Mart 2008 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Mart 2008 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

17.6.08

The Raconteurs - Consolers Of The Lonely (Warner, 2008)

Tennessee kökenli bir grup The Raconteurs. Ama içinde çok yakından tanıdığımız bir sima var ki grubun müzikal yapısı zaten onun çevresinde dönüyor, Jack White (John Anthony Gillis). Daha açık yazmak gerekirse The White Stripes'ın yarısı kendisi. Hatta %95'i de neyse. Meg okur mokur başıma bela olmasın.

Jack White gelmiş geçmiş en iyi 17. gitarist olarak adlandırılıyor. E haliyle el attığı şeyler de güzel oluyor. Ha o listede de gariplik yok değil ama neyse. Bence mesela bir Buckethead olması gerekirdi. Malmsteen keza ve hatta Slash. Ama listede yoklar. Gary Moore bile yok yahu. Neyse. Jack White listede.

The Raconteurs ile çıktığında bilgisi olmayan bendeniz vay be The White Stripes'la benzer rifleri olan bir grup çıkmış diye bir şey bulmuş gibi heyecanlandım. Tabii sonrasında uyanınca tanıyamamış da benzetmiş olmanın verdiği buruklukla hafif soğudum. Ancak yaptıkları müzik gerçekten çok güzel. Aslında kimilerine The White Stripes'ın olması gereken hali. 2 kişilik bir aile grubundan tam teşekküllü Rock grubuna.

Grubun ilk albümü "Broken Boy Soldiers" biraz da Jack White'ın ününün desteğiyle herkesin diline dolandı önce, sonra müziğin güzelliği yorumlarda daha çok yer almaya başladı ve geldik 2. albüme. Albüm bana göre "Broken Boy Soldiers" kadar güzel değil. Ha daha yeni yeni dinliyorum onun da etkisi olabilir. Ama şu bir gerçek, bu albümdeki gitar rifleri çok daha çekici.

Çok enstrümanla Jack White'ı dinlemek biraz daha farklı. Müzikal yapıda Blues'un inanılmaz bir ağırlığı var. Folk da diğer temel etken. Tabii bunların hepsi Rock çatısı altında karşımıza çıkıyor. Albüme adını veren "Consoler Of The Lonely" albümü açıyor ve Jack White şova başlıyor The White Stripes benzeri. Arkasından yine The White Stripes imzası taşısa şaşırmayacağım "Salute Your Solution" var. "Blue Orchid"'i bu kadar mı andırır kardeşim. Farklı bir tondan aynı gitar rifleri. Daha sonradan "You Don't Understand Me", "Old Enough", "The Switch And The Spur", "Top Yourself" ve "Many Shades Of Black" geliyor Folk ve Blues nidalarıyla ve çok daha yavaş bir modda. Aralarında "Hold Up" ezilmiş durumda tek agresif parça olarak. Atlamadan "Many Shades Of Black" nedir ne işe yarar be Jack!

Albümde hatırlayacağım ya da aklımda kalacak 4 parça var. Gerisi açısından ya vasat ya da ortanın biraz üzerinde diyebilirim ancak. Beklentilerimin bir hayli altında bu. Bana göre biraz aceleci davranılmış. Albümü dinlerken akla eski birçok efsanevi isim geliyor ve üstüne Jack White'ı eklediğinde iyi olması bekleniyor ama her halükarda ağzımda yeterince tad bırakmadı. Şimdiden diyeyim bazı parçalar festivallerde gayet güzel olacak ama bu albüm. Neyse hayırlısıyla Ağustos ayının sonunda kendilerini izleyeceğim ve o zaman bir de konserlerini yorumlayabilirim.

MP3: The Raconteurs - Consoler Of The Lonely
MP3: The Raconteurs - Salute Your Solution

The Raconteurs'un resmi sitesi
The Raconteurs @ MySpace
Albümü satın almak için

31.5.08

VA - You Don't Know - Ninja Cuts (Ninja Tune, 2008)

Ninja Cuts, Ninja Tune'un toplama albüm serisi. You Don't Know ise bu serinin 5. albümü. Bu seriden bugüne kadar hiçbir kötü toplama çıkmamış olmasının verdiği rahatlıkla albümü dinlemeye başladım tee ne zaman ve anca inceleme zamanı geldi.

Albüme gelince. Albüm Ninja Cuts'ın son dönemde neler yaptığına, hangi çizgiyi izlediğine ve gelecekte de nereye gideceğine ışık tutuyor. Albümde Ninja Tune'dan tanıdığımız birçok isim var zaten. Bonobo, Zero dB, Amon Tobin, The Herbaliser, Hexstatic, The Cinematic Orchestra vs.

