Temmuz 2007 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Temmuz 2007 etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8.12.07

Paul Potts - One More Chance (Sony, 2007)

Bir süre önce liseden bir abimin listemize gönderdiği bir e-mailde bir adamın hikayesi vardı. Bu adam 37 yaşında ciddi anlamda özgüven eksikliği yaşayan bir telefon satıcısıydı ve Britain's Got Talent (Bir nevi Popstar) yarışmasında karşısındaki jüri üyeleri ve seyircilerin önünde opera söyleyeceğini iddia ediyordu. Dürüstçe söyleyeyim, kahkaha atmayı beklerken kendimi ağlıyor halde buldum. Özgüveni eksik o adam söylemeye başladığında jüri üyeleri apıştı kaldı, bir tanesi ağladı, seyircilerden salya sümük olanlar oldu. Playback bile zannettim ama değildi.

Müzik bir kültürdür, yaşam biçimidir, hayata bakış açısıdır. Misak'ın söylediği gibi "Müzik asla sadece müzik değildir." Doğrudan aklıma bizim o sesi gür türkücülerimiz, arabesk sanatçılarımız geldi. Popstar yarışması geldi, onun türevleri geldi. Aptal saptal konuşan jürilerimiz geldi. Adam öldüren birine acıyıp söyleyişine değil boynu büküklüğüne oy atan insanımız geldi.

Jüri farkını en rahat şöyle açıklayabilirim, kimse Paul Potts'a her türde şarkı söyleyebilmen lazım demedi bizdeki gibi. Adam dilediğini söyledi. Böyle de olması gerekiyor. Biri arabesk söyleyerek giriyorsa yarışmaya tüm yarışma söyleyebilir. Adam sahneye çıkma eğitimi almıyor. Arabesk'te bile tam düzgün söyleyemeyen Bayhan'ı nasıl maymun ettiklerini hatırlıyorum. Sözlük'te de söylemiştim, adamın tarzı pili biten walkman'e benziyor.

Albüm boyunca Paul Potts adlı yeteneğin içindeki o müzik sevgisiyle ne derece etkileyici olabileceğini dinledim. Daha önce girdiği başka bir yarışmada kazandığı 8 bin Sterlin'i düşünmeden opera derslerine yatıran bu adam idealine doğru hiç şüphe duymadan ilerlemiş.

Albüm, yarışmada elemede ve finalde söylediği Nessun Dorma ile açılıyor. Ayrıca Everybody Hurts, My Way ve Time To Say Goodbye'ın Italyanca versiyonları var. Tabii unutmadan Amapola ve Caruso'yu da atlamamış. Çok güzel bir yorum. İtalya'da aldığı opera eğitiminden sonra Pavarotti'nin onu neden beğendiğini anlamak zor değil albümü dinledikçe.

Ancak albüme sadece müzikal anlamda bakmadığım için çok daha önemli bir yerde benim açımdan. Umarım dinlersiniz ve bir yeteneğin hayalleri için her şeyi göze aldıktan ve hiçbir adımdan geri kalmadıktan sonra nerelere gelebileceğine siz de şahit olursunuz.

MP3: Paul Potts - Nessun Dorma
MP3: Paul Potts - Everybody Hurts (Ognuno Soffre)

Video: Paul Potts Britain's Got Talent elemelerinde

Paul Potts resmi sitesi
Albümü satın almak için

24.10.07

Keith Jacobson - Turn On The Charm (CD Baby, 2007)

Smooth Jazz seven var mı? E illa vardır. Keith Jacobson ismi yabancı gelebilir, gelmeyebilir. Geçen sene çıkardığı "I Wanna Be With You" albümüyle dikkatleri ziyadesiyle çekmişti kendileri. Elektronik müzikten sadece vuruşlar için faydalanan bir yapıdaydı albüm, bunun yanında saksafonun güzel melodileriyle döşenmişti geri kalanı.

Bu albümde kaldığı yerden devam etmemiş ama. Birkaç gömlek üste çıkmış. Hani Michael Bolton'ın birçok şarkısındaki o saksafon soloları vardır, içimiz erir. Asıl bir de bunu dinlemek lazım. Vokal olmadan, Michael Bolton'ın o hipnoz edici sesi olmadan safi saksafon. Hiç altta kalır yanı da yok hani.

Albüm boyunca çok güzel bir Smooth Jazz dinletisi sunuluyor bizlere. Hani hemen gidip akşam yemeği hazırlayasım, 2 mum yakasım ve karşıma da kız arkadaşımı alasım var. Aman ne diyorum ben saat olmuş gecenin bir yarısı, kız arkadaşım binlerce kilometre ötede. Sağlıklı emareler değil bunlar. Neyse.

Her şey bir yana, cidden muhteşem bir dinleti sunuyor. Keith Jacobson'ın saksafonda tüm ihtişamı yanında gitar zaman zaman etkin rol oynuyor duygusallık açısından. Albümde de beğendiğim parça moduna girmeyeceğim, haksızlık olur. Tüm albümü bir oturuşta zevkle dinledim.

MP3: Keith Jacobson - Zip In My Zap
MP3: Keith Jacobson - Rendezvous

Keith Jacobson resmi sitesi
Keith Jacobson @ MySpace
Albümü satın almak için

16.10.07

Israel Vibration - Stamina (RAS, 2007)

Ey güneşin çocukları. Gelin! Toplanın! Dünyanın en güzel ve güzide müziklerinden birine giriyoruz şimdi. Bu girişimize ön ayak olacak grup ise yeni albümü "Stamina"'yı yayınlayan Israel Vibration.

