Klaus Schulze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Klaus Schulze etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8.9.08

Klaus Schulze & Lisa Gerrard - Farscape (Synthetic Symphony, 2008)

Klaus Schulze'a olan sevgim ve saygımı belirtmeme gerek yok. Her ne kadar onunla röportaj yaptığımda (Buradan bakabilirsiniz) bir nebze yaşlı ve huysuz ihtiyar modeli yaklaşımını gördüysem de müziğin son 40 yılda yaşadığı devinime birebir şahit olmuş ve bunun önemli bir bölümüne etki edebilmiş bir isim. Bunun yanında Lisa Gerrard'a geldiğimizde ise "Dead Can Dance" ile hayran kaldığımız, solo projesiyle de saygımızı her vokal performansıyla sonuna kadar hak etti.

Peki bu ikilinin bir araya gelmesinde önemli olan nokta ne dersek öncelikle Klaus Schulze'un ölümün eşiğinden döndüğü hastalığını atlatarak yeniden stüdyoya girmesi bile başlı başına önem taşıyor. Arkasından bugüne kadar insan seslerini sadece bir müzik enstrümanı olarak kullanmış ve böyle olmasını seven bir ismin Lisa Gerrard gibi bir vokal virtüözü ile çalışması güzel bir deneyimin ilk habercileri.

Müzikal açıdan altyapı gerçekten çok başarılı. Aslında albüm için 300 dakikalık müzik hazırlayan Klaus Schulze'dan da daha azı beklenemezdi. KS bu kadar materyali 2 haftada hazırlamış. Lisa Gerrard ise kayıt için buluştuklarında hayran kalıp 2 gün içinde 150 dakikalık bölümüne vokal yapmış. İki büyük yeteneğin buluşması hızlı ve bereketli sonuç vermiş. Bu da şaşırtmamalı bence. KS'nin kendi tabiriyle, bir albüm hazırlığı uzun sürerse illa ki içinde bazı yanlışlar vardır. İnsan gerçekten üretken olduğunda işler çok hızlı gelişir kendiliğinden.

Destansı yapı albümün tamamında mevcut. Müzik vokale kapıyı açıyor, vokal da o kapıdan giriyor, bizi de sürüklüyor. Synthesizer kullanımı hayranlık uyandıran kalitede. Zaten şu anda Pete Namlook, Move D ve KS söz konusu olduğunda bu noktada herhangi bir şüphe de olmuyor.

Albüm 2 CD'den oluşuyor. 7 parçalık bir ziyafet sunuyor bizlere. Sanki her saniye karşımızda bir resmin darbeleri vuruluyor. Parça bitmeye yakın da resmin tamamlanmış hali tüm güzelliğiyle size betimleniyor. Mutlaka dinleyin. Özellikle seyahat sırasında dinlediğinizde (Ben ilk öyle yaptım) mükemmel bir rahatlama ve mutluluk hissi aşılıyor.

MP3: Klaus Schulze & Lisa Gerrard - Liquid Coincidence 1

Klaus Schulze'un resmi sitesi
Klaus Schulze @ MySpace
Lisa Gerrard'ın resmi sitesi
Lisa Gerrard @ MySpace
Farscape @MySpace
Albümü satın almak için

15.12.07

Kısa Kısa Albümler... (16)

Klaus Schulze - Kontinuum (Synthetique, 2007)

Klaus Schulze geçirdiği ağır hastalıktan sonra kendine gelmişti. Onunla röportaj yaparken eski sağlığına kavuşmaya yakın olduğunu ve yeniden stüdyoya döneceğini de iletmişti. Sonucu da karşımıza Kontinuum albümü olarak çıktı. Albüm 3 parçadan oluşuyor ama üçü de destansı uzunlukta. Burası şaşırtıcı değil zaten. Albümde minimalizm ve ambient yoğun bir bileşimde. "Sequencer" Ortaçağ'ı andıran melodisiyle minimalizmin doruklarında. "Euro Caravan"'da yine vokal kullanılıyor ancak ses öğesi olarak. Herhangi bir müzik aletinden farklı kullanımı yok Schulze için. The Orb ile dirsek teması var parçada. "Thor" ise biraz daha puslu bir havada. Depresif yönü var. Bir "X" değil ama güzel.