Big beat, DnB, Breakbeat, Dub, Funk, Hip Hop, Rap, Folk Rock, IDM, Turntablism, Downtempo, Electro Punk, Jazzy House, Synth Pop, New Beat ve Techno derken ne ararsanız var bu albümde. Ayrıca çalışmalar belirli bir tür düzeneğinde sıralanmadığından benim gibi türler arası sert geçişlere bağışıklığı olan biriyseniz gayet de güzel oluyor.

Albümde 3 disk arasından ilkini açık ara daha çok beğendiğimi söyleyebilirim. Fakat diğer disklerde de bolca cevher mevcut. Belki de ilk diski daha çok dinlediğimden böyle düşünüyorum ama yine de kararımda sabitim. Üçüncü diskin biraz daha Downtempo modunda olması zaten şansını zorlaştırmıştı ilk diskin enerjisinden sonra. İşin ilginci haberim bile olmayan ama bundan sonra ilgiyle izleyeceğim birkaç sanatçıyı da öğrendim bu albüm sayesinde.

Aşağıda her albümden ikişer parça ekledim tadımlık. Ama imkan olsa tüm albümü eklerdim. Gönlümden geçen o. Mutlaka dinlenmesi gereken bir toplama albüm bana göre. Özellikle de Ninja Tune'un ne kadar başarılı ve özel bir plak şirketi olduğu düşünülürse bu plak şirketinin bugününü ve geleceğini yansıtan bir çalışma daha da önemli hale geliyor.

Disk 1:

MP3: Ghislain Poirier Ft Face-T - Blazin' (Modeselektor Remix)
MP3: Spank Rock - Bump (Switch Remix)

Disk 2:
MP3: Hexstatic Ft Juice Aleem - Distorted Minds (Zero DB Remix)
MP3: Coldcut - Just For The Kick (Original Version)

Disk 3:
MP3: The Cinematic Orchestra - Breathe (Susumu Yokota Remix)
MP3: Blockhead - Sunday Seance

Ninja Tune'un resmi sitesi
Albümü satın almak için

7.5.08

DeVotchKa - A Mad & Faithful Telling (Anti, 2008)

Son 4 senedir insanlar nelere yöneliyor dersek bir tanesi de kesin Balkan ve Çingen müzikleridir. Bu dönemde çıkan ve dünya çapında üne kavuşan grupları şöyle bir düşünsek, Beirut, Gogol Bordello vs. bu da durumu açıklıyor. Elbette Gogol Bordello daha önce kurulmuştu ama bu dönemde yıldızı parladı. Keza DeVotchKa da öyle. 1997'de kurulan grup son 3 senedir yükselen bir ivmeye sahip. Üstelik hem Çingen, hem Balkan, hatta Yunan ezgilerine rastlamak mümkün. Üçü bir arada Nescafe gibiler. Başarı kaçınılmaz.

DeVotchKa kimdir dersek 4 tane zıppır. Neden zıppır çünkü bildiğim kadarıyla çingene değiller. En azından Gogol Bordello bu şekli tuttuyordu. Zach Condon misali bir durum var karşımızda. Ama şu var ki dinlerken herhangi bir şey fark ediliyor mu dersek cevap kesinlikle hayır.

Grup Gogol Bordello'dan çok daha hafif bir Rock versiyonunu benimsiyor ve tüm Çingen, Balkan neşesiyle bunu bizlere sunuyor. Dünyanın en güzide müzik türlerinden biri ve en kolay dans ettiren müziği olarak bu müziği başarılı ellerden dinlemek muhteşem bir zevk. DeVotchKa da bu noktada çok iddialı.

Yahu vıdı vıdı yapmaya ne hacet, albüm "Basso Profundo" ile bir başlıyor, ondan sonrası bitmiş gitmiş. Eller kollar havada. Prrrrrrrrrr diye bağıran sesleri duymak ve sahnede dans eden grubu hayal etmek mümkün. Arkasından Zach Condon misali bir Balkan Folk havası geliyor "Along The Way" ile. Trompetler dolduruyor kolonları ve ardından evi. Ama albümü saymaya devam edersek habire eğlence ve neşeden başka bir şey yok. Örneğin bir "Head Honcho" var ki Tarantino filmlerinden çıkmış girişi ve nirvanaya ulaştıracak devamıyla insanüstü. Cenazem olduğu gün çalınması istediğim parçalardan biri olabilir. Geldim, eğlendim, gittim. Bu güzel hayatın anısına siz de eğlenin misali bir ulvi parça.