Önce hemen belirteyim, Israel Vibration eğlenceye yönelik ortaya çıkan Dancehall Reggae akımından değil. Rastafari hareketine mensuplar ve Bob Marley benzeri dinlenmesi ve oturduğun yerden zevk alınması için çalışma yapıyorlar. Ha bunda da dans edemez misin, edersin. Ama zıp zıp değil.

Israel Vibration, rehabilitasyon merkezinde tanışan Lascelle "Wiss" Bulgin, Albert "Apple Gabriel" Craig ve Cecil "Skeleton" Spence'ten oluşuyor. 1978'de ilk albümünü çıkaran grup ancak 3 albüm dayanabildi ve daha sonra Dancehall akımını sebep göstererek Amerika'ya yerleştiler ve albüm çıkarmadaki maddi problemleri sebep göstererek grubu dağıttılar. Daha sonra 1988'de baskı üzerine birleştiler ve çalışmalarının sonucunda efsanevi "Strength Of My Life" albümü çıktı. O zamandan beri 20 albüm çıkardılar ve 21. de hoş geldi. Ama atlamadan Albert'ın gruptan ayrıldığını ve solo kariyer peşinde olduğunu söyleyelim.

Gelelim albüme. Güneşin çocukları diye boşuna demedim. Güneşli bir albüm tamamen. Her ne kadar sözlerinde genel olarak yoksulluktan, Jah'dan ve sosyal sorunlardan bahsetse de elinize kitapçığı almadıkça sözleri pek anlayamadığınız için bu sorunları da anlayamıyorsunuz.

Bunun yanında güzel bir dub reggae dinleme imkanı sunuyor albüm istisnalar hariç. İlk yarısında genel olarak aynı ritmde gidiyor. Bu da aynı ritmle sallanmanızı sağlıyor. Trompet oldukça sık kullanılmış. Bu da biraz ekstra enerji katmış. Ama rahatlamanızı engelleyecek ölçüde değil orası kesin.

"Far Beyond" ile çok güzel başlıyoruz. Ritmimiz uygun, keyfimiz yerinde. Albümün yarısına kadar da bu şekilde gideceğiz zaten. Sonra biraz sapıtacak ama olsun. Bunu henüz bilmiyoruz. "Herb Is The Healing" bu arada en dikkat çeken çalışma oluyor. Ritm ve vokalin ahengi çok güzel.

Albümün 2. yarısı "Stamina" ile başlıyor ve şaşırmaya da başlıyorum. Hız olarak albümün ilk bölümüne fark atıyor. Biraz fazla Dancehall geldi ve açıkçası sırf bu yüzden beğenmedim. "Little Children"'da ilginç bir şekilde Ska havası var. Hani İngiltere'deki Reggae ve Ska hareketinin beraber yürüdüğü düşünülürse anlaşılabilir bir hedef kayması. "Cleanliness" ise albümün yüz karası bana göre. 89'daki albümlerini dönüp bir dinlesinler mümkünse. "Free Loafter" ise Fransa'daki hayranlarını memnun etmeye yönelik diye tahmin ediyorum. Gerçek Israel Vibration sevenleri değil. Keza Sautez Reggae de aynı şekilde.

Mümkünse albümün ilk yarısını zevkle dinleyin, 2. yarısına da göz atın sadece. Bu kadar fark nasıl oldu bilmiyorum ama albümün beğenisini düşürüyor. Keşke 7-8 parçayla çıksaydı albüm. Yine de ilk yarısı uğruna dinlenecek bir albüm. Zaten o 8 parçayı bugünlerde mumla aradığımızı düşünürsek kaçırmamak en iyisi.

MP3: Israel Vibration - Far Beyond
MP3: Israel Vibration - Herb Is The Healing

Israel Vibration @ RAS Records
Israel Vibration @ MySpace
Albümü satın almak için

10.10.07

Trio Toykeat - One Night In Tampere (Blue Note, 2007)

Trio Toykeat 1988 yılında Finlandiya'da kurulmuş olan bir Caz triosu. Enerjik yapılarıyla Finlandiya'nın beklentilerini karşılayan grup zaman içerisinde Avrupa çapında, daha sonra da dünyaya yayılan bir üne sahip oldular. Grup piyanoda Iiro Rantala, bateride Rami Eskelinen ve bas gitarda Eerik Siikasaari'den oluşuyor. Bildiğim kıt Fince sayesinde Eerik'in Siika adasından (Saari = Ada) olduğunu söyleyebiliyorum ancak.

Grup 11. stüdyo albümünü prestijli Blue Note plak şirketinden Temmuz ayında çıkardı. Albümde daha önceki albümlerinin benzeri romantik ve hareketli melodilerin karışımı yer alıyor. Aslında bunun en iyi açıklaması tutkulu bir aşk müziği olabilir. Zaman zaman sesini yükselten, bazen dinginleşip huzura kavuşan bir aşkın hikayesi var albümde. Bu arada albümün tamamen canlı kaydedildiğini söylemekte de yarar var.

