiğim 2. parça albümdeki.

Albümü gidin alın, dinleyin, dinletin, tanıdığınız organizatör varsa sabah akşam baskı yapın. Müzik açısından ne güzel bir sene geçiriyoruz, muhteşem albümler, muhteşem konserler. Daha cuma gecesi Mark Knopfler konserinde inanılmaz dolu bir Kuruçeşme'de çocukluğumdan beri hayranı olduğum abimi dinledim. O gitarı vuran ışıkta parladıkça ulvi bir şeyin içimde koptuğunu hissettim. Bunun tadını çıkarın.

MP3: Sigur Rós - Inní Mér Syngur Vitleysingur
MP3: Sigur Rós - Festival

Bonus Mp3: Kronos Quartet Plays Sigur Rós - Flugufrelsarinn

Sigur Rós'un resmi sitesi
Sigur Rós @ MySpace
Albümü satın almak için

13.6.08

Alva Noto - Unitxt (Raster Noton, 2008)

Carsten Nicolai'in projesi Alva Noto deneysel elektronik müzik konusunda tad veren isimlerden biridir. Aslında sadece müzikal anlamda kendisini incelemek tam anlamıyla doyurmuyor çünkü çalışmalarına ek olarak olarak görsel öğelere de çok fazla yer veriyor.

Carsten Nicolai müziğe tamamen bilimsel yönden yaklaşıyor. Osilatörler ile sesleri zaman ve boşluk kavramlarından yararlanarak farklılaştırıyor. Çalışmalarını matematiksel bir tabanda düzenleyerek ritmik yapıları tamamıyla yerine oturtuyor.

İşin fazla ilgi ve bilgi sahibi olamadığımız bölümlerini geçtikten sonra Alva Noto ya da Carsten Nicolai neler yapar neler eder ona girelim. Öncelikle kendisini Ryuichi Sakamoto ile yaptığı çalışmalarla tanıdım. Açıkçası bireysel çalışmalarına göre daha dinlenebilir bir hal vardı onlarda. Bireysel çalışmalar ise yoğun bir biçimde deneysellik temelinde. Hiç ödün vermeden.

Albüm de bu çalışma özünden hiçbir fire vermemiş. Clicks & Cuts'ın yanında yoğun bir Glitch havası var. %100 elektronik bir dünya yaratmış. Aksak vuruşlar albümün her yerinde elektronik yapıya eşlik ediyor. Fransızca vokaller (Carsten Alman) ile birlikte bazı çalışmalarda Hip Hop etkisi var ama yemezler. Deneyselliğin dibinde bir Hip Hop.

Birkaç kere dinlemek için uygun ama sürekli dinlenirse insanda robotsal hareketlere yol açabilir. Yine de elektronik müzik sevenler ve değişik şeylere açık olanlar için gayet uygun bir albüm. Diğer Alva Noto albümleri gibi 3-4 parçadan değil de 26 parçadan oluşması ise ufak bir yenilik olmuş o kadar.

MP3: Alva Noto - U 07
MP3: Alva Noto - U08-1

Alva Noto'nun resmi sitesi
Alva Noto @ MySpace
Albümü satın almak için

11.6.08

The Herbaliser - Same As It Never Was (K7, 2008)

Eskiden Jake Wherry ve Ollie Teeba'dan oluşan, şimdilerde ise 5 kişilik bir gruba dönüşen The Herbaliser, Hip Hop, Caz ve Funk ikilisi her çalışmalarıyla ortalığı karıştırmaktan hoşlanıyor. 10 yıldan uzun süredir çoğunlukla Ninja Tune etiketinden bizleri şaşırtmaya devam ediyorlar. Yeni albümleri K7 etiketiyle yayınlanıyor ama herhangi bir değişim yok.

Grup bugüne kadar 5 albüm çıkardı ve 2002'de çıkardıkları "Something Wicked This Way Comes" bunların arasından açık ara sıyrılmayı başarıyor. Bu albümle yoğun şekilde dikkat çektiler. Zaten bu dönem de Ninja Tune'un artık iyice diğer plak şirketleri arasından sıyrıldığı ve özel bir yer edindiği döneme denk geliyor.

Albüm The Herbaliser'ın ilk defa Ninja Tune haricinde bir plak şirketiyle çalışmasına ışık tutuyor. Ayrıca The Herbaliser bu albüm öncesinde 2 kişilik bir gruptan 5 kişilik bir "Big Band" oldu. Albümün adı da bu iki önemli değişimin neticesinde daha bir anlamlı, artık hiçbir şey eskisi gibi değil. Bu devinim de albüm içerisinde kendisini açıkça gösteriyor. Grup artık tadından yenmez bir hal aldı. Bu yaz şimdiden 6 yerde konser verecekler ve bu konserlerden sonra gelecek yorumlar grubun yerini bize daha açık gösterecek.