Fazla göz önünde olmamasına rağmen mutlaka dinlenmesi gereken, edinmeyenin çok şey kaçıracağı bir albüm. Hayat zevk almak için var. Alın zevki, gerisi zaten kendiliğinden gelir.

MP3: DeVotchKa - Basso Profundo
MP3: DeVotchKa - Head Honcho

DeVotchKa'nın resmi sitesi
DeVotchKa @ MySpace
Albümü satın almak için

4.5.08

Gnarls Barkley - The Odd Couple (Atlantic, 2008)

"St.Elsewhere" ile ortalığı kasıp kavuran bir ikili geliyor şimdi, Danger Mouse ve Cee-Lo, yani Gnarls Barkley. Gospel vokali kültüründe yetişmiş Cee-Lo'nun vokalinin üzerine Danger Mouse'un oturttuğu müzikal bakış açısı özellikle "Crazy" adlı parçayla herkesin dilinde dolaşıyordu. Ama inanılmaz bir çıkış albümünden sonra olacaklardan yine onlar sorumluydu. Sorumluluk bilinçleri de yüksekmiş, bunu öğrendik "The Odd Couple" sayesinde.

İkili her ne kadar Pop'a yakın görünüyorsa da bir o kadar uzaklar. Gospel vokali, Rap ve old skool Trip Hop birleşimi bir müzikal yapıları var. Ama genele de uygun geliyor ilginç olarak. Albümde de bunu sonuna kadar kullanmışlar. "Charity Case" ile başlayan ve 70'lerin Funk dönemini hatırlatan hava albüme doğrudan ısındırıyor. Arkasından "Portishead" ile birlikte yapılmış izlenimi veren ve hayran kaldığım "Who's Gonna Save My Soul" var ve burada Cee-Lo vokali tavan yapıyor. "Going On"'a geldiğimizde işte bu karmaşık müzik yapısının popüler kültüre teğet geçtiği noktaya geliyoruz. Eğlence de eğlence.

Bunların yanında albümde "Would-Be Killer", "Surprise" ve "Blind Mary" gibi yine güzel çalışmaların aksine "Open Book" ve "Whatever" ciddi olarak sırıtan bir halde. Ama albümün genelinde güzel müzik ve çok güzel parçalar var. Bence kaçırılmaması gerekiyor. Müzikal açıdan doyurucu, yetenek açısından ise üst düzeyde. Rock Werchter'de kendilerini Neil Young'la aldatacağım için de şimdiden özür dilerim.

MP3: Gnarls Barkley - Charity Case
MP3: Gnarls Barkley - Who's Gonna Save My Soul

Gnarls Barkley'in resmi sitesi
Gnarls Barkley @ MySpace
Albümü satın almak için

28.4.08

Stephen Malkmus & The Jicks - Real Emotional Trash (Matador, 2008)

Sakin ve dingin bir Rock tarzının temsilcilerinden Stephen Malkmus 19 yıllık uzun kariyerine Pavement grubunda en tepeden başladı ve daha sonra adım adım birkaç merdivenden geri indi Solo kariyerine geçtiğinde. Bunun temel sebebi de genel olarak yaşanan sendrom. Ancak son 2 albümdür eskiyi aratmayan bir yükselişte olduğunu söylemekte sakınca görmüyorum.

Hala çiçek çocukları döneminden kalma çalışmalarıyla dinleyene Woodstock konserlerini hatırlatmakta ısrar ediyor. Bu benim için en ufak problem yaratmıyor yaşça o dönemleri kaçırdığım ve yaşamak istediğim için.

55 dakikalık albüm boyunca güzel müzik dinleme imkanı var. Hem de gayet güzel. Stephen Malkmus'un The Jicks ile giriştiği birliktelik başarılı sonuçlar doğurmaya başladı. Genel olarak Blues veya Folk kökenli bir Rock yapısı var. Gitar çalışındaki özgünlük sebebiyle de gerek Pavement döneminde, gerekse şimdi fark edilen bir hali vardı.

Stephen Malkmus'un kafasına koyduğunu çalan, özgürlükçü yapısı albümde yeteneğiyle buluştuğunda güzel sonuçlarla bizi karşılıyor. Albüme adını veren "Real Emotional Trash" bunun en güzel örneği. Bunun yanında albümün açılış parçası "Dragonfly Pie" da çok iyi. Ama örneklemeler bununla kalmayabilir. Bir "Baltimore", bir "Elmo Delmo" albüme anlam katan çalışmalar. O değil de Jimi Hendrix dinleyesim geldi benim. Ellerine sağlık Malkmus abi.