Üçlüden hiçbiri albüm içerisinde sürekli ön planda durmuyor. Değişim içindeler ve bu da albümde demokratik bir hava yaratmış. Ayrıca vurguların değişik noktalarda farklı enstrümanlarla yapılması albüme müzikal açıdan derinlik kazandırmış. Özellikle "Perfect Make Out Music"'te gerçekten adına yaraşır bir şekilde görüyoruz bunu. Hani denemedim ama eminim parça böyle bir iş sırasında uygun görevi görür.

"Final Fantasy"'de ise muhteşem bir piyano yorumu dinliyoruz. Canlı seyretmek mümkün olsaydı o zaman parmakları izlemek isterdim. Hani görebilir miydim bu hızda ilerlediklerinde bilmiyorum ama yine de bakmak güzel olurdu. Güzel dinlenen, takdiri hakeden bir albüm.

MP3: Trio Toykeat - Perfect Make Out Music
MP3: Trio Toykeat - Final Fantasy

Trio Toykeat'in resmi sitesi

10.9.07

Spoon - Ga Ga Ga Ga Ga (Merge, 2007)

Texas'tan çıkan başarılı indie rock grubu Spoon 1996'dan beri profesyonel müzik hayatının içerisinde. Grup vokal ve gitarda Britt Daniel, bateride Jim Eno, bas gitarda Rob Pope ve arka vokal ile klavyede Eric Harvey'den oluşuyor.

Grubun ilk albümleri de müzikal açıdan şu anki kadar olgun olmasa da güzeldi ancak grubu dünya çapında tanıtmaya yetmedi. Grubun müziği genel olarak basit ve rahat olarak nitelendirildi derinliğine inmeden. Bu son albümleri "Gimme Fiction"'a kadar devam etti. Bu albümde grubun aslında sadece basitlik değil, basitlikten güzellik ortaya koyduğu dikkati çekmeye başladı sonunda. Albüm Amerika'da büyük bir başarı kazandı ve daha yoğun takip edilmeye başlandı.

Grubun yeni albümü Ga Ga Ga Ga Ga (5 tane var) Temmuz ayında Amerika'da Merge, Avrupa'da Anti etiketiyle piyasaya çıktı. Albüm doğrudan büyük bir kucaklamayla karşılandı. Bana göre eleştirmenlerin biraz geç yaptığı bir hareket oldu bu ancak açıkçası bugüne kadarki en olgun ve güzel albümleri olması sebebiyle de denk geldi. Albüm Amerika'da listelerde ilk 10'a kadar yükseldi. Avrupa'da ise beklenenden büyük bir ilgi gördü.

Spoon gerçekten çok basit bir müzik yapıyor. Kendilerini zorlamıyorlar. Gerek de yok. Basit melodilerle buna çok uygun vokalleri birlikte konuşlandırdıklarında ortaya çok güzel parçalar çıkıyor. Albümün açılış parçası "Don't Make Me A Target" bunun en uygun örneği. Rock'a minimalist bir bakış açısı diyesim bile var. Alttaki 4'lük gitar melodisi bunu gerektiriyor açıkçası. Keza aynı minimalist yapı "The Ghost Of You Lingers"'da da var. Birindeki gitar melodisi diğerinde klavye melodisine dönüyor sadece.

Bu basitlik parçalar arasında rahat bir akışı da sağlıyor. Albüm bu şekilde tek çırpıda dinlenebiliyor. Bu da albümün başarısı. Tam anlamıyla bir bütünlük var diyebilirim rahatça. Ama bu konuda vokalin başarısı da es geçmemek gerekiyor. Britt Daniel gittikçe yerini sağlamlaştırıyor Rock vokalleri arasında gerek ses kullanımı, gerekse ses rengiyle kendini farklılaştırıyor. Elbette sesi bir Rufus Wainwright gibi kendi başına etkileyici değil ama nasıl kullanacağını çok çok iyi biliyor.

Parça falan beğenmedim albümde. Albüme hasta oldum. Yılın en iyilerinden biri olmaya aday gönlümde.

MP3: Spoon - Don't Make Me A Target
MP3: Spoon - You Got Your Cherry Bomb

Spoon resmi sitesi
Spoon @ MySpace

9.9.07

Gogol Bordello - Super Taranta! (Side One Dummy, 2007)

New York'lu çingene müziği delileri Gogol Bordello. Çoğumuz (En azından ben) onları geçen sene Rock N Coke'taki performanslarıyla tanıdık. Çok eğlenceli, çılgın bir performans sergilemişlerdi. Müziklerin güzel olmasının yanında teatral olarak da çok etkileyiciydiler. Sonrasında albümlerini dinledikçe daha da bir beğendim. Sonuçta hayatta amaç eğlenceyse Gogol Bordello bunu usanmadan, sıkılmadan sunuyor. Daha sonra Madonna ile Live Earth kapsamında "La Isla Bonita/Lela Pala Tute"'yi yeniden yorumladılar.

İşin ilginci grupta Roman yok görünüyor. Grup üyeleri Ukrayna, Rusya, İsrail, Etiyopya, Amerika, Tayland ve Ekvator'dan. Bunca insanın ortak noktası romen müziğiymiş. Vay canına.

4 stüdyo albümünden sonra (Maşallah neler kaçırmışım) yeni albümleriyle karşımızdalar. Albüm Temmuz ayında piyasaya çıktı. Zamanlama olarak da Live Earth ile tüm dünyanın gözü önüne çıktıktan sonra güzel bir seçim yapmışlar.

Ve çingene müziğinin hafif rock edasıyla birleştiği Gogol Bordello bıraktığı yerden devam ediyor. Hatta ambiyane tabirle çılgın atıyorlar. Hani gerçekten anlatmak zor. Eğlence de eğlence. Gizli iksirlerindeki punk unsuru da her zaman pozitif bir bakış açısıyla geliyor. Eugene Hütz'ün şarkı içindeki brutal vokalleri de cuk oturuyor tabiri caizse tıpkı vokali gibi.

Albümde özellikle "Supertheory Of Supereverything"'in sözlerine bittim. Herkese tavsiye ederim. Parçanın umarsızca eğlenceli olmasının yanında sözler de çok eğlenceli. Hatta güldürüyor diyeyim. "My brothers are protons! My sisters are neutrons! Stir it twice, it's instant family!" Ne diyeyim ben daha. Party party party!

Dikkatimi çeken parça yok, hepsini çok sevdim. Bazıları daha güzel ama haksızlık edesim yok hiç şimdi.

MP3: Gogol Bordello - Wonderlust King
MP3: Gogol Bordello - Supertheory Of Supereverything

http://www.youtube.com/watch?v=D6NkdY9GJ6Y
http://www.youtube.com/watch?v=CRgAbu6xvH8
http://www.youtube.com/watch?v=R2ETUIQD6iw

Gogol Bordello resmi sitesi
Gogol Bordello @ MySpace

7.8.07

Architecture In Helsinki - Places Like This (Tailem Bend, 2007)

Hayır Fin değiller. Hatta alakaları bile yok. Onbinlerce kilometre uzaktan, Avustralya'dan çıkan bir grup Architecture In Helsinki veya kısa adıyla AIH.

Hani AIH ne yapıyor müzikal olarak dersek indie pop tarzı bir durum çıkıyor karşımıza. Bunun haricinde oldukça farklı bir yapıları var. Melbourne'lü grup eğlenceli ama biraz sanatsal kaçan bu tarzıyla oldukça ilgi çekti bugüne kadar.

Grubun farklı eğlence tarzı performanslarında doğrudan dinleyiciye de yansıyor. Aslında pek de ufak olmayan bir dinleyici kitleleri var ama tarzlarının farklılığı sebebiyle genel dinleyiciye pek ulaşabilmiş değiller. Böyle bir amaçları da yok. Her albümde bu konuda en ufak adım atmıyorlar.

Grubun şarkılarında indie pop var, indie rock var, folk rock, synth-pop var, var oğlu var. İpin ucu kaçacak şekilde bolca enstrüman dinliyoruz albümde. Bunda grup üyelerinin neredeyse hepsinin birden fazla enstrüman çalmasının etkisi var tabii.

Grup çalışmalarında özgür olabilmek ve büyük plak şirketlerinin yemeği olmamak için kendi plak şirketini kurmuş ve albümlerini buradan yayınlıyor. Bugüne kadar orjinal kadrosuyla "Fingers Crossed" ve "In Case We Die" albümlerini çıkaran AIH, daha sonra 2005 yılında grupta bir değişime gitti ve arkasından "We Died, They Remixed" albümü geldi. Sıra da yeni albümleri "Places Like This"'e geldi.

Albüm çok eğlenceli başlıyor. Son dönemdeki Synth pop, synth rock ve indie pop rock türevi çıkan gruplara bir nevi haddini bildirme amaçlı bir başlangıç olduğu kesin. Synth pop "Red Turned White", dub ve Küba havalı "Heart It Races" ve Indie pop "Hold Music" ile mükemmel bir başlangıç bizleri bekliyor. "Feather In A Baseball Cap" ile tekrar synth pop'a dönülüyor ve hız da burada bir nebze yavaşlıyor. "Underwater" ise hızın en yavaşladığı an. Elektronik altyapılarla sualtı havası verilmiş. Derken "Like It Or Not" ile hareketli bir gitar melodisi üzerine eğlenceli bir hava var. Hispanikler hastası olur bunun. Trompet de var zaten oh.

Synth pop'a yine dönüyoruz "Debbie" ile. Disko havası da girince eğlenceye devam ediyoruz kaldığımız yerden. Sonra daha bir güzel "Lazy (Lazy)"'i dinliyoruz. Kendi içindeki tür değişimleri çok güzel. Elektronik reggae misali bir şey genelinde. "Nothing's Wrong" Indie pop'a çekiyor bizi. Şu albümü dinledikten sonra kesin kararım LCD Soundsystem veya !!! ile birlikte canlı dinlenirse çok güzel bir gece geçirilir. "The Same Old Innocence" ise bu düşüncemi daha da vurguluyor adeta. Günümüzde yükselen bir türe uygun çok güzel bir albüm. Long Live Rock, Long Live Disco, Long Live Disco Rock.

MP3: AIH - Hold Music
MP3: AIH - The Same Old Innocence


Architecture In Helsinki resmi sitesi
Architecture In Helsinki @ MySpace

6.8.07

Taylan - 1914 (Living Records, 2007)

Şimdi herkes biliyor genelde tek plak incelemesi yapmıyorum. Ancak konu Taylan'ın çıkardığı plak olunca bu konuda hiç çekinmeden bir istisna yapacağım. Sebepleri de aşağıda var zaten. Sonuçta dostum olmasının da ayrı bir etkinliği var tabii sebeplerden önce.

Bu istisnalardan ilki Taylan'ın müstesna bir insan olması. Birinci olarak girdiği Mimar Sinan Resim bölümünü sittin senede bitirememesinin tek sebebi müzik aşkı. Müzik aşkı yüzünden hiç alakası olmadığı halde yapmadığı iş kalmadı adamın. Yıllar yılı onca zarar etmesine rağmen inandığı müziği insanlara Gizli Bahçe, Auf, Dulcinea ve adını hatırlamadığım birçok mekanda müzik yönetmenliğini yaparak iletmeye çalıştı. Bunun yanında benim 2003-2006 arasında Baseline Productions olarak düzenlediğim birçok gecede bana destek oldu. Stanny Franssen'in onu hayran hayran izlediği geceyi hala unutmuyorum. Ama bir türlü beklediğimiz şans kapısını çalmamıştı.

Arkasından bende 2 adet kopyasını (Biri normal, biri canlı düzenlemesi olarak) hala sakladığım ama kendisinin bile elinde bulunmayan (Birini en kısa zamanda vereceğim ona) bir "Everybody Dance Now" düzenlemesi var ki hayranlıkla dinlemiştim. Ancak ona bir türlü izin almak imkanı olmadı. Parçanın normal versiyonunu aşağıda ekledim.

Velhasıl sonunda Taylan ilk plağını resmen Temmuz ayında çıkardı. Bana ilk haberi verdiğinde ise çok mutlu olmuştum. Bunları daha çok önceden hakettiğine inandığım için de ayrı bir gurur duydum.

Plağa gelince. "1914"'ün orjinal ve Rework versiyonları zaten bir süredir Taylan'ın MySpace sayfasında vardı. Ancak plak olarak mastering aşamasından sonra kulağıma daha uygun gelmeye başladı. Minimal tekno'ya biraz daha derin ve hareketli bir bakış açısı sunuyor plak. Birçok kişi gibi benim de favorim orjinal versiyonu ancak Rework'ün vuruş yapısı ve çizgisi itibariyle kulüplere biraz daha uygun olduğunu söylemek lazım.

"1914"'ün Randoman düzenlemesi ise ikisinin arasında biraz daha sakin ama başarılı bir ses kesiti kombinasyonuyla etkileyici. Zaten Randoman'ı 2005 yılında Süpermatik'le çıkardığı "Undesigning" albümünden da hatırlamak gerekir.

İlk alınan tepkilere göre "1914" çok olumlu tepkiler aldı. Bunun aynen devam etmesi de şahsen tek dileğim. Bu arada aşağıda bu plakla aynı zamanda Living Records'dan MP3 olarak yayınlanan "Sometimes" adlı çalışmayı da bulabilirsiniz. Hep destek, tam destek.

MP3: Everybody Dance Now (Taylan Remix)
MP3: Sometimes

Taylan'ın resmi sitesi
Taylan @ MySpace
Randoman @ MySpace

5.8.07

UNKLE - War Stories (Surrender All, 2007)

UNKLE aksak ritmlerin üstadlarından. Zaman içinde birçok değişim geçiren grup daha önce bu sayfalara "Self Defence" adlı 4 disklik albümleriyle de konuk olmuştu. Bu yüzden tanıtım sefasını es geçmemden kimse rahatsızlık duymaz herhalde.

UNKLE'ın müziği zaman içerisinde grup elemanlarının da değişimi sebebiyle birçok yönden değişime gitti. Breakbeat, Trip Hop, Elektro Rock gibi birçok türü albümlerinde barındıran grup her zaman farklı albümlerle karşımıza çıktı bu devinim sayesinde.

Temmuz ayının başında çıkan War Stories albümlerinden bahsetmek gerekirse öncelikle son dönemde öne çıkıp savaşa dokunduran ender çalışmalardan biri olduğunu söylemek gerekir. Albümün adı isim olsun diye konulmadı. Gerek albüm içinde, gerekse albümle alakalı yapılan tüm röportajlarda vurgulanan bir olgu savaş karşıtlığı.

Müziğe gelince Rock ve Disko'nun etkisi görülüyor. Özellikle "Hold My Hand" adlı parça bunun için iyi bir örnek. Bu arada DJ Shadow (Josh Davis)'in ayrılması grubu hip hop etkisinden kurtarmış değil. "Restless" adlı muhteşem çalışmada farklı bir yaklaşımla bu hip hop etkisi görülüyor. Ancak parça ortalardan itibaren Tim Goldsworthy (The DFA) havası alıyor. Onlara bir mesaj mı bu parça bilemiyorum artık. Bunun yanında "Keys To The Kingdom"'da da yoğun bir U2 havası var ama Bono'ya mesaj göndermiyorlardır herhalde bununla da abartmayayım.

UNKLE bu sene Avrupa turnesinde ve ne yazık ki Türkiye'ye uğramıyorlar göründüğü kadarıyla. Keşke uğrasalar. Bu sene bu kadar benzer dönemin efsaneleri gelince onların eksikliği iyice hissediliyor.

Beğendiğim çalışmalar:

3) Hold My Hand
4) Restless (Ft Josh Homme)
5) Keys To The Kingdom (Ft Gavin Clark)
7) Burn My Shadow (Ft Ian Astbury)

MP3: UNKLE - Restless (Ft Josh Homme)
MP3: UNKLE - Keys To The Kingdom (Ft Gavin Clark)

UNKLE'ın resmi sitesi
UNKLE @ MySpace

2.8.07

Kool & The Gang - Still Kool (New Door, 2007)

Bir kere 43 yıllık bir gruptan bahsedeceğiz. Bu iş kolay değil. Müzikal birliktelikleri benden bile 14 yaş büyük bu insanların. Velhasıl şöyle bir durup da düşünmek gerekiyor akla gelenleri yazmadan önce.

Kool & The Gang bu 43 yıl boyunca müzikal açıdan birçok değişim geçirmiş, bu değişimleri de dinleyici kitlesiyle başarılı bir şekilde kotarmış bir oluşum (Disko dönemi hariç). "Abi nerede eski Metallica" denildiği şu güzelim dünyada oldukça zor bir iş bu. Ama genelinde başaran var görüğümüz gibi.

Kariyerlerine önce cazla adım atan grup daha sonra R&B ve Funk türlerinin öncüleri arasında yer aldı efsanevi 60 ve 70'ler boyunca. 70'lerin ortasından itibaren pek de yavaş olmayan bir şekilde diskoya döndü grup ve bundan sonra yavaşlama dönemi başladı. Yine de takip eden kemikleşmiş kitlesi aynen devam etti.

Grup hepimizin ezbere bildiği, bugüne kadar gerek yeniden düzenlemeleriyle, gerekse de ses kesitleri kullanılarak bir ton kere karşımıza çıkan parçalar üretti. Bunların arasında "Jungle Boogie", "Celebrate", "Get Down On It", "Fresh" ve "Cherish" var. Bugüne kadar toplamda da 26 stüdyo albümü var grubun.

Gelelim bugüne. 31 Temmuz'da İstanbul Arena'da her ne kadar gidemediysem de gidenlerden çok eğlendiklerini öğrendiğim bir konser verdiler. Bu konser yeni albümlerinin turnesi kapsamında gerçekleşti ve bu sene İstanbul Arena'da birçok kaliteli sanatçıdan sonra onların gelmesi de çok güzel oldu. Keza bir Earth, Wind & Fire'ı da saymadan geçmemek lazım aynı dönemin ismi olarak.

Still Kool ise grubun göreceli olarak oldukça sessiz geçen 80 ve 90'lardan sonra karşımıza güzel bir çıkışı diyebilirim. Bundaki bir etken grubun diskoyu tarihe gömüp özüne dönmesi olarak sunulabilir. Eski RnB ve Funk havası yeniden gelmiş parçalara. Bu işin duayeni olarak da nasıl yapılacağını güzel bir şekilde sunmuşlar. Hatta hit olabilecek RnB parçalar da var, "Steppin' Into Love" ve "Too Low For Zero" gibi. "Bang Bang With The Gang" de eminim konserde ortalığı karıştırmıştır. Konsere gidemeyen benim gibi bahtsızlar için bence kaçırılmaması gereken bir fırsat bu albüm. Hani en azından bir nevi mansiyon ödülü diyebiliriz. Albümde hazzetmediğim "Give It Up" oldu açık ara. Olmamış hiç şu güzelim albümün içinde.

Albümde hafif kıvrılarak dans ederken romantizmin doruklarına varılıyor. Hala bu duyguya sahip olmalarından da çok etkilendim. Biraz gaz almış olabilirim bu sebeple. Ama albüm gerçekten çok rahat dinleniyor. Hatta eğer yaz akşamı yazlıkta şöyle ayaklarınızı uzatmış günbatımını seyrediyorsanız, sevdiceğe sarılıp çok mutlu bir şekilde dinlenebilir. Ayakları sallamak serbest tabii. 60 ve 70'leri özleyenler içinse her derde deva.

Beğendiğim parçalar:

2) Steppin' Into Love
3) America
4) What's Happening
7) Too Low For Zero
8) Bang Bang With The Gang
12) Miracles
14) Sorry

MP3: Kool & The Gang - Steppin' Into Love
MP3: Kool & The Gang - Bang Bang With The Gang

Kool & The Gang resmi sitesi

23.7.07

Prince - Planet Earth (Sony, 2007)

Prince Rogers Nelson. Gerçekten de konu müzik olduğunda prens adını hakedecek bir isim. Zaten onun krallıktan gözü yok. Popülerlik kaygılarından biri olmadı pek. Krallıkta da gözü yoktu belki de bu yüzden.

Amerika'da akla gelebilecek birçok müzik türünde çok başarılı çalışmalara imza atan, bunun yanında bu türlerin bazılarında döneminin öncüsü konumuna gelen efsane bir isim. Elbette albümlerinde yayınladığı yüzlerce parçanın birkaç istisna hariç hepsinin onun elinden çıkması da onun ne kadar çok yönlü ve yetenekli bir müzisyen olduğunu açıkça ortaya koyuyor. Öyle ki Miles Davis onu döneminin en heyecan verici sanatçısı olduğunu söylüyor. Bunu Miles Davis gibi bir devden duymak öyle kolay değil.

Şimdi Prince'in bundan önceki 23 stüdyo, 2 canlı ve 2 enstrümental albümünden bahsetmeye kalkarsam ömür dayanmaz. Ömür dayansa kalbim dayanmaz hepsinin üstünden geçmeye. Onca güzellikler var ki bu adamın yarattığı, ne desem boş.

Prince 24. stüdyo albümünü hazırladıktan sonra piyasaya sürülme tarihi olarak 24 Temmuz'u belirledi. Ancak 15 Temmuz'da benim ancak o gün içinde bir arkadaşımdan Prince'in albümünü "The Mail On Sunday" adlı gazeteyle dağıttığını öğrendim promosyon olarak. Bu herhalde böylesine büyük bir sanatçının yaptığı en radikal hareket olarak tarihe geçmiştir. Bu arada imkanı kaçırmış değilsiniz. Londra'daki konserlerine gidenlere albüm yine bedava verilecek. Tanıdıklarınız varsa harekete geçirin. Ben gazeteden bir fazla sayı aldırdım arkadaşıma.

Albüme gelelim şimdi de. Rock tınıları albümün tartışmasız hakimi. Bu yer yer blues tadına da erişiyor. Tabii rnb melodileri de eksik değil ama ben yine de rock derim başka da bir şey demem. Prince'in gitardaki yeteneği düşünüldüğünde de değmeyin ortaya çıkan keyfe diyorum.

"Planet Earth" albüme adını veren çalışma ve albümde ilk sırada. Aslında albümde tam anlamıyla ısınamadığım dediğim iki parçadan biri olabilir. Ama sonrasında "Guitar"'la gelen bir zevk kümesi var. Arkada Dire Straits tarzı bir gitar riff'i ile birlikte önde Prince'e özgü funk havalı bir melodi beni coşturmaya yetti de arttı. Parçadaki gitar solosu ise özlediğimiz 70'leri andırıyor. Bu heyecandan sonra "Somewhere Here On Earth" dinlendiriyor hemen. Dünyanın bir yerindeki "o" kişiye romantik bir balad adıyor Prince. Romantizme yeter dedikten sonra geliyor blues esintili "The One U Wanna C". Çok sevdiğim bir melodiyle tanıştırıyor beni. Canlı dinlemek eminim çok eğlenceli olur bu çalışmayı. "Future Baby Mama" takip ediyor ama ben o arada koptum. Farklı ama bana göre olmayan bir çalışma kesinlikle.

Albümün ikinci yarısı rnb türündeki "Mr. Goodnight" ile karşılıyor. Prince'ten ortalama üstü bir rap geliyor vokalde. Fondaki melodi ise kulağa hoş geliyor. Özellikle koro bölümü çekici. Bunun üstüne bir balad daha geliyor "All The Midnights In The World" ile. Prince vokalde bir öncekine göre apayrı bir tonda. Rahat dinlenecek güzel bir çalışma. Hiçbir noktası kulağı zorlamıyor. Serin bir yaz rüzgarı gibi geliyor geçiyor hafif güzel bir tad bırakarak. "Chelsea Rodgers" ise bas gitar melodisiyle giriyor ruha ve funk geldiğinde elle eşlik etmek mecburi hale geliyor. Tutmayın beni ayağa kalkacağım. Müzikal açıdan zengin, kulak açısından dahiyane. Hiç mi acımaları yok anlamıyorum. Bu arada vokalin başarısını da belirtmek lazım. "Lion Of Judah" ile devam ettiğimizde yine gitar temelli güzel bir rock türeviyle karşılaşıyoruz. Hafif dini bir tema ile bize ulvi gitarından tınıları aksettiriyor. Albümün kapanışını "Resolution" yapıyor. Rock ve pop arasında giden güzel bir çalışma. Sadece Prince'in vokalini kullanmasını dinlemek açısından bile etkileyici. Basit bir gitar melodisi üzerine esip geçiyor vokal. Ayrıca koro bölümünde parçanın havası dub'a dönüyor bir anda. Çok çok iyi.

Prince'in resmi sitesi

10.7.07

Smashing Pumpkins - Zeitgeist (Reprise, 2007)

1988 yılında Chicago'da kurulan, kurulduğu günden bu yana ufak da olsa değişimlere uğrayan grup 2000 yılında Billy Corgan paşamızın baskıları üzerine dağıldı. Daha sonra 2006'da Billy Corgan solo kariyerinde dilediğini bulamayınca yeniden birleşme haberi geldi. Bunu da yeni albümleri takip etti yaklaşık 1 yıl sonra.

Billy Corgan'ın 1988 öncesi birkaç grup denemesi sonrasında James Iha ile tanışması ile temelleri atılan grup, daha sonra bu ikilinin basçı ararken D'Arcy Wretzky'i aralarına katmalarıyla gelişir. O zamanlar Cure ve New Order etkisi altında çalışma yaparlar. Sözler ve melodiler genel olarak depresiftir. 1991'de çıkardıkları "Gish" adlı albüm pek bir başarı kazanamaz ancak grup için ilk adımdır.

Derken Nirvana ve Pearl Jam'in geniş kitlelere açılan grunge akımına kapılırlar ve "Siamese Dream" adlı albümlerini 1993'te çıkarırlar. Bu albüm Corgan'ın inanılmaz derecede yoğun çalışmalarının sonucu dersek pek yanlış olmaz. Bir söylentiye göre Corgan tüm gitar ve basları kendisi yazıp çalmıştır albümde. Grup içinde Corgan'ın agresifliği ve kaprislerinin ağırlığı hissedilir basına göre. Bu arada albüm Virgin Records tarafından kucaklanır ve güzel bir başarı kazanır sadece Amerika'da 4 milyon satarak.

