8.7.07

Rock Werchter Günlüğü - 4. Gün (Kaymaklı ekmek kadayıfı)

Son güne geldiğimizde ilk üç günün yorgunluğu artık iyice ortadaydı. Bel ağrısı, kanda hiç eksilmeyen alkol oranı, uykusuzluk vs. 3. gece uyurken sağ üst baldırıma giren kramp da cabası. İçtiğim Isostar'lar bile fayda etmedi artık bunca mineral kaybına. Kahvaltıma bu sefer ek olarak acil durumlar için yanımda tuttuğum tek Supradyn'i de ekleyerek güne hazırlandım. Sonuçta uzun bir gün olacaktı.


Festival alanına çok erken girdik. Sebebi de !!! (Chk Chk Chk) konserini mümkün olan en ön noktadan seyretme isteğimdi. Bana göre 2007'nin güzide albümlerinden birine imza atan grubun canlı performansını çok merak ediyordum. Ama güneş son 3 günün acısını çıkarırcasına tepede bizi kavuruyordu. Güneşin bir bulutla engellendiği anlarda ise sıcaklık direk 4-5 derece düşüyordu rüzgar yüzünden. Yine de bu bizi engellemedi. Sonuçta işi garantilemek için fazladan birkaç bira içmek yetiyordu.

!!! tam saatinde çıktı. Çoğunluğu yeni kalkan insanlardan oluşan seyircileri önce uyandırdı. Arkasından kendine getirdi ve sonunda coşturdu. Güne muhteşem bir başlangıç sundu. Yeni albümdeki birçok çalışmayı dinleme imkanı bulduk. Nic Offer gitmek tükenmek bilmeyen enerjisiyle bizleri kavurdu. Seyircinin arasına girmekle kalmadı, üstüne insanlarla birlikte söyledi. Daha sonra sahneye geri çıktığında diğer vokalist John Pugh da coştu. Yaptığı kısa konuşma ise seyircileri çılgına çevirmeye yetti de arttı. Performans olarak albüme göre bir hayli sertti. Ama arkalarından Mastodon'un geleceği düşünülürse bu gerçekten insanlar için gerekli bir kalk borusuydu.


Daha sonra benim için güzel bir sürpriz olarak festival alanında !!!'in bateristi Allan Wilson ile buluştuk. Yaklaşık yarım saat konuştuk ve bir röportajı da ekledik bu arada. Bu röportajı haftaya sizlere sunacağım.

Mastodon günün erken saatinde biraz sert kaçınca bu sefer Maximo Park'a yönlendik. Arkasından da The Kooks'a gitme fikri vardı aslen. Ama Maximo Park çadırda çok başarılı bir performans sergileyince bu fikir suya düştü. The Kooks'un son yarım saatine anca yetişebildik. Maximo Park enerjik, çılgın ve hareketli bir konser verdi. Seyirciyle olan bağlantısını hiçbir an koparmadı. Çaldıkları şarkılar hakkında tarihçelerini ve neden yazıldıklarını da küçük anekdotlar halinde iletti ki bu da dinleyenleri çok memnun etti. Sıcak ve samimiydi baştan sona.


The Kooks'un son yarım saatinde bira ve yemek sebebiyle fazla bir şey anlayamadım desem yeridir. Tüm zorunlu ihtiyaçların tüketimi bittiğindeyse Interpol karşıma çıktı. Ama dürüstçe söylemek gerekirse gerek Interpol, gerekse Incubus tamamen Metallica uğruna haybeye gittiler. Seyirciler saat 5 gibi çoktan Metallica moduna girmişti. Tabii şunu da söylemek lazım, Interpol ve Incubus başarılı performans sergilediler. Yine de bu seyircileri tamamen kendilerine bağlama konusunda etkili olamadı.

Saat 8 buçuk gibi nefesler tutulmuş, Metallica acaba ne kadar geç çıkar diye kafalarda soru işaretleri belirmişti. Bulunduğumuz nokta sol önlerde olduğundan yerimize mıh gibi çakılmıştık. Önceden arka arkaya tuvalet ziyaretleri yapmıştım önümdeki 3 saat boyunca gidemeyeceğim için. Ama sonradan fark ettim ki yaptığım bira stoğu eksik kaldığından konserinde ortasından itibaren ciddi bir susuzluk çekecektim.

Metallica beklentilerin altında, 15 dakikalık bir gecikmeyle çıktı. "Sick Of It All" turnesinin setlistinden o an itibariyle haberimiz olmadığından büyük bir beklenti içindeydik. Konserin başında "İyi, Kötü, Çirkin" filminin son kısmından bir bölümle başlangıç yaptılar. Arkasından şimşek gibi karşımıza çıktılar ve "Creeping Death" ile açılışı yaptılar. Seyirci zaten gazdı, bu açılıştan sonra bombanın pimi çekilmiş oldu. Herkes çılgına döndü. Arkasından en az Hemingway'in romanı kadar ünlü "For Whom The Bell Tolls" geldi ve işler iyice karıştı. Bu arada James parçayı Cliff Burton'a adadı. Sonra "Ride The Lightning", "Disposable Heroes", "The Unforgiven" geldi ve bu arada seyirciler iyice azıtmıştı. Festival alanını gösterdiğinde ise dilimin uçukladığını söylemem lazım. Sonradan öğrendiğim kadarıyla 92.000 kişi vardı o an orada.