MP3: Stephen Malkmus & The Jicks - Dragonfly Pie
MP3: Stephen Malkmus & The Jicks - Real Emotional Trash

Stephen Malkmus'un resmi sitesi
Stephen Malkmus @ MySpace
Albümü satın almak için

24.4.08

The Grid - Doppelganger (Some Bizarre, 2008)

Zamanında "Swamp Thing" ile ben lisedeyken fırtına gibi esen The Grid çok uzun bir aradan sonra yeniden karşımıza çıkmaya heveslenmiş. Böyle uzun aralar ve geri dönüşler genel olarak pek tutmuyor. The Grid'in duruma bakma zamanı ise geldi.

The Grid Soft Cell'in eski üyesi David Ball ve Richard Norris'ten oluşuyor. 1988'de kurulan grup ilk albümünü 1990'da yayınladıktan sonra 1995'te 4. albumunu yayınlıyor ve sonrada derinlere gömülüyor. Grup ancak David Ball neredeyse 50 yaşına girecekken yeniden ortaya çıktı. Vay canına dememek elde değil.

Doppelganger albümü aslında geçmişteki eğlenceli elektronik müzik bakış açısının bir uzantısı. Bunca aradan sonra hala böyle devam edebilmeleri takdire şayan. Albümde farklı tarzlarda ve altyapılarda çalışmalar var. Bunun yanında temel öğe olan olumlu bakış açısı da aynı şekilde devam ediyor.

Elbette eskiye oranla yaşlanmış olmalarının etkisinden midir bilinmez ama daha ağır ritmdeler. Bunun yanında Funk ve Disco unsurları çok daha etki kullanılmış ve bu arayı iyi kapatmışlar. Buna iki örnek "8 Miles From Memphis" ve "Vibration" adlı parçalar. Her yanlarından Funk akıyor. Hatta "Vibration" biraz da modern New York ElectroFunk'ına da benziyor. Bunun yanına Soft Cell'in devamı gibi duran ve hafif yavan bir Trance'i andıran "Pleasure Control" da var ne yazıkki. 1998'in Paul Van Dyk'ından esinlenmeler var sanki. Ancak olumsuzluklar genel olarak bununla sınırlı.

Tabii dürüstçe söylemek gerekirse günümüzün gerisinde kalan bazı noktalar göze çarpıyor. İleriye dönük bir çalışma değil kesinlikle. Ama 13 seneden sonra ilk albümünü çıkartan bir gruptan bundan iyisini beklemek haksızlık olur. Tabii yaptıklarının elektronik müziğin bir uzantısı olduğu ve bu türün onların son albüm çıkardığından beri inanılmaz bir devinimle ilerlediğini de hesaba katmak lazım. Adamlar Minimalist parçalar yapmaya başlayacak değiller ya.

Diğer dokundukları türler arasında o yıllarda yeni yeni göze batan IDM'e yakşalan basit altyapılı "Slinker" ve "Closer" var. "Closer"'da biraz Pop yan etkisi de var. Oldskool Electro semalarında gezinen ve LFO'yu andıran "Pure Statik" dinlenebilir. En olmadı The Orb'un geçmiş dönemlerine uzanan geniş melodili "Mighty Heroik" ve yeni dönemlerinden "Three Floors Above You" da dikkat çekiyor. Sonuçta sadece bana yeniden "Swamp Thing"'i dinlettiği için bile ısındım albüme. Eskiye ve bugüne uzanan çalışmalarıyla da hoş bir yere sahip oldu bu sene için.

MP3: The Grid - 8 Miles From Memphis
MP3: The Grid - Vibration
Bonus MP3: The Grid - Swamp Thing

The Grid @ MySpace
Albümü satın almak için

10.4.08

Junkie XL - Booming Back At You (Nettwerk, 2008)

Hollandalı elektronik müzik produktörü Tom Holkenborg, Junkie XL takma adıyla 5. stüdyo albümünü çıkardı. Aslına bakarsanız o soyadıyla takma ad kullanmasına şaşırmıyorum. Pazarlama açısından zor olurdu. Ünlenmesine sebep olan Elvis'in "A Little Less Conversation"'ına yaptığı düzenleme bile bu kadar etkili olamazdı bence. Neyse.

Albüm yeni kurulan Nettwerk adlı plak şirketinden çıktı. Albüm elektronik müziğin daha popüler kanadında yer alıyor haliyle Junkie XL'in daha önceki çalışmaları gibi. Bu bakımdan da farklı bir boyutta incelemek gerekiyor. Sanatsal güzellik aramak komik ve gereksiz olur çünkü onun için yapılmamış.

Albüme bu açıdan bakıldığında güzel çalışmalar var. Özellikle albümün başındaki çalışmaları bir hayli duyabilirsiniz Antoine Clamaran, David Guetta ve Bob Sinclar gibi Fransız DJ'lerden. "Booming Right At You" ve "Cities In Dust" bu yaz çok fazla duyulacak gerek orjinal gerekse yakında çıkması doğal olan düzenlemeleriyle.

Albümde ilk dört parçadan sonra bir anda ağırlaşma başlıyor. Fakat ilginçtir bu yavaşlamaya sebep olan "Mad Persuit" farklı olmasına rağmen müzikal açıdan birçoğundan daha güzel. Albümde cidden başarısız olarak dikkatimi çeken "No Way". Hani gerçekten ne işe yaradığını anlamadım. Buna bir nebze Synth Pop çakması "Not Enough" da destek veriyor ama bunlar haricinde gerçekten amacına uygun çalışmalarla dolu güzel bir albüm.

MP3: Junkie XL - Mad Persuit
MP3: Junkie XL - Booming Right At You

Junkie XL'in resmi sitesi
Junkie XL @ MySpace
Albümü satın almak için

4.4.08

Fireflight - Unbreakable (Flicker, 2008)

Fireflight Amerika'da iyice gaz alan bir grup. Gospel ve Christian Rock yapıyorlar. Açıkçası haklarında bir hayli laf döndü dolaştı. Ben de dinleyeyim dedim. Normalde ters teper ama bu sefer nedense merak ettim.

Gospel Rock ve Christian Rock'tan ne anlarım diye düşündüm. Sonra buradan bir baktım bu türdeki grup isimlerine ve bildiğim bir tek grup bulamadım. Bu da güzel. Hiç bilmediğim bir tür. Objektif olabilirim iyice.

Fireflight agresif bir tarza sahip. Grubun bayan vokali kullanması ise koro bölümleri hariç yumuşak bir hava katıyor. Zaten müzik de koro bölümleri hariç genel olarak dingin ama koro bölümlerinde gitar rifleri coştukça coşuyor.

Şöyle bir bakıyorum da, Evanescence'a Avril Lavigne vokali koyulmuş gibi. Hadi Blink 182'den biraz daha az Pop Rock havası var, haklarını yemeyelim ama koro bölümleri hariç tam Avril Lavigne diyebilirim. Hani dinlenir mi, dinlenir, ama olmazsa ne olur, hiç. Bence ince bir ayarla ve vokalde yapılanmayla Hard Rock'a adım atarlarsa daha iyi olacak. Arada derede bana uymuyor. Ya da uyuyor aslında da bu sefer uymadı. Özel bir şey değil çünkü.

Bir grup dinleyerek bir tür anlaşılamaz ancak Gospek/Christian Rock'a ilk adımım hayırlı olmadı. Bugüne kadarki grupları bilmemem de pek iyi bir gösterge değil her ne kadar feriştah olmasam da.

MP3: Fireflight - You Gave Me A Promise
MP3: Fireflight - Unbreakable

Fireflight'ın resmi sitesi
Fireflight @ MySpace
Albümü satın almak için

2.4.08

Borko - Celebrating Life (Morr Music, 2008)

Björn Kristjánsson Reykyavik'ten kulaklarımıza esen bir alçak basınç rüzgarı. Borko adlı projesiyle ilk albümünü Morr Music'ten çıkardı ve kendi deyimiyle de oldukça heyecanlı an itibariyle.

Morr Music yapı itibariyle elektronik müziğin alternatif ve sakin yönlerinde gezinmeyi seven ve bu yönde albümlere yer veren bir plak şirketi. Bu bakımdan genel olarak Kuzey Avrupalıların CCO ile birlikte en çok yöneldikleri plak şirketi konumunda.

İşin ilginç tarafı, bu albümü Ipod'umda ilk defa Helsinki'den bir toplantı için Anjalankoski'ye giderken dinledim. Finlandiya'nın o eşsiz ama bir o kadar da durgun doğasını seyre dalmışken bu adamların neden bu tür müziklere yöneldiklerini bir kez daha anladım. Çevrelerinde ne görüyorlarsa onu canlandırıyorlar çalışmalarında. Porn Sword Tobacco'dan Henrik'in Isveç'te bir orman içinde yer alan stüdyoda çalışma yapması da bu yüzden.

Gelelim Borko'nun neler yaptığına. Önde yer alan gitara arkadan gelen karamsar bir elektronik altyapı var parçalar boyunca. Arada trompetten de destek alıyor bu konuda "Spoonstabber" parçasında olduğu gibi.

Albümdeki parçaların çoğu zevkli ve rahat bir dinlence sağlıyor. Elbette rahat derken bu benim açımdan. Arada sesi yükselen gitar rifleri bana gayet güzel geldi ama herkes bu kadar rahat olmayabilir. Ancak harmonik açıdan başarılı bir uyum olduğundan içinde kaybolduğunuzda sakince götürüyor sizi uzaklara.

"Spoonstabber", "Sushi Stakeout", "Dingdong Kingdom" Daha önce bu sayfalarda tavsiye ettiğim Nordik'i sevdiyseniz bunu da mutlaka sevebilirsiniz. Nordik'ten bir kademe daha agresif diyebiliriz sadece. Daha tanıdık referans noktası arayanlara da Mum diyebilirim. Emin olun o derece güzel.

MP3: Borko - Spoonstabber
MP3: Borko - Sushi Stakeout

Borko @ MySpace
Albümü satın almak için

31.3.08

Bryan Adams - 11 (Polydor, 2008)

Kanada'nın bugüne kadar bize sunduğu en büyük başarılardan biri Bryan Adams ama Kanada denildiğinde adı ilk akla gelenlerden değildir nedense. Ömrü hayatına birçok güzellik sığdıran bu adam birçok parçasıyla da unutulmazlar arasına girdi. "Everything I Do, I do It For You" hala Ingiltere single'lar listesinde 16 haftalık inanılmaz bir rekora sahip. Kanada'da aldığı iki onur ödülü için de tebrik etmek gerekir kendilerini. Her şey bir yana adam 50 milyondan fazla albüm satmış bugüne kadar. Sayayım hatırlanır, "Please Forgive Me", "Summer Of 69", "Have You Ever Really Loved A Woman", "When You Love Someone", "18 Till I Die", "Let's Make A Night To Remember", "Run To You", "I'm Ready" ve "The Only Thing That Looks Good On Me Is You". Bunlar şimdi aklıma gelenler. Vardır daha.

Bana göre Bon Jovi'nin Kanada şubesidir kendileri ancak 2000 yılından itibaren Bon Jovi'den çok daha sağlam bir duruş sergilemiştir, bu yüzden de daha bir sevmekteyim kendilerini. Aslında tarz olarak değil de vokali açısından Chris Rea'ye de benziyor. Ama tarz farklı işte.

Bryan Adams'ın her zaman Rock'ın bir tını yumuşağında ilerleyen tarzı kitlelere uygun olduğundan her çeşit seveni de bulunuyor. Özellikle yazdığı sözlerle dikkat çekiyor. Kaç parçası vardır ki sözlerini ezbere biliyorum, sayısını hatırlayamadım. Bir Robin Hood filmini Bryan Adams'ın parçası olmadan düşünemiyorum bile artık.

Albüm Bryan Adams'ın 11. albümü ve albümün adı da buradan geliyor. Eski albümlerle benzer yapılar değişmeden devam ediyor. Bazı noktalarda hafifçe giren Folk tınıları, geneldeki yumuşak başlı Rock yapısı ve piyanoyu buna destek olarak etkili kullanımı her parçasını dinlenebilir kılıyor. Göze batan bir eğretilik yok. Bryan Adams'ın zayıf parçaları sadece akılda kalmayabiliyor. Gerisi zaten etkisini fazlasıyla hissettiriyor.

Albümden çıkan ilk single "I Thought I'd Seen Everything" oldu ve gerçekten de albümde bu önceliği hakediyor. Ama hemen arkasından "I Ain't Losin' The Fight", "We Found What We Were Looking For", "Broken Wings", "She's Got A Way" diye devam eder Single'lar gibime geliyor.

Albümde aklımda kalmayacak neler var dersek "Oxygen" ve birçok parçaya fazlasıyla benzeten "Mysterious Ways" var. Bunların haricinde albüm gayet güzel. Bunlar da sıkmıyor ama nitelikli değiller, o kadar.

Son olarak da sözüm Ahmet San'a. Bu adam 1992'deki konserinden sonra tekrar gelmek istediğini sana iletiyor, sen de olumsuz yanıt veriyorsun. Parçalarlar adamı ona göre. Hemen git af dile, getir Kuruçeşme'ye, özlem giderelim 16 yıldan sonra.

MP3: Bryan Adams - I Thought I'd Seen Everything
MP3: Bryan Adams - I Ain't Losin' The Fight

Bryan Adams'ın resmi sitesi
Bryan Adams @ MySpace
Albümü satın almak için
Not: Universal albümü yakında Türkiye'ye de getirir.

