Interscope etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Interscope etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

27.7.08

Beck - Modern Guilt (Intersope/XL, 2008)


Underworld'e kendimi kaptırdığımdan Rock Werchter'de bir notasını bile dinleyemediğim Beck'e gönül borcum var. Bu sebeple incelenecek çok albüm olmasına ve sırasına aslında bir süre daha olmasına rağmen ufak bir iltimas durumu söz konusu. E olsun o kadar da.

Son 2 albümüyle bekleneni veremedi. Nerede "Odelay" nerede "Guero" ve "The Information" demek gayet mümkün müzikal açıdan. 37 yaşına gelen Beck Hansen'dan beklentiler her zaman yüksek oldu ve belki de böyle eleştirilebilmesinin sebebi de bu. Bizi yüksek bir kalite seviyesine alıştırmasaydı.

Yeni albümle eski hazzı vermeye çalışmış. Şöyle bir durum bakıyorum albümü bir hayli dinledikten sonra. Kesin olan şey son iki albümden çok daha iyi. Bir "Odelay" mi? Değil tabii, zaten onun üzerinden 10 yıldan fazla geçmiş. Üretkenlik ve müzikalite olarak bir hayli yakın ama.

Albümün prodüktörü Brian Burton bu sene bir hayli yoğundu. Gnarls Barkley, The Black Keys, The Shortwave Set derken inanılmaz bir sürede sabahlara kadar çalışıp Beck'in albümüne de imzasını attı.

Albüm Beck'in daha önceki Alternative Rock yapısından birkaç adım ötede. Tabii Beck pop yapmış demiyorum. Çok farklı tarzlardan esinlenmelerle yine kendine özgün bir ortaya karışık müzikal oluşturmuş. Mesela bir "Replica" var ki tüm albüme göğüs germiş tek düze ezberinden uzak yapısıyla parıldıyor Aphex Twinselliğiyle. O kadar yoğun olmasa da elektronik altyapılar "Volcano"'da da var. Buna bir gıdım ek olarak da marjinal Blues dalında yarışmaya katılan "Soul Of A Man" (Hayır Breakbeat değil) de var.

Albümde zevk aldığım parçalar arasında Cat Power vokalli "Orphans"'i es geçmeyeyim. Basit ve zevk dolu bir çalışma. Arkasından gelen ve Beach Boys klasiklerini andıran "Gamma Ray" de beni mest etmeyi başardı. "Profanity Prayers"'da da filtrenin suyunu çıkarıyor gitarda. Güzel de çıkarıyor ama mübarek. Hepsine rağmen albüme adını veren "Modern Guilt" sıradan bir Indie Pop parçası olmaktan öteye gidememiş. Niye albüme adını verdiyse artık anlamadım.

"Modern Guilt" çok değişik yorumlar aldı. Çok iyisi de var, bir nebze kötüsü de. Ama genele bakarsak yorumlar olumlu. Bende de pek farklı diyemem. Yılın en iyi çalışmalarından değil. Beck'in en iyi albümü de değil. Ama Beck'e uygun, yakışan bir albüm. Gerisini yorumlamak da size kalmış.

MP3: Beck - Gamma Ray
MP3: Beck - Modern Guilt

Beck @ MySpace
Albümün resmi sitesi
Albümü satın almak için

29.8.07

M.I.A. - Kala (Interscope, 2007)

Ben de ne sakin geçiyor şu Ağustos ayı güzel güzel diyordum. İlla bir şeyler çıkacak. Bu sefer de ortalığı M.I.A. karıştırdı yeni albümüyle. Mathangi Maya Arulpragasam'ın projesi M.I.A. 2005 yılında çıkardığı "Arula" albümünün etkisi geçmeye yüz tutmadan elini tekrar taşın altına koymuş.

M.I.A.'nın ilk albümün döndüğümüzde eğlenceli bir politik albüm vardı karşımızda. Şimdi eğlencenin dozajı biraz daha artmış durumda. O kadar başarılı bir çıkış albümünden sonra bunun gelmesi muhteşem. Üstüne sözlerin açık seçikliği de tavanda. Maya İngiltere doğumlu bir Sri Lankalı. Bebekten döndüğü Sri Lanka'dan
iç savaş sebebiyle kaçıp İngiltere'ye dönmüş. Zaten vokallerdeki kendine has yorumundan ve politik duruşundan bu fazlasıyla dikkat çekiyor. Politik duruşu da babasından kalma. Sri Lanka'daki iç savaşta tehlike yaşamalarının sebebi babasının aktivist ve sert politik duruşu.

Albümü ilk dinlediğimde kafamda soru işareti vardı ama zaten yeni bir şey dinlenildiğinde ve değişik geliyorsa birkaç kez daha dinleme taraftarıyım. İnsanın modu modunu tutmaz çünkü. Çok dinlememe de gerek kalmadı zaten. 2. dinlemeden sonrakiler beğeniden looplanmıştı. Bu arada M.I.A. bu albümde kendini çok güzel bir dertten kurtardı. Nelly Furtado ile yoğun bir kıyaslama dönemi yaşadı ilk albümünden sonra ama bu albümden sonra kendi çizgisini tamamen Nelly'den farklı yapılandırmaya devam etti.

Albüme ne diyeyim bilemedim şimdi. Big beat, reggae, garage pop. Ama şunu söyleyeyim. Albüm baştan sona baş döndürüyor. "Boyz"'un başını 15 saniye dinleseniz o zaman tamamen anlarsınız ne demek istediğimi. Dinlerken kalçayı sallamıyorsam ne olayım. Bu arada big beat dedim ama tribal bir big beat. Çok güzel olmuş. Bu arada "Jimmy"'de albümün o anki gidişine oranla taban tabana zıt bile diyemeyeceğim bir zıtlık karşımıza çıkıyor ve synth pop duyuyoruz. Bu parça 80'lerde güzel bir hit olurdu kesin. Bunun yanında "XR2" ise doğrudan garage etkili bir hip hop. Girişi tamamen garage yapısında. Çok farklı ve eğlenceli olmuş.

Bu albümü Amerika'da tüm kulüplerde bolca duyacaklar. Bu su götürmez bir gerçek. Hip hop hastası olan ve elektronik müzik partilerinde bile hip hop isteyen bir toplum bu albümü mutlaka listelerin en tepesine taşıyacaktır. Elbette bu M.I.A.'nın Amerika'ya giriş sonunu da çözmüş durumda. Upuzun bir Amerika turnesi kendisini bekliyor.

Ha ben de albümü bu senenin tepelerine taşıdım ama sebebi farklı. Müzikal açıdan inanılmaz zengin, muhteşem bir öngörüyle kotarılmış parçalar. Farklı türlere kaysalar da belirli bir çizgi üzerindeler. Tamam "Jimmy" hariç. Yine de bu albüm şunu gösterdi ki M.I.A. bize gelecekte de çok güzel şeyler sunacak.

MP3: M.I.A. - Bamboo Banger
MP3: M.I.A. - Boyz

M.I.A. resmi sitesi
M.I.A. @ MySpace

12.6.07

Chris Cornell - Carry On (Interscope, 2007)

O bir yakışıklı. O bir karizmatik. O bir deli vokalist. O bir grunge. O bir Soundgarden, o bir Temple Of The Dog, o bir Audioslave, o Chris Cornell.

Müzik kariyerine baterist olarak başlayan, sonradan gitar tutkusu ağır basan ama en sonunda sesim güzel, karizmatik ve yakışıklıyım bari vokal yapayım diyen Cornell Rock tarihinin en etkileyici seslerinden birine sahip. E Seattle'da doğan bir İrlandalı'dan daha başka bir şey çıkması da düşünülemezdi.

Soundgarden'la başlayan kariyeri, bu grupla çıkardıkları "Ultramega OK", "Badmotorfinger" ve efsanevi "Superunknown" albümleriyle bir anda göklere fırladı. Albümler 3 grammy aldı ve toplamda 10 milyondan fazla sattı. Bu arada Soundgarden da kendini "Grunge" olarak adlandırılan türün önde gelen isimlerinden biri haline getirdi. Ancak son albümleri "Down On The Upside" hayal kırıklığı yarattı ve grup bunu kaldıramayarak dağıldı.

Rage Against The Machine'in dağılmasından sonra vokal arayan grubun kalan elemanları ilacı buldu. 2001'de başlayan Audioslave macerası 2002'de grubun kendi ismiyle çıkardığı ve büyük başarıya ulaşan ilk albümleriyle devam etti. Turneleri ise Chris Cornell'in alkol hevesi yüzünden biraz sekteye uğradı ama başarıyla tamamlandı. 2. albümlerinde sigara ve alkolü bırakmış Chris Cornell vokalde efsaneler yaratarak geri döndü. Tom Morello'nun gazıyla Küba'da konser veren ilk Amerikan grup olma şansını da elde etti. Grup 3. albümleri "Revelations"'ı 2006 Eylül'ünde yayınladı ancak grup elemanlarının solo kariyer tripleri yüzünden turneye çıkmadı. Tom Morello "The Nightwatchman" projesi üzerinde çalışırken Chris Cornell de 2. solo albümünün peşinden koştu. Derken Şubat 2007'de Chris Cornell resmi olarak gruptan ayrıldığını açıkladı ve sebep olarak da müzikal beklentilerdeki farklılıkları gösterdi.

Chris Cornell'in 2. solo albümü "Carry On" 5 Haziran'da piyasaya çıktı. Albümdeki bazı çalışmalarda ünlü Gary Lucas'ın akustik gitarını dinleme imkanı da buluyoruz. Bunun dışında ne var ne yok hepsi Chris'in vokali. Bu arada albümde Michael Jackson'ın ünlü "Billy Jean" adlı parçasına Chris'in getirdiği yorum da var. Benim özellikle dikkatimi çeken çalışmalardan biri oldu bu.

Aslında albüm Chris Cornell gibi bir yetenekten beklenenden daha düşük bir müzikal altyapı kalitesine sahip. Albüm derinden etkilemiyor. Evet vokal olarak her zaman belli bir kalitede kendisi ama müzikal anlamda bunu desteklemeyince ne yazık ki üzüyor insanı.

Albümdeki bir diğer nokta da hem Soundgarden, hem de Audioslave'e göre çok daha yumuşak bir yaklaşımda olması. Hatta bazı çalışmaların popa yakın olduğunu bile söylemek mümkün. Grunge'ına alıştığımız bir insandan böyle çalışmalar dinlemek biraz bünyeye ters geliyor. Bon Jovi havası görmek iyi gelmedi bana.

Ama şu da var. Rock N Coke'taki performansı konusunda hiçbir çekincem yok. Bunun sebebi de konserlerinde her zaman Soundgarden ve Audioslave çalışmalarına ağırlık vermesi. Böylece aslında Chris Cornell'i dinlerken 3 konsere gitmiş gibi olacağız. Bu da beni delicesine heyecanlandırıyor.

Albümde dikkat çeken çalışmalar:

1) No Such Thing
3) Arms Around Your Love
7) Killing Birds
8) Billy Jean
10) Your Soul Today

Mp3: Chris Cornell - No Such Thing
MP3: Chris Cornell - Billy Jean

Chris Cornell'in resmi sitesi

Videoları (YouTube):

Chris Cornell - No Such Thing
Chris Cornell - Billy Jean (Akustik ve canlı)
Chris Cornell - Arms Around Your Love

4.5.07

Nine Inch Nails - Year Zero (Interscope, 2007)

Nine Inch Nails veya diğer adıyla NIN, 1988 yılında Trent Renzor etrafında kurulan bir endüstriyel rock grubu. Aslında grup demek biraz garip kaçıyor çünkü grup Trent Renzor'un kendisi. Grubun diğer üyelerinden hiçbirisi resmi bir üye değil. Trent Renzor grubun müziğini yazıyor (Büyük çoğunluğu ona ait), sözlerini yazıyor, grubun müzikal anlamdaki yönünü belirliyor. Daha basit açıklamak gerekirse Trent Renzor ne isterse o oluyor, ne istemezse de o olmuyor. Elbette 1997'de Time dergisi tarafından Amerika'daki en etkili 25 kişiden biri gösterilmesi de onun neden böyle bir yol seçtiğini veya doğru kararlar verip veremediğini de gösteriyor.

