
SG - Senin müziği kültüren anlamda paylaşmayı hedefleyen geniş bir artistik bakış açın var. Bunu Archipel adlı plak şirketinde de vurguluyorsun. Bu fikir nereden çıktı ve şu an hangi noktada?
Pheek - Bu konu artık iyice dikkat çekmeye başladı. Aslında herkesin yeni bir plak şirketi başlatırkenki hikayesine benziyor. Sınırlar olmadan kendi müziğini yayınlayabilmek. Tutup tutmayacağı ayrı bir nokta ama bu çok farklı bir duygu. Özellikle de zamanla büyüyüp gelişirse sizi başka yerlere taşıyor.
Epsilonlab'de çalışırken görevim yeni sanatçıları keşfetmek ve onları yetiştirmekti. Bu çalışmaları plak şirketine uygun bir hale getirmeleri için yönlendiriyordum. Eloi Brunelle'in kafasındakinden farklı bir sanatsal beklenti içerisindeydim ve kendi işimi yapmam gerektiğini hissettim. Gerçekten işe yaradı ve beklediğimden çok daha kısa bir sürede! Aslında en çok kesitleri dağıtıp ilgisini çeken sanatçıları topluluğa katılmaya çağırarak bu oluşumu büyüttüm. Gelenler yeni fikirleri de beraberinde getirdi.
Netlabel fikri o zaman yeni değildi. Thinnerism ilk kurulduğundan ve 1. plak yayınlanmadan önce de o oluşumdaydım. Bu ideolojinin faydasını da gördüm. Bu doğrultuda devam etmem gerektiğini anlamıştım. Ve devam da ettim.

Pheek - Montreal'de yaşamak farklı bir tecrübedir. Tamamen izole edilmiş durumdayız. İşlerin hızlı yürüdüğü Avrupa'dan çok uzağız ama Amerika'ya yakınız. Yine de gümrükteki sorunlar sebebiyle fazla ziyaret edemiyoruz. Bu yüzden sanki bir balonun içinde yaşıyormuş gibiyiz. Burada birçok prodüktör var ama birbirimizle fazla bağımız yok. Bu bence biraz da çok farklı beğeni ve zevklerin olmasından kaynaklanıyor. İnsanlar birlikte çalıştığında çatışlamalar oluyor. Örneğin Montreal'de elektronik müzik çevresi ufaktır. İnsanlar minimalin burada çok büyük bir kitlesi olduğunu sanıyorlar ama alakası bile yok. Birkaç akım ve topluluk var. Bunların hepsi birbirine paralel gidiyor. Bence bu her yerde aynı. Ama bana göre oldukça garip bir şey bu.
Bana gelirsek bu yaşam tarzının müziğim üzerinde iki farklı etkisi var. Birincisi bana genel müziğin yönü hakkında fikir vermesi için dinlediğim DJ setleri haricinde fazla müzikal etki altında kalmıyorum. İkinci etki ise bazen topluluklardan koptuğumu hissediyorum ve bu da onların yorumlarını almak istediğimde moral bozucu oluyor. Yaptığım işin olup olmadığını, bir şeye benzeyip benzemediğini veya nasıl daha güzel hale getirebileceğimi anlayamıyorum böyle olunca. İyi yönü orjinallik katıyor, kötü yönü müziğim kategorilerden uzaklaştıkça daha az insana ulaşabiliyorum.
SG - Genel olarak Avrupa minimalizmi ile Amerika minimalizmi farkı vardır. Amerika daha çok minimalizmin köklerine bağlı kalır ve bunun üzerine deneysel çalışmalar yapar. Neden böyle bir ayrım var ve sence hangisi daha iyi?

Amerika ise tamamen farklı bir hikaye. Partiler ve kulüplerde Avrupa'dakinden çok farklı bir sistem var. Genel olarak popüler şeyler çalınır ve gizli elektronik partiler ise çoğunlukla polis tarafından basılır. Bazen kulübe ünlü bir minimalist sanatçıyı dinlemeye gidersiniz fakat gelenlerin %80'inin ondan haberi yoktur ve Hip Hop çalmasını bekler. Bu yüzden bence birçok insan içine dönüyor ve kendi duymak istediği, özlediği müziği yapıyor. Bu onların üretim sürecinde de kendini gösteriyor doğal olarak. Sevdikleri ama bir türlü duyamadıkları müziği kendi prodüksiyonlarına yansıtıyorlar. Beni de minimale çeken şey buydu. Yapmaya başladım çünkü Montreal'de bunu dinleyebileceğim ya da dinletebileceğim hiçbir kimse yoktu.
SG - Günümüz sanatçılarının çoğu varolan müzikal yapıların dışına adım atmakta pek istekli değiller. Fakat seni ele aldığımızda ileriye dönük adım atmayı seviyorsun. Eğer bir "Geleceğe dönüş" ortamı yaratsak, müziğinin nasıl geliştiğini açıklayabilir misin?