Arkasından 1997'de "Mellon Collie And The Infinite Sadness" adlı çift disklik albüm gelir. Amerika'da inanılmaz büyük bir başarı kazanır ve 9 milyonun üzerinde satış rakamına ulaşır. Albümün temasal temeli ise Pink Floyd'un "The Wall"'udur. Bu iddialı temel üzerine yerleşen 28 parça bir anda tüm dikkatleri grup üzerine çeker. Bu arada 7 Grammy ödülü adaylığından sadece birinin alınması ise beklentilerin altında kalır. 1998'de "Adore" albümü bunu takip eder. Türkiye'ye geç geleceği için albümü Amerika'daki arkadaşıma posteriyle birlikte sipariş verdiğimi hala dün gibi hatırlıyorum. Albüm geldiğinde ise dinledikçe kendimden geçtiğimi. Bu albüm ayrıca grunge'dan elektronik öğeler bulunan rock müziğe geçişlerini de simgeler. Albümün turnesini de bir yardım organizasyonuna tamamen bağışlayan grup böylece 2.8 milyon dolarlık bir yardım toplar. Turne boyunca tüm masraflarını da kendileri üstlenir.

1999'da baterist Jimmy Chamberlin'in rehabilitasyondan çıkmasından sonra yeni albüm çalışmalarına başlarlar ve ortaya "Machina/The Machines Of God" çıkar. Ancak turneleri asla tam olamaz çünkü D'Arcy Wretzky gruptan ayrıldığını açıklar. Albüm ise aldığı olumlu tepkilerle klasik rock tarzına dönüşün faydalarını ortaya koyar.

Yeni albümleri Queen'in efsane prodüktörü Roy Thomas Baker imzası taşıyor. Albüm dünya genelinde bugün piyasaya çıkıyor ama bazı ülkelerde 6 Temmuz'da piyasaya çıktı bile. Grupta bateride yine Jimmy var ama James Iha artık yok. Onun yerine Jeff Schroeder ve Ginger Reyes yer alıyor. Albümden çıkan ilk single "Tarantula" ise Mayıs sonunda kulaklarımızı şenlendirdi.

Albüm aslında açıkça bir Billy Corgan albümü. Gitar ve basları yine kendisi yazıp çalmış. Allah'tan bateriyi Jimmy'e bırakmış. İyi de yapmış aslında çünkü onun enerjisine ulaşması zordu.

Albümde grubun eski gücüne kavuşma umudu yer alıyor genel olarak. Başından sonuna kadar bir güç ve enerji gösterisi. Albüm "Doomsday Clock" ile başladığı andan itibaren bu ortada. Hiç çekinmeden, lafı uzatmadan Hard Rock yapıyorlar. Bu "Seven Shades Of Black"'te de devam ediyor. "Bleeding The Orchid" ise biraz daha dingin ve hafif bir eski Corgan depresifliği içeriyor. "That's The Way (My Love Is)" ise albümdeki ilk zayıf halka bana göre. Parçada bir özellik bulamadım. Albümden çıkan ilk single "Tarantula" ise bizi albüm başındaki havaya geri döndürüyor 70'ler Hard Rock tarzı havasıyla. Çok başarılı. Zaten albüme dair verilen Mayıs ayındaki konserde çok büyük beğeni ile karşılandı. Takip eden "Starz" ise "Adore" albümündeki Smashing Pumpkins havasını hatırlattı yer yer. Hoşuma gitti dememe gerek var mı?

Albümün ikinci yarısı uzun "United States" ile Jimmy hakimiyetinde başlıyor. Arkasından agresif Corgan geliyor. Sonuç ise sert ve bana göre güzel. Vokal ise arkadaki karşamaya ters. Koro bölümü pek hoşuma gitmedi ama. "Neverlost" albümde frene basan parça olarak dikkat çekiyor. "Bring The Light" heyecanlı baterisiyle dikkat çekiyor. Vokal ise pek başarılı değil. Bilemiyorum ısınamadım. "(Come On) Let's Go!" sert olmasına rağmen inceden American Girl Rock edası taşıyor. "For God And Country" ise frenin yine etkili olduğu bir parça. Pop rock havasında. Albümdeki son çalışma "Pomp And Circumstances" ise senfonik rock olarak karşımıza çıkıyor. Doğruyu söylemek gerekirse albümün ilk yarısı ikincisine göre çok daha iyi.

Bu arada bilindiği gibi Smashing Pumpkins Rock N Coke 2007'de yer alacak. Pinkpop'ta verdikleri konserlerindeki setlist ise: Today, Bullet With Butterfly Wings, United States, Orchid, Tonight Tonight, Tarantula, Starz, Zero, Glass & The Ghost, For God And Country, Thirty-Three, To Sheila, Stay Inside Your Love, Cherub Rock, 1979, Disarm.

Albümde beğendiğim çalışmalar:

1) Doomsday Clock
2) 7 Shades Of Black
5) Tarantula
6) Starz
7) United States

Smashing Pumpkins resmi sitesi
Smashing Pumpkins @ MySpace

Smashing Pumpkins Video Klipleri:

Tarantula
Tonight, Tonight
1979
Zero
Bullet Butterfly With Wings
Ava Adore
Thirty-Three

Smashing Pumpkins Konser Kayıtları:

Ava Adore
1979
Today
Tarantula @ Rock Am Ring 2007
Cherub Rock
To Sheila
Bullet Butterfly With Wings