20.7.08

Rock Werchter 2008 - 4 - You Bring Light In

4 günlük festivalin son gününe gelmiştik artık. Cep telefonlarında ne şarj kalmıştı ne de bizde derman. Gruplara bakıldığında en zayıf gün olarak duruyordu bugün zaten. Ama 12:50'de sahneye çıkacak DeVotchKa'yı kaçırmaya niyetim yoktu. Sabah kahvaltıyı Werchter kasabasında bulduğumuz sote bir kafede yaptıktan sonra arkadaşımı telefonları bir nebze şarj etmesi için orada bıraktım ve doğrudan güneşin altında yanan omuzlarım sebebiyle gölgelerden sekerek festival alanına doğru yöneldim.

Alana girdiğimde insanların erkenden girdiğini gördüm. Ama hala kitapçık kaldığına göre daha çoğunluk dışarıdaydı. Çadıra yöneldim. Bu arada çalmaya başlamış olan John Butler Trio ana sahnedekileri bir hayli eğlendiriyordu. Fakat hedefe odaklanmıştım ve sadece 5 dakika dinledim.

DeVotchKa sahneye çıktığında çadır doluydu ama kendilerini tanıyan bir avuç insan vardı içeride desem yeridir. Çalmaya başladıklarında fotoğraf makinemin hafızasında bir önceki günden yer kalmamış olmasına ve cep telefonumun da şarjının bitmişliğine giydirdim habire. Şarkılara eşlik ederken bir baktım insanlar da kopmuş halde. Çok başarılı bir performans ve umarsız eğlence vardı çadırda. "Head Honcho", "Basso Profundo", "Along The Way", "Transliterator", "The Clockwise Witness" ve "Comrade Z" yeni albümden çaldıkları parçalar oldu. Doyamadım valla. Keşke videolarını kaydetmiş olmayı diliyordum hala çadırdan çıkarken. Bu arada grubun Black Cat White Cat'e gönderme yapmaları da hoşmuş.

Daha sonra Recep'le çadırda buluştuk ve erzakları tamamlayıp Tim Vanhamel'e doğru koyulduk. Alana tekrar girdiğimizde Panic At The Disco ana sahnede şenlendiriyordu ortalığı. Ona birer bira eşliğinde göz attıktan sonra hedef yine çadır oldu. Hem de bu sefer uzun süreliğine. Tim Vanhamel sahnedeydi ve yeni albümünden parçaları söylüyordu. Belçikalı olduğundan arada konuşmaları Flemenkçe yaptı ve bir kelime dahi anlamadım. Kıl oldum. Parçalarda gitar sololarını biraz abarttı ama genel olarak uygun bir performanstı.

Misak'ın da biraz etkilemesiyle Hercules & Love Affair'e şans tanımaya karar verdim Anouk yerine. İyi ki de öyle yapmışım. Sahneye çıktılar ve tüm seyirciyi kapsayan bir performans sergilediler. New York'un barlarından çıkan grupların aslında bu işte uzman olduklarını geçen sene görmüştüm. Parçaları ciddi oranda uzatarak ve albüme pek de bağlı kalmayarak Live PA performans sergilediler ama vokallerin emeklerini es geçmemek lazım. Andy Butler'ın yönetmenliğinde vokalde seksi transseksüel Nomi ve gay Kim Ann gerçekten etkileyici. Albümdeki tüm parçaların daha disko versiyonları vardı karşımızda. Hatta albümü tekrar dinleyince "Bunları mı dinledik yahu biz?" diyesim geliyor. Video da yok kimseyi inandıramam. Bu arada geçen hafta da yeni single'ları çıkmış ve ITunes'da bedava dağıtılıyordu yanılmıyorsam. Biz Türkler account alamadığımızdan öyle uzaktan izliyoruz.

Çadırda kalmaya devam ettik Mark Ronson'ı dinleme heyecanıyla. Sahneye çıkmadan önce birkaç Belçikalı'yla muhabbet ettim ve kitapçıktan okudukları sebebiyle izlemeye karar verdiklerini söylediler. Ben de çok eğlenceli geçeceğini tahmin ettiğimi söyledim. Zaten sahneye çıktıkları an bunu açıkça ortaya koydular. Mark Ronson prodüktörlükten gelen tecrübesini çok başarılı bir şekilde sahne performansına ve albüme dönüştürmüş. Albümde birçok ünlüyle çalışmış ve bunlar elbette tura katılmamış (Ummadım değil ne yalan söyleyeyim) fakat yerlerine gelen vokaller de oldukça yetenekli. Özellikle isimlerini hatırlamadığım rap vokalisti ikili muhteşemdi. Bir tanesi sonlarda yanıma kadar gelince daha da bir ısındım adamlara. "God Put A Smile Upon Your Face", "Oh My God", "Stop Me", "Toxic", "Valerie", "Apply Some Pressure", "Pretty Green" ve "Just" yorumları ortalığı yıktı geçti. Hele bir önceki gece Radiohead'i dinlemiş ve kendinden geçmiş seyircilere "Just"'ı çalması ile yer yerinden oynadı. Mark Ronson çıkacak albümünden de yeni bir parça çaldı ama ne olduğunu hatırlayamadım şimdi. Bu arada Kaiser Chiefs'ten Ricky Wilson'ı da sahneye çıkartıp tef çaldırması ve mikrofona uzandığında "sen tef çalmana bak" der gibi bir hareket yapması herkesi yerlere yatırdı.