29.3.08

Kaki King - Dreaming Of Revenge (Velour, 2008)

Genç gitaristler arasından başarısıyla ve potansiyeliyle sıyrılan bir isim Kaki King. Üstelik bunlar arasındaki tek bayan da o. Böyle güzel bir referanstan sonra devam edelim hanfendinin yeni albümüyle.

Gitarı çok farklı tarzlarda çalabiliyor kendileri. Bunu da albümde etkili biçimde göstermiş bizlere uygulamalı cinsinden. Önce bir Akustik/Flamenkovari tarzıyla başladıktan sonra Folk'a, oradan Rock'a uzaniyor Katherine Elizabeth King.

Albümde gitarla eşnizamda farklı müzikal türler var. Hatta daha da fazla var. Senfonik Akustik Rock'a kadar uzanmış kendileri albüm içinde. Dikkat çeken nokta müzikal zenginlik. Ancak bir düzene rastlamak pek mümkün değil. Zaman içerisinde çeşitli esinlenmeler sonucu yazdığı parçaları toplamış doğrudan. Bu bakımdan türler açısından biraz karışık ama Katherine'in son 1 yılına ışık tutan bir görüntü çiziyorlar.

Gitarın etkili biçimde çalınması tüm albümü olumlu şekilde etkiliyor. Rahatça dinleniyor albüm ve alınan zevk de cabası diyebilirim. Katherine ilginç parça isimleriyle de dikkat çekiyor ayrıca. Örnek olarak "Can Anyone Who Has Heard This Music Really Be A Bad Person?"'ı verebilirim. Başka söze de gerek yok. Aslında eski albümlerindeki parçalarında söz de yok pek kendisinin. Bu sebeple mesajı parça isminde vermeye alışmış da olabilir. Bu albümde ise söz bir hayli parçada var.

Denemeye değer bir genç yeteneğin dinlenmesi gereken 4. albümü bu.

MP3: Kaki King - Bone Chaos In The Castle
MP3: Kaki King - Air And Kilometers

Kaki King'in resmi sitesi
Kaki King @ MySpace
Albümü satın almak için

16.3.08

MySpace'in Incileri 3 - Oh!Custer

MySpace'ten inciler gelmeye devam ediyor. Açıkçası çok fazla zaman ayıramadığımdan yetişemiyorum desem yeridir ama yakında biraz daha rahatlarım gibime geliyor (Yalana bak). Neyse kısa süre içinde 2 Türk grup da burada yerini alacak.

Oh!Custer İsveç kökenli bir ikili. Aslında grup kurmaya karar verdiklerinde arkadaşları tarafından tiye alınan, sizin yaptığınız müzik dinlenmez diye dalga geçilen ikili daha sonra çalışmalarını ortaya koydukça beğeni kazanmışlar.

Grup Shoegaze ve Indie Pop karışımı bir havada. Parçalar, melodiler ve sözler güzel ancak vokalin pek yerine oturmadığını söylemek gerek. Ancak bunda parçalardaki naif The Smiths havasının da etkisi var. Vokal müziğin arkasında kalıyor. Çok güçlü değil ve belki benim dikkatimi çeken nokta da bu oldu.

Bunun haricinde sözler güzel ve sade, akılda kalıcı. Özellikle "Post" adlı parçaları gerçekten takdire şayan. Mutlaka dinlenilesi bir çalışma. Bu arada grubun "States" adlı ilk albümü de çıktı. Henüz elime ulaşmadı ama onu da dinleyeceğim en kısa zamanda.

MP3: Oh!Custer - Post
MP3: Oh!Custer - Your Name

Oh!Custer @ MySpace
Albümü satın almak için bu maile (seriestworecords[At]gmail[Dot]com) Paypal'den 13 doları gönderiyorsunuz, geliyor.

9.3.08

Why? - Alopecia (Anticon, 2008)

2008 ilginç albümleriyle karşımıza çıkmaya başladı. Bana göre ziyadesiyle haksızlık yapılan bir 2007'den sonra umarım bu sene bu kadar tepki çekmez müzik dünyası.

Satış rakamlarının umarsızca düştüğü günümüzde büyük plak şirketleri garanti işlere yöneliyor. Ufaklar ise başarılı ve gelecek vaadeden özgün çalışmaları daha çok destekliyor. Bunlardan biri olarak Why? karşımıza çıkıyor.

Yoni Wolf'un dehasının üzerine konuşlanan grup türlerden bağımsız, hatta parçaların içinde birçok türe tecavüz ederek müzik yapıyorlar. Şu parçada o var bu var diye nitelemeye çalışsam 2-3 sayfa yazı çıkar herhalde o yüzden hiç girmeyeceğim. Arada Hip Hop'a giriyorlar, başka bir an Beck çalıyor sanıyorum, sonra dönüyor Indie'ye. Arada Folk da varmış. Beynimi döndüreceğime hiç uğraşmam daha iyi.