Bir bakıma şu anda yaptığım şeyler eskiden yaptıklarımın daha detaylandırılmış bir türevi. Bugünlerde özüme dönmem gerektiğini hissediyorum. Yapmamam gereken tek şey bir başkasının beklentilerine dayanarak çalışmak. Plak şirketleriyle çalışmanın bu denli zor olduğunu hiç bilmiyordum. Kendi tarzımı ne kadar çok belirlersem çalışabileceğim plak şirketi sayısı azalıyor. Bunun sebebi de parçam çıktığından ve insanlar beğenmeye başladığında ben müzikal açıdan apayrı bir noktada oluyorum aslında. Bu özünde iyi bir şey bence. Sürekli bir devinim var.
Ben sadece kendi zevkim için müzik yapmaya çaşılıyorum. Bu hayatım boyunca erişmeyi umduğum bir amaç. Gittikçe yaklaşıyorum ve son çıkardığım plan "De Begg Deg" benim eğlence anlayışımın iyi bir örneği.

Pheek - Aslında bunu söylemek zor. Kendime göre birkaç çizgi çektim ve bu çizgiler doğrultusunda prodüksiyona başladım. Ama henüz başındayken bunun nereye varacağını söylemek zor. "De Begg Deg" bence bir tohum ve şimdi onu yerleştirdim. Bu tohumdan daha çok şey doğacak diye umuyorum.
Mutek'ten hemen önce Vladislav Delay'in çaldığı bir bardaydım. Bu beni çok etkiledi ve özüme döndürdü. Duygusal olarak bağlandım. 90'ların sonunda beni minimale çeken zincirleme olaylar gözümün önüne geldi ve Delay o zamanlar bu tür müziği tamamen farklı bir şekilde yapıyordu. Başlı başına bir tecrübeydi. Sanırım müziğin içine daldıkça ve insanların tepkilerinden etkilendikçe bu bakış açımdan uzaklaştım. Ayrıca bence bu durak bilmeyen yeni plak yayınlarının yanında bazıları sürekli yeni bir şeyler aramaya devam etmeli ve farklı kapılar açmalı. Elbette hepsi olumlu karşılanmıyor ama ne olursa olsun birilerini etkiliyor. İnsanları "Nasıl müzik yapsam insanlar beğenir acaba" döngüsünden çıkarmak için bir adım. Eğer er ya da geç yaptığımız şeyleri biraz olsun değiştirmezsek sonunda bir doyum noktası gelecek. Bunun örneklerini teknoda, drum and bass'te ve trance'te gördük.
Bence en büyük problem biri işe yarayan bir parça çıkardığında 10 kişi daha aynısını yapmak için sırada bekliyor. Birinden ilham almak demek onun yaptığı işten etkilenmek ve daha ileriye götürmektir. Kopyalamak değil.
Açıkçası kafamda böyle şeyler varken daha uzun çalışmalar sonucunda daha uzun parçalar yapmayı kafama koydum. İnsanları zorla bir müzikal safariye götürüyorum aslında. De Begg Degg'i ilk çaldığımda olduka ilginç bir şey gözlemledim. Parçayı ne kadar uzun çalarsam insanlar bunun aynı parça olduğunun farkına varıyorlar ama sürekli bir değişim geçiriyor. Nasıl biteceğini merak ettiklerinden daha da içine giriyorlar. Gerçekten o 80'lerde teknoyla tanıştığım dönemde o müziğin hipnotik etkisini, zamanı bir süreliğine de olsa durdurma özelliğini burada da yaşadım.
Konseptteki her parça bir diğerine referans veriyor çünkü hepsi birbirine bağlı katmanlar üzerinde. Parçalara ayrılıp yeniden katmanlara yerleştirilirse hepsi farklı hikayeler olabilir. Gerçekten insanların üzerinde oynayarak yeni hikayeler yaratma özgürlüklerinin olmasını istiyorum. Bence bu eskiden tekno çalmanın altında yatan temel hedefti. Yeniden böyle olmasının en doğrusu olacağına inanıyorum.
Not: Pheek röportaj bittikten sonra ben buraya koyana kadar konsept serisinin ikinci plağı "Mandragore" ve üçüncü plağı "Perceniege"'i çıkardı bile. Üç plak da Pheek'in sahibi olduğu Archipel'in bir uzantısı olan Kalimari Musique'ten çıktı. Dördüncü ve serinin sonuncusu da bu ay sonu veya önümüzdeki ay başında çıkacak sorun olmazsa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder