28.4.08

Stephen Malkmus & The Jicks - Real Emotional Trash (Matador, 2008)

Sakin ve dingin bir Rock tarzının temsilcilerinden Stephen Malkmus 19 yıllık uzun kariyerine Pavement grubunda en tepeden başladı ve daha sonra adım adım birkaç merdivenden geri indi Solo kariyerine geçtiğinde. Bunun temel sebebi de genel olarak yaşanan sendrom. Ancak son 2 albümdür eskiyi aratmayan bir yükselişte olduğunu söylemekte sakınca görmüyorum.

Hala çiçek çocukları döneminden kalma çalışmalarıyla dinleyene Woodstock konserlerini hatırlatmakta ısrar ediyor. Bu benim için en ufak problem yaratmıyor yaşça o dönemleri kaçırdığım ve yaşamak istediğim için.

55 dakikalık albüm boyunca güzel müzik dinleme imkanı var. Hem de gayet güzel. Stephen Malkmus'un The Jicks ile giriştiği birliktelik başarılı sonuçlar doğurmaya başladı. Genel olarak Blues veya Folk kökenli bir Rock yapısı var. Gitar çalışındaki özgünlük sebebiyle de gerek Pavement döneminde, gerekse şimdi fark edilen bir hali vardı.

Stephen Malkmus'un kafasına koyduğunu çalan, özgürlükçü yapısı albümde yeteneğiyle buluştuğunda güzel sonuçlarla bizi karşılıyor. Albüme adını veren "Real Emotional Trash" bunun en güzel örneği. Bunun yanında albümün açılış parçası "Dragonfly Pie" da çok iyi. Ama örneklemeler bununla kalmayabilir. Bir "Baltimore", bir "Elmo Delmo" albüme anlam katan çalışmalar. O değil de Jimi Hendrix dinleyesim geldi benim. Ellerine sağlık Malkmus abi.

MP3: Stephen Malkmus & The Jicks - Dragonfly Pie
MP3: Stephen Malkmus & The Jicks - Real Emotional Trash

Stephen Malkmus'un resmi sitesi
Stephen Malkmus @ MySpace
Albümü satın almak için

26.4.08

dEUS - Vantage Point (V2, 2008)

dEUS'u nasıl bilirdiniz? Eminim bu albümdeki gibi değildir. dEUS'un öyle deli gibi hayranı değilim ancak Rock Werchter'e gelecek hatta pazar gecesinin kapanışını yapacaklarından tekrar dinlemeye başlamıştım. Tam da üzerine bu albüm geldi. Valla kimseyi yemiyorum.

dEUS Vantage Point adlı stüdyolarında albümün kayıtlarını kendileri açısından rekor sayılabilecek bir sürede sadece 3 ayda tamamlamış. Bu rekor sürede ortaya çıkan da bugüne kadar dEUS'tan alıştığımız tarzın bir hayli dışında, onları genel müzik dinleyicisine birkaç adım yaklaştıran bir çalışma. Aslında bu bakımdan 1999'daki "The Ideal Crash" albümüne de benziyor ama bu genele her halükarda daha uygun gerek müzikal yapısıyla gerekse de enerjisiyle.

Bu yıl Indie Rock'tan nefes almak isteyenler için gayet başarılı bir çalışma. Eskiden gelen aksak vuruş yapıları aynı şekilde devam ediyor. Bunun yanında Alternative Rock eksenli dönüş de gruba daha güzel bir hava katmış. Hatta "Oh Your God"'la başlayan bölümde ilginç bir şekilde yine Rock Werchter'de yer alacak R.E.M. benzerliği var. Araya eski günler anısına "Eternal Woman" giriyor olsa da "Favorite Game" ile bir hayli eskilere gidilerek zevk aşılanıyor damardan. Hatta "The Architect" ile Peter Gabriel ile dirsek temasına dahi girebiliyor. Açıkçası beklentilerimin bir hayli üzerinde. Görünüş o ki konserlerinde bir hayli zevk alacağım.

MP3: dEUS - Oh Your God
MP3: dEUS - The Architect

dEUS'un resmi sitesi
dEUS @ MySpace
Albümü satın almak için

24.4.08

The Grid - Doppelganger (Some Bizarre, 2008)

Zamanında "Swamp Thing" ile ben lisedeyken fırtına gibi esen The Grid çok uzun bir aradan sonra yeniden karşımıza çıkmaya heveslenmiş. Böyle uzun aralar ve geri dönüşler genel olarak pek tutmuyor. The Grid'in duruma bakma zamanı ise geldi.

The Grid Soft Cell'in eski üyesi David Ball ve Richard Norris'ten oluşuyor. 1988'de kurulan grup ilk albümünü 1990'da yayınladıktan sonra 1995'te 4. albumunu yayınlıyor ve sonrada derinlere gömülüyor. Grup ancak David Ball neredeyse 50 yaşına girecekken yeniden ortaya çıktı. Vay canına dememek elde değil.

Doppelganger albümü aslında geçmişteki eğlenceli elektronik müzik bakış açısının bir uzantısı. Bunca aradan sonra hala böyle devam edebilmeleri takdire şayan. Albümde farklı tarzlarda ve altyapılarda çalışmalar var. Bunun yanında temel öğe olan olumlu bakış açısı da aynı şekilde devam ediyor.

Elbette eskiye oranla yaşlanmış olmalarının etkisinden midir bilinmez ama daha ağır ritmdeler. Bunun yanında Funk ve Disco unsurları çok daha etki kullanılmış ve bu arayı iyi kapatmışlar. Buna iki örnek "8 Miles From Memphis" ve "Vibration" adlı parçalar. Her yanlarından Funk akıyor. Hatta "Vibration" biraz da modern New York ElectroFunk'ına da benziyor. Bunun yanına Soft Cell'in devamı gibi duran ve hafif yavan bir Trance'i andıran "Pleasure Control" da var ne yazıkki. 1998'in Paul Van Dyk'ından esinlenmeler var sanki. Ancak olumsuzluklar genel olarak bununla sınırlı.

Tabii dürüstçe söylemek gerekirse günümüzün gerisinde kalan bazı noktalar göze çarpıyor. İleriye dönük bir çalışma değil kesinlikle. Ama 13 seneden sonra ilk albümünü çıkartan bir gruptan bundan iyisini beklemek haksızlık olur. Tabii yaptıklarının elektronik müziğin bir uzantısı olduğu ve bu türün onların son albüm çıkardığından beri inanılmaz bir devinimle ilerlediğini de hesaba katmak lazım. Adamlar Minimalist parçalar yapmaya başlayacak değiller ya.

Diğer dokundukları türler arasında o yıllarda yeni yeni göze batan IDM'e yakşalan basit altyapılı "Slinker" ve "Closer" var. "Closer"'da biraz Pop yan etkisi de var. Oldskool Electro semalarında gezinen ve LFO'yu andıran "Pure Statik" dinlenebilir. En olmadı The Orb'un geçmiş dönemlerine uzanan geniş melodili "Mighty Heroik" ve yeni dönemlerinden "Three Floors Above You" da dikkat çekiyor. Sonuçta sadece bana yeniden "Swamp Thing"'i dinlettiği için bile ısındım albüme. Eskiye ve bugüne uzanan çalışmalarıyla da hoş bir yere sahip oldu bu sene için.

MP3: The Grid - 8 Miles From Memphis
MP3: The Grid - Vibration
Bonus MP3: The Grid - Swamp Thing

The Grid @ MySpace
Albümü satın almak için

21.4.08

The Long Blondes - Couples (Rough Trade, 2008)

"Someone To Drive You Home" adlı ilk albümlerinden sonra bizi şimdi yeni albümleriyle karşılıyor The Long Blondes. Sheffield'dan çıkan ve tavırlarıyla İngiltere'de dikkat çeken bu beşli bakalım yeni albümlerinde neler yapmış.

Öncelikle ilk albümlerinde Pulp'ın basçısı Steve Mackey ile çalışmışlardı prodüksiyonda ve bunun etkileri de ortadaydı. Bu sefer temelden bir değişiklikle İngiltere'nin gözdesi Erol Alkan'la çalışmışlar. Etkiler yine ortada.

Albümde Erol Alkan'la çalışmaları Disco akımının etkilerini hissetmemize sebep olmuş. Geneli açısından yapacağım ilk yorum ise orjinal New York Eletronik Punk Rock varken böyle kopyalarına ihtiyacımız olmadığı yönünde. Daha ilk parçadan bu ortada. Vakti zamanının Out Hud'u, şimdiki zamana uzantısı !!! (Chk Chk Chk) veya bir LCD Soundsystem varken hiç tatmin edemez bu. Üstüne biraz da Ladytron havası katıldığı noktalarda daha da zayıf kalıyor. Yapılmış olanın üzerine gram koyamıyor hatta bana göre yanına yaklaşamıyor. Hele yenileri geçtim, Blondie'yi düşündükçe üzülüyorum, kaç sene önce vardı bunlar.

Hadi ilk parça "Century" özellikli olmasa da dinleniyor. Ama "Guilt"'i dinlediğimde aklıma taa Village People geldi. 30 senede bu kadar mı yol aldık? Macho Man plağını koysam daha güzel. Albüme adını veren "The Couples" ise vay canına diye düşündürdü bana, bari albüme adını vermeseydiniz.

Neyse durup düşünelim albümü böyle hunharca eleştirmeden. Nefes alalım. Albümü 5 kere dinledim. Albümde aklımda kalan sadece "Hmmm beğenmedim" fikriydi. Albümün promosunu da Misak'a bıraktım zaten sakince. Gelelim albümün adından en çok söz ettiren parçası "Round The Hairpin"'e. Thom Yorke'un "Eraser"'da yaptığı parçaların vuruşları daha basit ve vokali biraz daha seksi olanı. Tamam Thom Yorke kadar olmasını beklemiyorum zaten, kötü de değil, gayet güzel dinleniyor ama tüm albümde sadece bu kadar mı diye düşünmekten kendimi alamıyorum. Mabbas buraya kadar çoktan "Hadi len" demiştir ama ne yapayım.

Aşağıdaki parçaları bir dinleyin ama albümü alın demem, diyemem. Bir iyi, bir de kötü örnek var. Değerli paranızı harcayacak çok daha güzel albümler var ortada.

MP3: The Long Blondes - Guilt
MP3: The Long Blondes - Round The Hairpin

The Long Blondes'un resmi sitesi
The Long Blondes @ MySpace
Albümü satın almak için (?)

16.4.08

Louis XIV - Slick Dogs And Ponies (Atlantic, 2008)

"The Best Little Secrets Are Kept" adlı çıkış albümleriyle ilgi toplayan Louis XIV, yeni albümüyle karşımıza çıktı. Bir önceki albümünün kapağının tartışmasız daha güzel olduğunu söylemem gerekiyor önce unutmadan.

Grup San Diego kökenli ve Post-Punk Rock türünde eserlerini icra ediyorlar. Bu muhterem gençler ilk albümlerinde ziyadesiyle müreffeh bir çizgi yakaladılar ve insanları sükutu hayale uğratmadan yahşi bir iş başardılar. Arapça dil dersi bitti.

Grup yeni albümleriyle girdikleri yoldan güzel bir şekilde devam etmiş. Albüm bütün olarak çok bir anlam ifade etmiyor türün yapısı gereği ancak parçalara ayrı ayrı baktığınızda takdirle dinliyorsunuz.

Elektronik gelişimden güzelce faydalanmış has Post-Punk "Guilt By Association"'la açılan albüm daha en baştan güzel sinyaller veriyor. Geneline baktığımızda da beğenmediğim pek çalışma yok. Post-Punk dışına uzanan 3 çalışma var, "Air Traffic Control", "Tina" ve "Stalker". Aslına bakılırsa parçaları kendi içlerinde çok beğendim. Ama albüme tam oturmamış olabilirler. Ben mesul değilim nasılsa.

Sonuçta dinlemesi bana çok zevk verdi. Özellikle de ilk albümüyle belirli bir başarı yakalamış bir grubun bunu devam ettirebilmesi güzel. Gelecek açısından listemize bir tane daha grup ekleyebiliriz artık.

MP3: Louis XIV - Guilt By Association
MP3: Louis XIV - Tina

Louis XIV'nin resmi sitesi
Louis XIV @ MySpace
Albümü satın almak için

12.4.08

Cesare Picco - Light Line (Blumargot, 2007)

Ünlü İtalyan piyanist Cesare Picco 7. stüdyo albümünü çıkartalı neredeyse 1 yıl olacak. Bunu azıcık geriden takip etmişim diyebilirim. Aslında üzerinden bu kadar geçen bir albümü de incelemeyi fazla düşünmezdim ama dinledikten sonra paylaşasım geldi.

Birçok türde piyano çalabilen Picco, hem solo çalışmalarıyla hem de diğer sanatçılarla yaptığı ortak çalışmalarla adını rahatça duyabileceğimiz bir isim. Caz, klasik müzik, pop ve opera gibi birçok dalda çalışma sergilemesinin yanında Andrea Bocelli ve Ricky Fante gibi isimlerle de çalışmış. Daha ne.

Albüm klasik müzik ve caz kıyılarında geziyor. Albümü incelemeye de daha ilk üç parçayı dinlediğimde karar verdim diyebilirim dürüstçe. Gerisinden şüphe dahi duymadım. "L'orologio", "Un Attimo" ve "Bluewave" muhteşem çalışmalar. Albüm bu hızla da aynen devam ediyor. Son dönemde dinlediğim en iyi albümlerden diyebilirim her ne kadar genelde dinlediğimiz türlerden farklı olsa da.

Albümde piyanoya düzenli ve piyanonun önüne geçmeden devam eden kontrbas ve bateri de dikkati çekiyor ancak Cesare Picco piyanonun tuşlarına basmaya başladığı andan itibaren ortalığı apayrı bir his kaplıyor. Albümü bulmak çok zor ancak en azından bu emeğe denemeye değecek bir çalışma.

MP3: Cesare Picco - L'orologio
MP3: Cesare Picco - Un Attimo

Cesare Picco'nun resmi sitesi
Cesare Picco @ MySpace
Albümü satın almak için (Italyanca bilen var mı acaba)

10.4.08

Junkie XL - Booming Back At You (Nettwerk, 2008)

Hollandalı elektronik müzik produktörü Tom Holkenborg, Junkie XL takma adıyla 5. stüdyo albümünü çıkardı. Aslına bakarsanız o soyadıyla takma ad kullanmasına şaşırmıyorum. Pazarlama açısından zor olurdu. Ünlenmesine sebep olan Elvis'in "A Little Less Conversation"'ına yaptığı düzenleme bile bu kadar etkili olamazdı bence. Neyse.

Albüm yeni kurulan Nettwerk adlı plak şirketinden çıktı. Albüm elektronik müziğin daha popüler kanadında yer alıyor haliyle Junkie XL'in daha önceki çalışmaları gibi. Bu bakımdan da farklı bir boyutta incelemek gerekiyor. Sanatsal güzellik aramak komik ve gereksiz olur çünkü onun için yapılmamış.

Albüme bu açıdan bakıldığında güzel çalışmalar var. Özellikle albümün başındaki çalışmaları bir hayli duyabilirsiniz Antoine Clamaran, David Guetta ve Bob Sinclar gibi Fransız DJ'lerden. "Booming Right At You" ve "Cities In Dust" bu yaz çok fazla duyulacak gerek orjinal gerekse yakında çıkması doğal olan düzenlemeleriyle.

Albümde ilk dört parçadan sonra bir anda ağırlaşma başlıyor. Fakat ilginçtir bu yavaşlamaya sebep olan "Mad Persuit" farklı olmasına rağmen müzikal açıdan birçoğundan daha güzel. Albümde cidden başarısız olarak dikkatimi çeken "No Way". Hani gerçekten ne işe yaradığını anlamadım. Buna bir nebze Synth Pop çakması "Not Enough" da destek veriyor ama bunlar haricinde gerçekten amacına uygun çalışmalarla dolu güzel bir albüm.

MP3: Junkie XL - Mad Persuit
MP3: Junkie XL - Booming Right At You

Junkie XL'in resmi sitesi
Junkie XL @ MySpace
Albümü satın almak için

6.4.08

R.E.M. - Accelerate (Warner, 2008)

R.E.M. hakkında söylenebilecek milyonlarca söz var. Bir yıl var ki sadece onların "Automatic For The People" albümleriyle uyumuşumdur her gece. Bugüne kadar canlı izleyememiş olmak içimde çok yer kaplayan bir uktedir ve eğer bir sorun olmazsa bu yıl Rock Werchter'de kendilerini izleyip "İzlemeden ölmemek gereken gruplar" listemden bir isim daha çıkartacağım.

R.E.M. Rock tarihi açısından önemli gruplar arasında yer alıyor. Başlardaki farklı tarzları ciddi tepkiler çekmesine rağmen yıllar içinde tırnaklarıyla kazara efsaneler arasında yetiştiler. Dile kolay. 2007 yılında Rock N Roll Hall Of Fame'e de eklendiler ve tescillendi. Alternative Rock'ın bugünlere gelmesinde belki de en önemli üç isimden biridir kendileri. Ayrıca 1996'da gelmiş geçmiş en yüksek bedelle Warner Bros.'la anlaşma yaptılar, 80 milyon doları boşuna vermedi herhalde Warnergiller.

R.E.M. Rock ve Folk'un karışımı bir tarzla bugüne kadar karşımıza çıktı. Son iki albümleri birçok kişi tarafından beklenen seviyelere ulaşamadığı yönünde eleştirildi. Grubun içindeki dağılma havasının bu albümlerde fazla etkili olduğu ve bu sebeple daha önce ilerlenen yoldan sapmalar olduğu ileri sürüldü. Elbette Stipe ve Mills arasında çok fazla tartışma vardı, grup dağılmanın eşiğine geldi ama o eşik asla aşılmadı.

Neyse lafı fazla uzatmadan bugüne gelelim. Michael Stipe, Mike Mills ve Peter Buck'la röportaj yapıldığını gördüğümde iş gezisindeyken Q Magazine'in üzerine atladım. Röportajda eski çizgilerine dönme arzularını belirtmişler. Bu ufak bilginin yanında dergiyle hediye olarak verilen ve bu üçlü tarafından seçilen 15 parçadan birkaçını da sizinle paylaşacağım.

Albümü ilk dinlediğimde tepkim 1980'in sonlarından 1990'ların sonuna kadar olan R.E.M. tarzının bir uzantısı olduğu yönündeydi. Bu daha en baştan "Living Well Is The Best Revenge" adlı parçayla ortada. Şimdiden bu parçayı bir kenara ayıracağım. Tadına doyamadım. Bu yapı aynen "Man-Sized Wreath" ile devam ediyor. Bendeki mutluluk ise tavan yapmış durumda. Bir ara hafif "Lotus"'u hatırlar gibi oldum gitar riflerinde. Daha da sevdim. Bu da kesmediyse "Supernatural Superserious" ile devam ediyoruz. Oh be. Oh beeeeee.

"Hollow Man"'de Berry'nin ayrılığından beri en iyi bateri performansını görüyorum desem yeridir. Parçaya güzellik katmış. Zaten geri kalan yapı çok güzel olduğundan bu uyum beni memnun etti. "Houston" ise albümde ilk frene basan çalışma. Ama fren derken "Everybody Hurts" kadar da değil. Sadece Folk ağırlığı Rock'a oranla daha fazla. Ve ardından albüme adını veren "Accelerate" geliyor, hem de nasıl. Şu yeni yetme İngiliz gruplar keşke biraz feyz alsa diyesim geliyor. "Until The Day Is Gone" benzer tonda "Houston"'ı takip ediyor albüm içerisinde. Ve sonunda çok da ısınamadığım "Mr. Richards" geliyor. Onu çağdaş ozanlık denemesini andıran "Sing For The Submarine" takip ediyor. "Horse To Water" albümün başındaki yapıdan daha da sert bir yapı çıkarıyor karşımıza. Son parça ise bugüne kadar konserlerde ortalığı yıkan "I'm Gonna DJ" adlı parça. Nedense hiçbir stüdyo albümünde yer almayan (REM Live'da vardı sadece ve adı üstünde Live albüm) bu parça sonunda dinleyicilerle buluştu. Güzel de oldu.

Albümü incelemeye başladığımda başım ağrıyordu, şimdi en ufak eser yok ağrıdan. Bugüne kadar yaşattığın mutluluklar ve müzikal doyum sebebiyle size ne kadar teşekkür etsem azdır Stipe, Buck, Mills ve Berry.

MP3: R.E.M. - Man-Sized Wreath
MP3: R.E.M. - Supernatural Superserious

Handpicked tracks by R.E.M. (Q Magazine)
Bonus MP3: Battles - Atlas (Radio Edit)
Bonus MP3: The Minus 5 - Myrna Loy
Bonus MP3: Christopher O'Riley - Paranoid Android

R.E.M.'in resmi sitesi
Accelerate albümünün resmi sitesi
R.E.M. @ MySpace
Albümü satın almak için
Albümün özel setini satın almak için (CD+DVD)

4.4.08

Fireflight - Unbreakable (Flicker, 2008)

Fireflight Amerika'da iyice gaz alan bir grup. Gospel ve Christian Rock yapıyorlar. Açıkçası haklarında bir hayli laf döndü dolaştı. Ben de dinleyeyim dedim. Normalde ters teper ama bu sefer nedense merak ettim.

Gospel Rock ve Christian Rock'tan ne anlarım diye düşündüm. Sonra buradan bir baktım bu türdeki grup isimlerine ve bildiğim bir tek grup bulamadım. Bu da güzel. Hiç bilmediğim bir tür. Objektif olabilirim iyice.

Fireflight agresif bir tarza sahip. Grubun bayan vokali kullanması ise koro bölümleri hariç yumuşak bir hava katıyor. Zaten müzik de koro bölümleri hariç genel olarak dingin ama koro bölümlerinde gitar rifleri coştukça coşuyor.

Şöyle bir bakıyorum da, Evanescence'a Avril Lavigne vokali koyulmuş gibi. Hadi Blink 182'den biraz daha az Pop Rock havası var, haklarını yemeyelim ama koro bölümleri hariç tam Avril Lavigne diyebilirim. Hani dinlenir mi, dinlenir, ama olmazsa ne olur, hiç. Bence ince bir ayarla ve vokalde yapılanmayla Hard Rock'a adım atarlarsa daha iyi olacak. Arada derede bana uymuyor. Ya da uyuyor aslında da bu sefer uymadı. Özel bir şey değil çünkü.

Bir grup dinleyerek bir tür anlaşılamaz ancak Gospek/Christian Rock'a ilk adımım hayırlı olmadı. Bugüne kadarki grupları bilmemem de pek iyi bir gösterge değil her ne kadar feriştah olmasam da.

MP3: Fireflight - You Gave Me A Promise
MP3: Fireflight - Unbreakable

Fireflight'ın resmi sitesi
Fireflight @ MySpace
Albümü satın almak için

2.4.08

Borko - Celebrating Life (Morr Music, 2008)

Björn Kristjánsson Reykyavik'ten kulaklarımıza esen bir alçak basınç rüzgarı. Borko adlı projesiyle ilk albümünü Morr Music'ten çıkardı ve kendi deyimiyle de oldukça heyecanlı an itibariyle.

Morr Music yapı itibariyle elektronik müziğin alternatif ve sakin yönlerinde gezinmeyi seven ve bu yönde albümlere yer veren bir plak şirketi. Bu bakımdan genel olarak Kuzey Avrupalıların CCO ile birlikte en çok yöneldikleri plak şirketi konumunda.

İşin ilginç tarafı, bu albümü Ipod'umda ilk defa Helsinki'den bir toplantı için Anjalankoski'ye giderken dinledim. Finlandiya'nın o eşsiz ama bir o kadar da durgun doğasını seyre dalmışken bu adamların neden bu tür müziklere yöneldiklerini bir kez daha anladım. Çevrelerinde ne görüyorlarsa onu canlandırıyorlar çalışmalarında. Porn Sword Tobacco'dan Henrik'in Isveç'te bir orman içinde yer alan stüdyoda çalışma yapması da bu yüzden.

Gelelim Borko'nun neler yaptığına. Önde yer alan gitara arkadan gelen karamsar bir elektronik altyapı var parçalar boyunca. Arada trompetten de destek alıyor bu konuda "Spoonstabber" parçasında olduğu gibi.

Albümdeki parçaların çoğu zevkli ve rahat bir dinlence sağlıyor. Elbette rahat derken bu benim açımdan. Arada sesi yükselen gitar rifleri bana gayet güzel geldi ama herkes bu kadar rahat olmayabilir. Ancak harmonik açıdan başarılı bir uyum olduğundan içinde kaybolduğunuzda sakince götürüyor sizi uzaklara.

"Spoonstabber", "Sushi Stakeout", "Dingdong Kingdom" Daha önce bu sayfalarda tavsiye ettiğim Nordik'i sevdiyseniz bunu da mutlaka sevebilirsiniz. Nordik'ten bir kademe daha agresif diyebiliriz sadece. Daha tanıdık referans noktası arayanlara da Mum diyebilirim. Emin olun o derece güzel.

MP3: Borko - Spoonstabber
MP3: Borko - Sushi Stakeout

Borko @ MySpace
Albümü satın almak için