İnanılmaz bir enerji, hareketlilik, kıvraklık. Hatta bir nebze de hafif meşreplik. Albüm böyle tamamen. Açılış parçası ve albüme adını veren "Same As It Never Was"'dan başlayarak 12. parça "Stranded On Earth"'e gelene dek pür neşe ve güneşli hava devam ediyor. Bir Funk, bir Groove derken sallanmamak elde değil. Orgone'den sonra böylesine güzel bir albüm dinlemek Groove ettirdi beni adeta. Mutlaka dinleyin, hayatın tadını çıkarın.

MP3: The Herbalizer Ft Jessica Darling - On Your Knees
MP3: The Herbalizer Ft Yungun Aka Essa - Just Won't Stop

Same As It Never Was albümünün resmi sitesi
The Herbalizer @ MySpace
Albümü satın almak için

8.6.08

Renfro - Mathematics (Meltwater, 2008)

Vokalde Tim Branney ve müzikal altyapıda Atom-James Draper'dan oluşan Renfro aslında bir MySpace keşfi ama hazır albümleri de elime gelmişken onları farklı bir şekilde incelemek istedim. Yeni kurulan Meltwater Records'dan 16 Haziran'da çıkacak albümleri.

İkilinin parçalarını ilk olarak dinlediğimde vuruldum diyebilirim. Albüm şu ana kadar birçok olumlu yorum aldı. Okuyacağınız üzere ben de yenilerini ekleyeceğim buna.

Son dönemde benzeri türlerden birkaç albüm inceledim ve öncesinde de özellikle Morr Music ve City Centre Offices temelli birkaç inceleme burada yer buldu. Flica ve Nordik'in yanında bu albümde güzel bir noktada bizimle buluşuyor. Aslında bu iki isme göre daha Dream Pop havasındalar. Ancak bunda en önemli etken vokal. Yoksa elektronik altyapı açısından dağlar kadar fark yok.

Avant garde ve Electro Acoustic yapı albümün tamamında etkin. Bunun yanında ses kesiti kullanımı da oldukça yoğun. Bunların hepsi Tim'in yumuşak vokaliyle birleştiğinde ise ortaya gayet olgun bir hava çıkıyor. Yeni oluşan bir grup için çok gelişmiş veya en azından üzerinde çok çalışılmış diyebilirim.

Elektronik altyapılar ne kadar doğallık içermiyor diye iddialar ortaya konulduysa da bu albümde sadece enstrüman olarak karşımıza çıktıklarını ve vokale eşlik ettiklerini söyleyebilirim. Doğallıktan en ufak ödün verilmemiş. Bu açıdan Porn Sword Tobacco benzerliği dikkat çekiyor. Ancak Renfro destansı melodiler yerine daha kompakt, küçük ama etkileyici melodileri tercih etmiş.

Bu arada albüm çıkışına hazırlık açısından bazı parçaların aralarında Christian Fennesz, Marsen Jules, Porn Sword Tobacco gibi isimler tarafından düzenlemeleri yapılıyor. Albümün yanında böyle bir single serisi de gayet güzel olacaktır buna kuşku yok. Sonuçta gerek albüm, gerek uzantıları mutlaka dinlenesi bir müzikal şölen yaratıyor bizlere. Elektronik müziğin alternatif dünyasında güzel bir gezinti için özel bir yol arkadaşı olabilir bu albüm.

MP3: Renfro - Broken Little Pieces
MP3: Renfro - Add/Subtract

Renfro @ MySpace
Albümü satın almak için

5.6.08

Tindersticks - The Hungry Saw (Beggars Banquet, 2008)

Tindersticks geç tanıştığım gruplardan biri. Yaklaşık 4 sene önce Yeni Melek'teki konserlerine gittiğimde dinlemeye başlayalı 5-6 ay olmuştu, aşık olalı da. O zamandan beri sevdiğim gruplardan biridir müziğinin yalınlığı ve bir o kadar anlamlılığı sebebiyle. Şatafata kaçmadan, diyeceğini az öz diyen gruplardan biri.

Tindersticks Folk Rock ve Soft Rock çizgisinde gidip geliyor ancak Senfonik Rock'a da çoğu zaman göz kırpıyor. Bir yanda bariton Dave Gahan, diğer yanda bariton Stuart Staples ve birbirinden çok farklı iki yorum.

İngiliz grup ilk baştan beri müzikal anlamda zenginliği temel alıp bunun üzerine kulağı okşayan çalışmalar yapıyor. Kendi adlarını taşıyan ilk iki albümleri ile müzikal yapılarını ortaya koydular ve o dönemde ciddi bir boşluğu doldurdular. Arkasından gelen "Curtains" ise bana göre en değerli albümlerinden biri ama genele pek uymadı gibi.