MP3: Klaus Schulze - Euro Caravan

Klaus Schulze resmi sitesi
Albümü satın almak için

Move D - Live At Johanneskirche (Rough Trade, 2007)

Move D'nin aslında 9 Eylül 2001'de düzenlenmesi planlanan ancak İkiz Kuleler saldırısı sebebiyle ertesi güne ertelenen konserinin kaydı olan albüm. Performansta "Twin Towers" adlı bir parça olması da ayrı bir tesadüf. Performans çok başarılı ki zaten Move D'nin canlı performanslarda ve canlı prodüksiyonlarda yeteneği tartışılmaz. Pete Namlook'la birlikte çıkardıkları albümlerin çoğunu da canlı performans olarak kaydediyorlar. Zaman zaman hareketlenen ancak temeline Ambient ekseninde güzel bir dinleti sunuyor albüm.

MP3: Move D - Zone Red
MP3: Move D - Zug

Move D @ MySpace
Albümü satın almak için

Move D & Pete Namlook - Raumland Exploration (Fax, 2007)

Bu projeleri çerçevesinde 13. albümlerinde buluşan ikili yine canlı performans olarak kaydedip sonra üzerinde son dokunuşları yaptıkları yeni bir albümle karşımızda. Ambient ve Acid'in buluştuğu "Exploration I"'den başlayarak pek ısınamadığım "Exploration II"'yle devam eden, ritmi değiştirmeden geçtiği "Exploration III"'le korku filmlerini andıran (Biraz Thriller tadı da aldım vokalden), son olarak da "Exploration IV" ile yine özüne dönen bir albüm. Son parçada minimalizme de göz kırpmışlar.

MP3: Move D & Pete Namlook - Exploration I

Pete Namlook resmi sitesi
Albümü satın almak için

13.5.07

Klaus Schulze Röportajı

Elektronik müzikte deneyselliğin ve çok enstrümanlılığın öncülerinden biri olan Klaus Schulze ile doğum gününde bir röportaj yapma imkanı bulduk. Kendisi 2 yıldır bir hastalıkla uğraşmasına rağmen eski enerjisinden ve iğneleyici sözlerinden hiçbir şey kaybetmemiş. Büyük bir efsanenin kendi dilinden hayata ve müziğe bakış açısı için okumaya devam edin.

SG – Bir Rock grubunda baterist olarak müzik hayatınıza başladınız ve daha sonra “Tangerine Dream” adlı grup geldi. TD’de eletronik rock ve deneysel müziklere ağırlık verildi ve bunlar yer yer new age ögelerle birleştirildi. Bunu benzer bir tarzda Ash Ra Tempel grubu üyeliğiniz izledi. Kariyerinizin erken dönemlerinde akustik rock’tan elektronik rock’a yönelmenizdeki etkenler nelerdi?

KS – İlk olarak “Psy Free” adlı, gitar, klavye ve bateriden oluşan bir rock grubunda çaldım. Aslında daha önce gençken, ki bu aslında sayılmaz ama, temel olarak hep beat müziğine ilgi duydum.

TD’de biz her şeyi çaldık. Punk’tan deneysele ve hatta çok uçlara kadar. Ama kesinlikle bugünün moda tabiriyle “Ambient” denen müzik tarzı değildi çünkü çok farklıydı. Ayrıca o dönemlerde esinlenecek tek şey moda olan Broetzmann’in “Free Jazz”iydi.

TD’deyken sürekli yeni ses ve enstrüman arayışım başlamıştı. O zamanlar çok basit aletlerden karmaşık sesler çıkarmaya çalışıyordum ve henüz synthesizer’lar yoktu. Örneğin TD konserlerinden kasetleri tersten çalmayı deniyordum ve Edgar (Edgar Froese, TD’nin kurucularından ve hala grupta kalan tek kurucu üye) bunu hiç sevmiyordu, o basit bir davulcu istiyordu. Unutmadan söyleyeyim o inanilmaz bir Hendrix hayranıydı. Berlin’deki bir Hendrix konseri için alt grup olmuştuk ve eminim bu Edgar için unutulmaz bir gündü.

Ash Ra Tempel ile çok daha güçlü hale geldi yaptığımız müzik. Grubun ilk albümünden “Amboss”’u dinleyin anlarsınız. Ash Ra Tempel’da deneylerimde daha özgür oldum. Birçok konserde ve kayıtta davul haricinde değişik, garip sesler kullandım.

Bir yıl sonra kafamdaki fikirleri tek başıma daha iyi yapabileceğimi düşündüm ve Ash Ra Tempel’dan dostça ayrılıp ilk solo albümüm için çalışmaya başladım. Aslında bunda hiç davul yoktu çünkü davullardan biraz sıkılmıştım açıkçası, özellikle de rock davullarından.

SG – Bu dönemden sonra solo kariyerinize başladınız ve synthesizerın da gelmesiyle efsanevi “X” ve “Moondown” albümleriniz geldi. Bu dönemde nelerden esinlendiniz ve synthesizerın getirdiği değişim ne oldu?

KS – Evet. Sanatçılara yöneltilen klasik soru. Nereden esinlendiniz? Aslında bilmiyorum, ya da hatırlamıyorum. Yaklaşık 30 yıl geçti. Herhalde özel bir şey yoktu. Hayattaki milyonlarca şeyden biri. Mutluluk, üzüntü, sıkıntı halleri, şans, yalnızlık, dostluk ve müzikten para kazanma hayali. Siz müzik severler bunu hep atlıyorsunuz değil mi? (SG – Evet)

Elbette piyasaya çıkan ilk synthesizerı aldığımda birçok fikrimi kasede kaydetme imkanı sağladı. Bana ilham kaynağı da oldu. Bana çok yeniydi ve nasıl çalıştığını, bana ne katkı sağlayacağını öğrenmem gerekiyordu. Bu deneme ve öğrenme sürecinde fikirler otomatik olarak gelişiyor.

SG – Stüdyonuzda çok fazla sayıda enstrüman kullanıyorsunuz. Enstrümanların zaman içindeki gelişimi sizi nasıl etkiledi?

KS – Elbette stüdyomda sunulan en iyi aletleri kullanıyorum. Elektronik müzik açısından düşünürsek tüm enstrümanlar çok büyük bir hızla gelişti. Her yıl yeni bir synthesizer çıkıyordu. Birçoğu öncekilerin kopyasıydı ve çabucak silindi ama bazıları da kalıcı oldu. Analogdan dijitale geçiş ise inanılmaz bir andı. Bana göre bir devrim! Yine yeni baştan öğrenmem gerekti tabii.

Tek umduğum şey müziğimin de evrim geçirdiği. Bence bunu sadece aletlerin gelişimine bağlamak biraz haksızlık olur ama. Sonuçta bu aletler kendi başına müzik yapmıyor ve hala onları çalan ya da programlayan birine ihtiyaç duyuyorlar. Bence hiçbir kemancıya her albümde daha iyi kemanınız olduğu için mi kendinizi geliştirdiniz diye sorulmamıştır. Şaka bir yana bence eski sanatçıların bu denli ön plana çıkmasının sebebi o dönemi yaşamamız ve içinde öğrenmemiz. Synthesizerlar günümüzün gençleri için bilinmeyen, dipsiz bir kuyu gibi. Bunlardan kaçı piyano çalmayı bilir veya kaçı İngiliz kornosu neye benzer haberi vardır? (KS notu: İngiliz kornosu, “Cor Anglais”, ne İngilizdir ne de korno) (SG – “Cor Angle” yani açılı korno daha sonra zamanla “Cor Anglais” şeklinde değişmiştir. Aslen İngilizlerle hiç alakası yoktur)

SG – Müzikte yeni şeyler aradığınız süreç boyunca sürekli parçalar yapmak yerine senfoni benzeri çalışmalar yaptınız. Bu duygularınızı anlatırken size daha mı uygun?

KS – Açıkçası bir müzik parçası yaratmakta yavaş olduğumu kabul etmeliyim. Pop şarkıcılarının tüm şarkıyı çıkardığı sürede ben bir introyu hazırlayamıyorum. Kısa şarkıların sempatik melodileri hiç de bana göre değil. Senin sözünle senfoni benzerleri bana daha çok uyuyor. Elbette pop dinlemeyi de seviyorum ama sanatçı olarak ben onları yapamam.

SG – Elektronik müziğin birçok farklı türünü denediniz. Bu türleri farklı elementlerle birleştirdiniz. Örneğin opera sanatçılarıyla çalıştınız. Bu açıdan insan sesinin müzikalliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

KS – Evet 1974’te çıkan “Blackdance” albümüm için opera sanatçılarıyla çalıştım. 20 yıl sonra kendi operam “Totentag” için de çalıştım. Totentag zamanında diğer albümlerim için de operadaki seslerden oluşan parçaları kullandım. Hepsi bu ve tüm çalışmalarımı düşünürsek çok da fazla değil. Genel olarak sesleri sadece melodisel kullanırım. Bir şarkıcının ağzından çıkan sözler beni pek ilgilendirmez. Totentag için tüm sözleri bir başkası yazdı. İnsan sesi içeren diğer albümlerim için ise Alman tescil yetkililerine sadece müzikal sözler deme özgürlüğünde bulundum. Ben onları öyle algılıyorum ve kullanıyorum. Bazen hayranlarım sözlerdeki anlamı çıkarmaya çalışıyor. Uğraşmayın çünkü gerçekten çok anlamsız.

SG – Elektronik müziğin günümüzdeki durumu hakkında ne düşünüyorsunuz? 70’ler ve bu günler arasında ne gibi farklılıklar var?

KS – Bu çok büyük bir soru. Ama cevabını biliyorum. Çünkü oradaydım ve hala buradayım. Ama ben sanatçıyım yazar değil. Yine de 1978’de ucuz Kork synthesizer’ları ilk çıktığında TD ve Klaus Schulze yerleşmiş isimlerdi ve birçok kopyalarımız türedi. Başlarda bazılarına yardım da ettim, onlara plak şirketleri kurdum ve kendi paramla albümlerini yaptım. Sürekli daha fazla demo geliyordu ve bir süre sonra bu ikinci jenerasyonun müziğe katabileceği şeylerin sınırlı olduğuna kanaat getirip uğraşmayı bıraktım. Şimdilerde TD ya da benden habersiz bir elektronik müzik jenerasyonu var ve bu bir bakıma olumlu. Birçoğu çok başarılı ve yeni sesler yaratıyorlar. En azından bizi artık kopyalamıyorlar. Rahatım.

SG – Sizin gibi sanatçılara her zaman “Karl Heinz Stockhausen” sorulur. Kendisi aslında elektronik müzik sanatçılığından ziyade bir teorisyen. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

KS – Sen kısaca söyledin. Aynen katılıyorum.

SG – Geçmişiniz geleceğinizin aynasıdır dersek büyük, güzel ve etkileyici kariyerinize bakınca neler düşünüyorsunuz?

KS – Açıkçası geçmişten ziyade geleceğe bakmayı seviyorum. Hafızam kötü ondan da olabilir belki. Bazen röportajlarda bana “Timewind” albümümü sorarlar ve yanlış yıl söylerim. Daha sonra da yayıncım beni düzeltir hep yaptığı gibi. Şu anda eski sınırlı sayıda basılan albümlerimin yeniden piyasaya sürülmesiyle uğraşıyorum. Bazı düzenlemeler yapıyorum. Yeni çalışmalara da göz kırpıyorum.

