Radiohead'in adı geçen sene Ekim'de resmi olarak açıklandığından beri beni heyecanla dolduran güne geldik çattı. Üstelik Radiohead'in yanına Sigur Rós, Ben Harper ve Editors da eklenmişti. Önceki gün iyice dinlenmek istememin sebebi sanırım iyice ortaya çıkmıştır.
Güne yine ne yaptığını veya yapacağını bilemediğimiz bir havayla başladık. Yarım saat çiseleyen yağmur daha sonra hiç konuyla alakası yokmuş gibi yerini güneşe bırakıyordu. Biz de yarım saat üstümüzü çıkarıp kalan yarım saatte yağmurluklarımızı alıyorduk üzerimize. Ama hiçbir şey bu günü bozamazdı.
Yine her zamanki gibi ilk performansı kaçırdık. Gossip'i ana sahnede görünce biraz takıldık ama bu takılma uzun sürünce MGMT'yi kaçırdık. Etti 2. Bir güne bu kadar yeter de artar. O yüzden doğrudan programıma geri döndüm. Band Of Horses (BOH) sıradan bir performansla bizi karşıladı. BOH biterken doğrudan yapabileceğimiz kadar yemek ve içecek takviyesine giriştik zira bu saatten sonra hepsi oldukça zorlaşacaktı.
Ana sahnede Editors için yerimizi aldık ortalarda. Bu konser itibariyle de adım adım ilerilere doğru yönelmeyi planladık. Editors çok başarılı bir şekilde sahnede yerini aldı. Enerjisini seyirciye aktarma konusunda yetenekliler. Özellikle Tom Smith'in takdire şayan performansının hakkını vermek lazım. Ülkemize de 4 Ekim'de R.E.M.'le beraber gelme ihtimalleri de bayağı bir güzel. "Smokers Outside Hospital Doors"'a ayrı bir hayran kaldım konserde. "The Weight Of The World" ve "All Sparks"'ı da unutmamak lazım.
Editors'dan sonra arada ciddi biçimde ilerleyerek geçen sene de seyrettiğim Kings Of Leon için önlerde yerimizi aldık. Artık buraya girdik ve çıkış yoktu. Kings Of Leon'un bu performansı geçen seneye oranla daha başarılıydı. Belli ki geçtiğimiz 1 sene içerisinde konser tecrübeleri bayağı artmış. Seyirciyi daha rahat kontrol ettiler. Followill sülalesi beğeni topladı. Caleb'in saçlarını kesmiş olması da dikkatlerden kaçmadı. Zaten Jack Daniels içen bir sülale kötü müzik yapamaz.
Ben Harper Amerika'nın böğründen esen bu rüzgarı muhteşem bir şekilde devam ettirdi. Bir anda kendimi Blues festivalinde hayal ettim. Seyirciyi muhteşem bir şekilde avcuna aldı, mesajlarını iletti, The Innocent Criminals ile hayran bırakan müziğini sundu ve devasa bir şekilde sahneden indi. Soloların bol olduğu bir şov vardı karşımızda. Gitarı kucağına koydu ve 2 parçada bize öyle bir müzik sundu ki tarif edilemez.
Ben Harper bittiği an yakıt ikmali ve boşaltımı için kenardaki kabinlere ve yiyecek bölümüne geçtik. 2 muz ve 2 bira önümüzdeki Sigur Rós ve Radiohead konserleri için bana yetmek zorundaydı. Sigur Rós'u beklerken yorgunluk emarelerini gösterdiğinden artık koyverdim ve serdim yağmurluğumu oturdum ıslak zemine. Sigur Rós başladığında ise ne yorgunluk kaldı, ne ıslaklık, ne de başka bir şey. Zaman durdu. Güneş batıyordu. Bulutların azaldığı gökyüzünde ise güzel bir manzara bize unutamayacağımız dakikaları işaret ediyordu. Önce çok ağır 2 parçayla başladı Sigur Ròs. "Svefn G. Englar" desem yeterli açıklama olur herhalde. 2. parça da "Ny Batteri" idi. Bu parçalarda Jonsi'nin vokal tekniğine hayran kaldım daha en baştan. Daha sonra "Glosoli" ve "Saglopur" geldi. E hani nerede derken yeni albüme el attılar, "Viğ Spilum Endalaust", "Festival", "Fljótavík" derken kendimizden geçtik.
"Gobbledigook"'ta tüm seyircileri apayrı bir neşe kapladı önce. Daha sonra havaya atılan binlerce minik kağıt parçasının oluşturduğu o inanılmaz şov geldi. Kelimelerin anlamsızlaştığı an o andı. Aşağıda videosu var ve mutlaka seyredin. Zaten sonunda bir "Aah ah" çekişim var ki her şeyi açıklıyor.
Derken günün en özel anına geldi çattı saatler. Yıllardır Türkiye'ye gelecek mi acaba, gelmez kesin, belki gelir be abi diye hayıflandığımız Radiohead'i sonunda izleme anı. Konser başladığında herkes put kesilmişti. Nefes alan da pek yoktu. Weird Fishes/Arpeggi ile başlayan maraton "The National Anthem", "Lucky" ve "All I Need" ile devam etti. "There There" ve "Nude" ile bir anda yeniden kendimizden geçtikten sonra "Climbing Up The Walls" geldi. "The Gloaming"'de etkilenmem biraz azaldı. "15th Step"'te Thom Yorke iki noktada sözleri es geçti. Daha sonra ilk defa adam gibi konuşarak Neil Young'a saygısını belirtti. "Faust Arp" ve "How To Dissapear Completely"'nin hazırlığından sonra "Jigsaw Falling Into Place"'te tabiri caizse ortalık yıkıldı. "Optimistic" ve "Just" da keza "Reckoner"'a hazırladı. Efsanevi parçalar nerede derken "Idioteque" suratımıza bir tokat gibi çarptı. "Bodysnatchers" ise performansın ilk bölümünü tüm enerjisiyle kapattı ama seyirciye bu yetmeyecekti.
Bisten sonra "Videotape" ile döndüğünde melankoli sınırlarımızı doldurmuştuk artık. "You And Whose Army?" ve "2+2=5" fırtınadan önceki sessizliği andırırken "Paranoid Android" geldi ve yeniden tüm seyircilerin kalp atışı tek bir ritme oturdu. "Everything In It's Right Place" ile kapanışı yaptıklarında Radiohead'e doyamamış, yorgunluktan bitap düşmüş herkes biraz daha uzar mı acaba diye hala umutlu bekliyordu. Ama olmadı. Çadıra dönerken boşalan o devasa kitlenin içerisinde birçok insan hala konseri mırıldanıyordu kendi kendine.
Günün performansı:
Radiohead
Günün hayal kırıklığı:
Ben Harper konseri sırasında basın sesini öküz gibi açan dingil teknisyen
Günün parçaları:
MP3: Editors - The Weight Of The World (Live @ Glastonbury)
MP3: Sigur Rós - Gobbledigook Live @ Benicassim 2008
MP3: Radiohead - Recroker Live @ West Palm Beach 2008
Günün videoları:
Editors
The Weight Of The World
Kings Of Leon
Fans
Ben Harper
Sigur Rós
Viğ Spilum Endalaust
Gobbledigook
Inní Mér Syngur Vitleysingur
Radiohead
Weird Fishes/Arpeggi
Just
Idioteque
Paranoid Android
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
1 yorum:
Idioteque çalmışlar ya.. hurricane'de de playlist aynıydıysa kaçırdım resmen
Yorum Gönder