Metallica "...And Justice For All" ile devam etti. "The Memory Remains" ile birlikte son dönemine ilk kez atıfta bulundu ama kimse problem etmedi ve tek bir ağızdan söylendi bu parça da. Sonra eskilere döndüler ve "The Four Horsemen"'ı kendilerine adayıp, "Orion", "Fade To Black" ve "Master Of Puppets"'la ilerlediler. "Battery" ile yine bir günümüze baktılar ve ara verdiler. Ara verdiklerinde büyük bir alkış koptu ve herhalde Brüksel'den duyulmuştur "We Want More" diye bağırışlar.


İlk bise "Sad But True" ile girdiler ve geri gelmelerinin heyecanıyla James Hetfield'dan daha çok duyuldu seyircinin söylediği. Bir ara James Hetfield da bıraktı zaten mikrofonu bizlere. Arkasından aynısı "Nothing Else Matters"'da yaşandı ve biraz nefes de aldık bu maraton içinde. Ve patlamalar başladı. İlk patlama inanılmaz bir heyecan fırtınası yarattı. Havai fişekler atıldı. Patlamalar devam etti. Gözler James'i arıyordu ve başladı, "One". Notalarla beraber seyirciden la la la lalar yükseldi. Lars araya girdi ve sonradan Kirk ve Robert Trujillo girdi. Herkes alabildiğine tüm gücüyle "One"'ı söylüyordu. Muhteşem bir performanstı. "Enter Sandman" ise bu koroyu aynen devam ettirdi. Havai fişeklerle süslenmesi ise beklemediğimiz bir şey oldu bu sefer.

İkinci arada ise bu sefer "Seek And Destroy" diye bağırılıyordu. Bir ara ufak bir grup olarak The White Stripes'ın "Seven Nation Army"'sinin melodisini söyledik pa param pam pam param şeklinde. James'in gitarla bunu çalıp sonra da kahkahayı patlatıp selam vermesi ise bana inanılmaz bir mutluluk verdi. Penaları dağıttılar ama beklentiler bitmemişti. Henüz enerjimiz vardı ve tüketmeliydik. Ve sonunda ikinci bise geldiler. "Am I Evil" ile giriş yaptılar. Seyircideki mutluluğu anlatmaya kelimeler yetmez herhalde. Kapanış ise en başından beri seyircinin nasıl eşlik edeceğini merak ettiğim "Seek And Destroy" ile geldi. Bırakın Brüksel'i, herhalde Amsterdam'dan bile duyulmuştur. Bendeyse ses kalmamış, sıfırı tüketmiştim. İnledikçe inledi ortalık. Bitirdiklerinde Faithless'ın 5 dakika önce çıkmış olması gerekiyordu. Bizim umurumuzda bile değildi dünya.


Konserden sonra doğrudan bira için koştum. Koştum derken benden yaklaşık 600 metre uzaklıktaki bara gidene kadar yaklaşık 15 dakika geçti. Böyle bir kalabalık olamaz. Sonunda arka arkaya 3 birayı içince kendime geldim, bu sefer açlığımı hissettim. Faithless başladığında hala yemek yiyordum. Açıkçası 2 kere dinlediğim için Tori Amos'a yönleneyim dedim ama o da kesmedi. "Seek And Destroy"'dan sonra olmadı, olamadı. Ben de geriye çekilip festivalin son demlerinde tadını çıkarmak için arka alana geçtim. Seyircilerin bir hayli kısmı Faithless ile devam etti. Faithless da onlara eski ve yeni çalışmalarıyla eğlenme imkanı tanıdı. Performansları bittiğinde ise aklım hala Metallica'da kaldığından pek bir şey anlamamıştım. Havai fişek gösterisi ise festivalin bittiğini işaret etti.


Çıkış kapısına yöneldiğimde ise kalabalığın gerçekten farkına vardım. Kapıdan çıktığımda ise derin bir oh çekerek o anki tarifsiz mutluluğumun tadını çıkardım. Dürüstçe söylemek gerekirse hala yüzümde o aptal sırıtış duruyor, kolumdaki bileklikle beraber...

1 yorum:

Murat Artan dedi ki...

metallica,muse,snow patrol,arctic monkeys,killers,keane,pearl jam,björk,marilyn manson...

daha kim gelmemiş bu festivale?doğrusu bir festivalden beklenebilecek en iyi şey burada var.harikulade bir şey,kıskandım hem de çok.

çok da iyi anlatmışsınız,takipteyim bundan sonra.