11.5.07

Klaus Schulze - Twin Towers of Ambient 2

1968’de 21 yaşındayken başlayan ve 38 yıldır dur durak bilmeden süregelen bir profesyonel müzik hayatına sahip Klaus Schulze (KS). Geride bıraktığı 100’den fazla albüm ve elektronik müziğe katkıları sebebiyle çoktan efsaneler arasında yerini aldı.

Rock gruplarında baterist ve bas gitarist olarak başlayan amatör müzik yaşantısı daha sonra onu electronik rock gruplarında davulculuğa götürdü. Tangerine Dream ve Ash Ra Tempel gibi kült grupların kurucuları arasında olan KS daha sonra deneyselliye olan merakı sebebiyle 1971 yılında solo kariyerine başladı. 1972 yılında synthesizerla ilk tanışmasını yaptı ve bunu “Irrlicht” albümü izledi. Albüm Almanya’da büyük yankı uyandırdı ve KS ismi tek başına tanınmaya başladı.

1970’li yıllar boyunca “Blackdance”, “Timewind”, “Moondown”, “Mirage”, “X” gibi çok önemli albümlere imza atan KS, bu dönem içerisinde Far East Family band adı altında 2 adet albüm çıkardı. Bu albümlerde ise çalıştığı klavyeci daha sonra “Kitaro” adını alarak ününü tüm dünyaya duyurdu. KS 1970’lerin sonlarında kendi plak şirketi “IC”’yi kurdu ve albümlerini buradan çıkarmaya başladı. “Richard Wahnfried” takma adıyla ilk albümünü de 1979 yılında çıkaran KS deneyselliğe verdiği önem, çok enstrümanlı üretim tekniği ve zamanının ötesinde müzik arayışı sebebiyle bu dönemde Almanya’nın en önemli prodüktörleri arasında yerini aldı..

KS 1980’lerde de aynı hızla eser vermeye devam etti. Bu arada KS 3 filmin müziğini yaptı ve farklı bir alana da el atmış oldu. 1986 yılında hakkında bir kitap yazılan KS, Almanya’da o güne kadar yaptığı müzik çalışmaları sebebiyle çeşitli ödüller aldı.

1990’lara gelindiğinde ise KS artık Almanya’da yaşayan bir efsaneydi. 10 bin kişilik konserleri, bu konserlerde verdiği canlı performansları içeren albümler izledi. Bu performanslar arasında özellikle Köln katedralinde ve Royal Festival Hall’da (Sonradan Royal Albert Hall adını aldı) verdiği konserler büyük yankı uyandırdı. 1994 yılında “Totentag” operasını besteleyen KS, 1995’te elektronik müzik açısından bir devrim yaratan Robert Moog ve rock müziğin efsanesi Pink Floyd ile özel toplantılar yaptı.

1990’ların 2. yarısında yayınladığı 10’arlık albüm setleri Silver Edition, Historic Edition ve Jubilee Edition inanılmaz bir satış rakamına ulaştı ve piyasaya çıkan setler 1 ay gibi kısa bir sürede tükendi.

2000’lerin ilk yarısında da albüm ve konser çalışmalarına devam eden KS, 2005 yılında ciddi bir hastalığa yakalandı. Bundan sonra albüm çalışmalarına ara verdi ve hastalığının tedavi süreci başladı. 2006 yılının başından itibaren durumu çok iyiye giden KS, albüm çalışmalarına yeniden dönme kararı aldı. Bundan kısa bir süre sonra da Qwartz tarafından “Prix D”Honneur” ünvanına layık görüldü.

Klaus Schulze elektronik müziğe getirdiği deneysel ruh, bu ruhun ortaya çıkardığı yenilikler, üretkenliği ve hayata karşı kendine has alaycı tavrı sayesinde tüm dünyaca tanınan bir sanatçı olmayı başardı. Klaus Schulze her ne kadar bu ismi sevmese de günümüzde “Ambient” olarak adlandırılan müzik tarzının gelmiş geçmiş en önemli ismi olmayı başardı..