Trent Renzor'un NIN'in başarılarının önüne geçmek gibi bir derdi yok bunu da söylemek lazım. NIN sadece Amerika'da 10 milyonun üzerinde satış rakamına ulaşmış, Rolling Stone dergisi tarafından gelmiş geçmiş en iyi 100 grup arasında gösterilmiş bir oluşum.

1989 yılında gelen ilk albümleri "Pretty Hate Machine" ile ilgileri toplayan grup bu albümle 2 yıl boyunca listelerde kaldı ve bir platin albüm kazandı. Daha sonra ikinci albümleri "The Downward Spiral" 1994'te piyasaya çıktı ve Amerika'da 2. sıradan albüm listesine girdi. Bu en çok satan albümleri de oldu tabii. Efsanevi "Closer" adlı çalışmaları da bu albümde yer alıyordu. "Closer"'ın videosu ise MTV tarafından bir hayli kesilip biçildikten sonra ancak yayına uygun olarak kabul edildi. Orjinal klip ise NIN'in endüstriyel, sert, karanlık ve agresif tarzını yansıtan bir yapıdaydı.

5 yıllık bir eziyet döneminden sonra sonunda dinleyicileri hasretlerini bitirdiler ve 1999 yılında iki disklik yeni NIN albümü "The Fragile" piyasaya çıktı. Albüm ne yazık ki Interscope'un bir nebze pazarlama gazabına uğradı ve ilk haftasında bile 228.000 kopya satmış olmasına rağmen sonunda satış rakamı düşük kaldı. Albüm genel olarak olumlu tepkiler aldı ancak benim yorumum asla bir "The Downward Spiral" olmadığı yönünde hala. 2005'te son albümleri "With Teeth"'i yayınlayan grup bana göre "The Fragile"'dan daha başarılı bir iş ortaya koydular ama bazı eleştirmenler orjinal bir şey olmadığı yönünde ağır eleştirilerle karşıladılar. Bunda tabii NIN'in orjinallik üzerine kurduğu bir fikir yapısının da etkisi var haklarını vermek lazım.

Gelelim yeni albüme. Albümde Amerikan politikasına çok temiz bir giydirme yapısı var. Daha "Hyperpower" adlı ilk çalışmadan ve çalışmanın gücünden bu anlaşılıyor. Keza 11. çalışma "Meet Your Master" da benzer bir yapıda. Sonunda eski Renzor'a kavuştuk diye düşündüm en baştan. MTV'yi eskisi kadar takmadığına çok sevindim.

Albümde bunun haricinde bağımlılık ve din konularında başkaldırı da mevcut zira bu yeni bir şey değil. Eski albümlerinin devamı olarak görülebilir sözleri konusunda.

Albüm bundan 15 yıl sonrasına atfen yazılmış bir mektup niteliğinde. Bunun yanında müziği açısından da geleceğe göz kırpıyor. Akılda kalan melodi albümde yok gibi "The Good Soldier" hariç. Ancak sertlik ve kararlılık vokalde, synthlerde ve vuruşlarda kendini gösteriyor. Bu bakımdan "Closer"'la yapısal benzerliği dikkat çeken "Vessel" oldukça güzel. Buna tezat olarak da "Me, I'm Not" adlı çalışmada da yoğun bir trip hop havası var. Massive Attack o çalışmayı yayınlasa yadırgamazdım. Bunun yanında IDM'e birçok yönden göz kırpıyor albüm. Renzor son dönemde çok mu Squarepusher dinlemiş acaba merak ettim şimdi.