Albüm müzikal anlamda çok ama çok başarılı. Yılın geçtiğimiz 2 aylık bölümünde kulaklarımızı şenlendiren çalışmalardan. Vokal olarak zaman zaman çocuksu bir nidayla geliyor şarkılar karşımıza. Ancak aksan ve yorum sebebiyle çok akılda kalıcı.

Albümde "Good Friday", "These Few Presidents" ve "The Hollows" açılışı yaptıktan sonra zaten doğrudan içine gömülüyorsunuz müzikal zenginliğin. Bir süredir gerek evde gerek yollarda zevkle dinliyorum albümü ve tamamı bitmeden de bırakamıyorum. Mutlaka dinlenesi bir albüm olarak bir kenara not edin ve edinin.

MP3: Why? - Good Friday
MP3: Why? - The Hollows

Why? @ MySpace
Albümü satın almak için

22.2.08

Autechre - Quaristice (Warp, 2008)

Autechre elektronik müziğin alternatif kollarından biri olarak en büyük takipçi kitlesine sahip olan Intelligent Dance Music'in en önemli isimlerinden. Bu türün yerleşmesinde, ilgi toplamasında ve bugünkü saygı değer konumuna gelmesinde büyük emekleri var.

Autechre bazılarına göre keskin seslerin kullanımı ve seslerdeki yoğun mekanik ve endüstriyel hava sebebiyle soğuk görünebilir. Bunu yadırgamıyorum açıkçası. Ancak bu türe aşina olan ve hatta seven insanlar için işin bir de arka yüzü var ve buraya baktığımızda olayın bu yüzeysellikten çok daha farklı olduğunu görebiliriz.

Autechre'nin temelinde küçük ses kesitlerini birleştirerek daha büyük ama karmaşık melodi oluşturma sanatındaki ustalığı zaten bugüne kadar her şeyiyle ortadaydı. Bunun içinde birbiriyle taban tabana zıt seslerin ortak kullanımından, aslında bir melodinin parçası olup da parçalanınca farklı bir kompozisyon çıkarak öğelere kadar her şeyi görmek mümkün.

Bu arada Autechre'nin tarzında her zaman gördüğümüz ve göreceğimiz iki temel nokta Techno ve Analog Synth'ler. Techno kültüründen gelmeleri sebebiyle bu türe aşırı bir bağımlılık taşıyorlar ancak deneysel bir yaklaşımla haliyle. Bunun yanında Analog Synth'lerin ise kendi tarzlarına en uygun sonucu vermesi sebebiyle onu da elden bırakamıyorlar. Elbette bu noktada ikisinin bağlantısını oluşturmak gerekirse bir Roland 808 Bass Machine veya bir Roland 303 desek yeterli olur herhalde. Bu iki alet bize bugün özlemle andığımız o efsanevi Techno parçaları sundular.

Lafı uzattım, geleyim albüme. Autechre'nin 9. albümü yine bıraktığı noktanın üzerine taşlar koyarak devam ediyor. Dinlerken huşu ile dalıp gittim. Hani IDM tanımına oldum olası kıl olmuşumdur burnu büyük bir tanım olduğundan olsa gerek ama açıkçası Autechre'yi dinlediğimde bunun hakkını veren bir duo olduğunu görüyorum. Parça yapıları birbirinden çok farklı, çalışmaların düzenlemeleri sürekli devinim içerisinde. Hepsinin Autechre olduğundan emin olunabiliyor, öyle bir müzikal imzaları var ama bir albümde aynı parçadan 10 tane yapan gruplardan çok farklı.

Albümde yer alan 20 parçadan hepsini beğenmem gibi bir mucize olmadı tabii. Bunu da belirtmek lazım. Özellikle depresif Ambient temelli parçalardan (Örn: Paralel Suns) pek hazzetmedim. Ancak beğenme yüzdemin %80'de olması bile 20 parçalık bir albümde çok başarılı. Bana göre IDM sevenlerin kaçırmaması gereken bir albüm. Bu arada albümdeki parçaların abuk isimleri konusunda herhangi bir bilgi edinemedim fakat mutlaka belirli bir temel üzerinedir gibime geliyor.

MP3: Autechre - The PLC
MP3: Autechre - Simmm

Autechre'nin resmi sitesi
Autechre @ MySpace
Albümü MP3 olarak satın almak için - Bleep
Albümün kendisini satın almak için Mart ayını beklemek zorundasınız