Bu kadar eğlenceden sonra ağırlaşan program sebebiyle önce ihtiyaç molası ve arkasından da The Raconteurs'den Jack White'a bir saygı duruşu için ana sahneye yöneldik. Yaklaşık yarım saat dinledikten sonra mahsun bir şekilde Grinderman'e yöneldim. Açıkçası The Raconteurs'daki hayal kırıklığım doğrudan Grinderman'e de yansıdı ve hatta sonrasında Justice'e de. Grinderman'de Nick Cave yine güçlü bir performans sergiledi. Ama dikkatimi toplayamadım bile.

Justice başladığında çadır dışından izlemeyi yeğledim çünkü inanılmaz bir çılgınlık vardı çadırın içine girmeye yönelik. Milletin elinde plastik bira şişelerinden, kartonlardan, şundan bundan yapılmış haçlar ve bir adet kocaman dildonun arasında biz usulca biramızı içiyorduk. Justice çıktı, parçalarını çalmaya başladı, millet zıpladı, ben hala elimde yedekte tuttuğum 2. biramla öyle kalakaldım. Bunca zamandır öve öve bitirilemeyen performans buysa vay halimize. Geçen sene Daft Punk'ı, Underworld'ü gördükten sonra şöyle ukalaca etrafı süzdüm ve "Siz buna eğlence diyorsanız akşam Underworld'ü görün lan veletler" diye bağırasım geldi. Bağırmadım.

Beck ve Underworld arasındaki program aranjmanım geçen sene seyrettiğim için yaklaşık yarım saatlik bir Underworld hasreti giderme çalışması ve arkasından hiç görmediğim ve görmeyi de istediğim Beck'i izlemekten oluşuyordu. Underworld sahneye çıktığı an Beck yalan oldu. Hem de ne yalan. Aklıma geldiyse şerefsizim. Yaklaşık 30.000 kişi (Çadır dışı kum gibi insandı, sayamadım) akıl almaz derecede ulvi bir performansa şahit olduk. Nereden başlasam, nasıl anlatsam bilemedim. Aklıma geldikçe geçen sene kıçlarını kaldıramayıp bu efsaneyi Efes One Love Festival'da izlemeye gelmeyen hödüklere giydirmeden edemedim. Orada 2-3.000 kişi yerine 10.000 kişi olsaydı o zaman tam tadını çıkarırdı herkes. Çadır kendinden geçti. Böyle çığlıklar, böyle alkış, böyle her şeyi bir arada az görür insan. Geçen seneki Beastie Boys halt etti bunun yanında. Karl Hyde en sonunda dayanamadı, "Bu gece çadırı ana sahneye çevirdiğiniz için size teşekkür ederim" dedi. Ortalık yine yıkıldı. Yemin ederim, hayatımın en güzel anlarından birini yaşadım. Kendimi kaybettim 1.5 saat boyunca. Doyamadım, doyamam. Videolarını seyredin. Hele en son videoda performans bittiğinde insanların yerde nasıl tepindiğini ve kameranın artık kontrolden çıkışını izleyin. Olmadı "Born Slippy", "King Of Snake" ve "Rez"'de insanların delirişini, elden ele uçan devasa balonları ve "Two Months Off"'ta 30.000 kişinin "You Bring Light In" diye tüm festivali inetişini dinleyin.

Underworld'ün aslında dEUS'tan sonra çıkması gerektiğini düşünerek ana sahneye yöneldim. Yaklaşık 2 saattir ne yeme ne içme hiçbir şey düşünemediğimden dEUS başlamadan hemen depoları doldurmaya yöneldik. dEUS başladığında ise hala aklımda Underworld vardı ama tüm Belçikalı'lar tek bir ağızdan dEUS'a eşlik ediyordu. Aslına bakarsanız dEUS gerçekten başarılı bir performans gösterdi. Yeni ve eski albümlerden birçok parçayı önümüze güzel bir şekilde koydular. Ama olmadı, olamadı, ben hala "You Bring Light In" diye mırıldanıyordum. Her şey bitip de A3'e döndüğümüzde bile avazım çıktığı kadar "You Bring Light In" diye bağırıp dans ediyordum. Yatmadan önce önümüzdeki senenin Line Up'ına dair hayaller üzerinden konuşarak ve hala ama hala "You Bring Light In" diye mırıldanarak zaman geçirdik. Bu arada önümüzdeki sene için istek listemizi oluşturduk:

U2, Rammstein, Red Hot Chilli Peppers, Daft Punk, Foo Fighters, Massive Attack ve tabii ki Portishead.

Günün performansı:

Underworld

Günün hayal kırıklığı:

Justice

Günün parçaları:

MP3: Underworld - Born Slippy (Live At Tokyo)
MP3: Underworld - Two Months Off (Live At Tokyo)
MP3: Hercules & Love Affair - Athene
MP3: Mark Ronson Ft Amy Winehouse - Valerie

Günün videoları:

Underworld

Beautiful Burnout


Two Months Off


King Of Snake


Kapanış - İnanılmaz!!!

2 yorum:

skoer dedi ki...

underworld'un sahne performansı gerçekten anlatılabilecek bir şey değil.

Recep A. dedi ki...

Kardeşim o hengame bu görüntüleri nasıl çekebildin gerçekten taktir ettim. Hani kamerayı tutabildin tamam da deprem sırasında nasıl sabitledin ona şaşırıyorum. Bu arada underworld' un performansından pek fazka bahsetme,konserlerinde yer bulamayabiliriz:)