Albümde kesinlikle hazzetmediğim tek çalışma ise "The Great Destroyer". Müzikal anlamda albüme hiç yakışmıyor bana göre. Orjinal değil, klasik bir kopya izlenimi verdi. NIN'i takip eden gruplardan ancak böyle bir çalışma gelse mantıklı gelirdi. Neyse bu kadar kusur kadı oğlunda da olur diyelim.

Dürüstçe söylemek gerekirse albüm "The Downward Spiral" kadar etkileyici değil ancak ondan beri çıkan en iyi albüm olarak nitelemek de bence doğru. En azından NIN'den yeni bir albüm bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmayacağını düşünüyorum. Eskiden beri başkaldırı ve agresif bir tavır üzerine kurdukları felsefi altyapılarını devam ettiren ve bunu müzikal açıdan güzel sunan bir albüm.

Beğendiğim çalışmalar:

1) Hyperpower!
2) The Beginning Of The End
3) Survivalism
5) Vessel
8) My Violent Heart
10) God Given
16) Zero Sum

Not: Albümdeki çalışmalarla ilgili tanıtım ses kesitleri vermedim çünkü aşağıdaki MySpace sayfalarından tüm albümü dinleyebilirsiniz.

NIN'in Resmi Sitesi
NIN @ MySpace (Albümü tamamen dinleme imkanı mevcut)
Albümün tanıtım klibi @ YouTube
Albümün ilk plağı "Survivalism"'in videosu @ YouTube
Trent Renzor'la albüm hakkında yapılan bir röportaj @ YouTube

17.10.06

Beck - The Information (Interscope, 2006)

Beck Hansen, 1970 dogumlu Amerikali bir muzisyen ve bugune kadar yaptigi calismalar sayesinde ununu tum dunyaya duyurdu. Bugune kadar Mellow Gold (1994), Odelay (1996), Mutations (1998), Midnite Vultures (1999), Sea Change (2002), Guero (2005) gibi albumlere imza atan Beck'in yeni albumu 3 Ekim'de piyasaya cikti. Ayrica plak sirketlerinden bagimsiz yayinladigi Stereopathetic Soulmanure (1994) ve One Foot In The Grave (1994) adli albumleri de var.

Pop, folk, alternatif rock, punk ve yer yer elektronik muzik ogelerini calismalarinda kullanan Beck kendine has farkli bir tarza sahip. Uzun zamandir Turkiye'ye gelmesi icin calismalar oldugunu da soylemek lazim aslinda ancak hala kendisini canli dinleme firsati bulamadik.

Albumun adi hakkinda bazi fikirler var. Beck'in Scientology tarikati uyesi olmasinin bu albumun adinin secilmesinde ince bir etki yarattigi hakkinda yorumlar yer aliyor.

Albumun icerigine gelince. Diger albumlere paralel bir tarz benimsenmis. Ses kesiti kullaniminda bazi noktalarda biraz daha radikal davranilmis ancak genel resim ayni. Aslinda bir nebze daha sakin demek mumkun album icin. Vuruslar ve melodi yine alabildigine basit ama bir o kadar da akilda kalici. Beck'in bu konudaki inanilmaz yetisi her zaman onun en buyuk avantajlarindan biri oluyor.

Album hakkindaki tek eksi nokta da albumun hazirlanma surecinin uzun olmasi sebebiyle (Beck bu album icin 3 yil sarki hazirladigini acikladi) albumun bir butunden ziyade sarki toplulugunu andirmasi. Beck'in diger basarili albumleri kendi iclerinde akiskanlik iceren albumlerdi ve her ne kadar tur acisindan sinirlandirma kabul etmezlerse de yine de benzer tinilar iceriyorlardi. Bu albumde ise tamamen farkli tinilar iceren calismalar var ve ortak noktada birlestirilemediginden ortaya karmasik bir album cikmis.

Albumde dikkat ceken calismalar ise:

02) I Think I'm In Love
05) Soldier Jane
06) Nausea
08) Dark Star
10) No Complaints