Tindersticks'in tarzı romantik ve depresif modların arasında gidip geliyor genel olarak. Hatta oranlasak %50-50 bir hal çıkabilir ortaya. Elbette bu sebeple belirli bir dinleme sürecinin üzerine çıkıldığında bünyede yan etkileri de oluyor. Fakat ne romantikliği ne de depresifliği aşırı yoğun olmadığından bu eşik oldukça yüksek. Yani her ne kadar sesleri ve yorumları muhteşem olsa da bir Elton John ya da Rufus Wainwright'tan daha uzun süreli dinlenebiliyor.

Albüme gelince tam bir Tindersticks kaydı. Bugüne kadar yaptıklarıyla %98 örtüşen bir çizgide tüm albüm ve çok güzel bir müzikal yapısı var. Huşu içinde dinledim tüm albümü. Zaten "Yesterday Tomorrows" ile başladığında ben de ayran ayran bakmaya başlamıştım. Sözleriyle ve melodisiyle çok başarılı. Orkestral yapısı ise beni çok etkiledi. Arkasından "The Flicker Of A Little Girl" derken çello ile "Feel The Sun" ve ardı arkası kesilmeden diğer parçalar geliyor. Albümde vokalsiz tek parça "The Organist Entertains" ama o da diğerleri kadar duygusal. Neticesinde güzel bir duygusal devinim yaşamak için mutlaka dinlenesi bir albüm.

MP3: Tindersticks - Yesterday Tomorrows
MP3: Tindersticks - The Hungry Saw

Tindersticks'in resmi sitesi
Tindersticks @ MySpace
Albümü satın almak için

2.6.08

Avishai Cohen - Gently Disturbed (Sunny Side, 2008)

Daha önce "As Is Live At The Blue Note" konser albümünü incelediğim İsrailli bassist Avishai Cohen yeni albümünü 20 Mayıs'ta piyasaya sürdü. Albümün özelliği ise yeni oluşturduğu trio ile çıkardığı ilk albüm olması. Bas gitarda yer alan Cohen'e bateride Mark Guiliana, piyanoda ise Shai Maestro (Şekilli bir soyadı, İbrahim Tatlıses misali) eşlik ediyor.

Günümüzün en yetenekli ve üretken basistleri arasında yer alan Avishai Cohen eteğindeki tüm taşları dökmüş bu albümde. Açıkçası "As Is Live At The Blue Note"'a kıyasla bas gitar burada çok daha önde yer alıyor. Cohen'in yeteneklerini sergilemesi için kendisine yer açmış trionun geri kalanı. Bu da albümde kendisini oldukça güzel göstermiş.

Albümdeki tüm parçalar ya Cohen ya da Trionun tamamı tarafından yazılmış, tek parça hariç. O da eski bir İsrail türküsü olan "Gently Disturbed". Albüm melodik açıdan çok yoğun. Bunun en iyi örnekleri bana göre "Lo Baiom Velo Balyla" ve "Eleven Wives". Dinlerken etrafınızı saran muhteşem bir yapıları var.

Albüm oldukça neşeli diyebilirim. Caza çok farklı bir bakış açısı getirmiş albüm boyunca. Yoğun biçimde folk öğeleri var melodilerde her ne kadar çalgısal anlamda yer almasalar bile. Bu yeni bakış açısı kulağımda bir hayli de hoş geldi açıkçası. Albümü çok benimsedim. Küreselleşmenin yoğunluğunda yerelleşmeye dönüş gittikçe daha fazla sarıyor etrafımızı ve böylece ortaya çıkan deneysel çalışmalar (Her deneysel abstrakt değildir) arasından bu tarz güzelliklerin de gün ışığına çıkması memnun ediyor.

Bu arada albümde bir de minimalizm benzeri bir temaya bağlı olan "The Ever Evolving Etude" var. Kronos Quartet tadı veriyor belirli bölümlerinde ancak tüm trio olaya vaki olduğunda kendi havalarına sokuyorlar çalışmayı.

Valla erken öten horozun kafasını, erken konuşan eleştirmenin de kulağını keserlermiş ama bana göre 2008'in önemli Caz kayıtlarından biri olacak bu albüm. Ulvi bir dinleti sunuyor yeni sınırlarda. Mutlaka edinmenizi ve dinlemenizi tavsiye ederim.

MP3: Avishai Cohen - Lo Baiom Velo Balyla
MP3: Avishai Cohen - Eleven Wives

Avishai Cohen'in resmi sitesi
Avishai Cohen @ MySpace
Albümü satın almak için